Günay Güner
Türkiye’de Çayın Öyküsü
Hangimiz, bir yorgunluk sonrası ya da dingin anımızda çay içmenin zevkini yaşamaktan, o lezzeti tatmaktan hoşlanmayız. Türkiye’de yüzlerce yıldır çay içiyor gibiyiz. İyice benimsemişiz. Kahvaltımızın, günün diğer anlarının ayrılmaz parçası olmuş çay…
Oysa çayın ülkemizde üretilmesi çok da eskiye uzanmıyor. Osmanlı devletinin son döneminde sarayla sınırlı bir tüketim sözkonusu. Cumhuriyetle birlikte, 1920’li yıllarda, çay üretiminin elverişlilik koşullarının bulunup bulunmadığı araştırılır. 1938 yılında (İkinci Dünya Savaşının ayak seslerinin duyulduğu dönem) ise Türkiye’nin en önemli atılımlarından biri olarak çay üretimine başlanır. Adım adım ilerlenir, geliştirilir.
Türkiye’de çayın üretim öyküsü çok anlamlıdır, öğreticidir, etkileyicidir. Bu öyküde öncülük, özveri, değerbilirlik-değerbilmezlik, buyurganlık-anlayışlılık, erdemlilik-yozluk, emek vermek-hazıra konmak…her çatışma, her uyum örneği var.
İlk anda belirtmeli ki tarımda bir bölgede yeni ürün yetiştirmek, bu ürün kalıcılaştırılmak, benimsetilmek isteniyorsa çok özenli olunmalıdır; yıllarca gözlem, deney, karşılaştırma yapılmalıdır. Alınacak sonuçlara göre karar verilmelidir. Tek dayanak bilimsel, nesnel bakış; ülke yararı olmalıdır. Toplumsal yaşam gibi tarımsal iktisat da boşluk, sınama yanılma, yapboz kaldırmaz. Çünkü alacağınız kararlar üreticilerin doğrudan gelirini etkiler. Kuşkusuz, doğru kararlar da olumlu yönde etkiler. Çay yetiştiriciliği bu konuda çok değerli bir başarı örneğidir, başarı öyküsüdür.
Cumhuriyetimiz diğer birçok alanda olduğu gibi çay alanında da üretim olanaklarının arayışına girişmiş; olumlu, hem de çok olumlu sonuçlar alınınca da üretime geçilmiş, hızla geliştirilmiştir.
Rize’de çay üretimine geçilince kadar bölge insanı deyim yerindeyse, genellikle “gurbet”çidir. Geçimini dışarıda, bin bir güçlük içinde çalışarak sağlardı. Coğrafya, tarımın bilinen, geleneksel ürünlerinin yetiştirilmesine, iklim yönünden de eğimlilik-düzlük yönünden de uygun değildir. Arazi çok diktir. Sınırlı türde birkaç ürünün yetiştirilmesi için de kocaları çalışmaya başka ile gitmiş kadınlar sırtlarıyla toprak taşımak, yeniden tarla, bahçe kurmak zorundadırlar. Balıkçılık deseniz öyle ha denince yapılabilecek iş değildir, kolay değildir. En azından sandal ister, araç-gereç, parasal güç ister. Ayrıca çarlık Rusyası döneminde az çok ilişki, alışveriş, geçim olanakları sürerken, 1917 Bolşevik Devrimiyle birlikte bu olanağın da ortadan kalktığını belirtmek gerekir. (Hemen Cumhuriyet öncesinde, bölgedeki eşkıyalık belasını da göz ardı etmemeli). İşte bu koşullar içinde çay, cumhuriyetin kurucu kadrosunca, öncülerince bir “kurtuluş” ürünü olarak canla başla üretime sokulmuştur.
Türkiye’de çay üretiminin başlıca özverili öncüleri şu erdemli adlardır: Zihni Derin ile Asım Zihnioğlu. Yayınlar, araştırma kitapları yoluyla bilimsel ve teknik katkıları başlatan ve sürdürenler olarak şu adları da anmak gerekir: Ali Rıza Erten, Prof. Dr. Şevket Raşit Hatipoğlu, Prof. Dr. Tahsin Tekeli, Dr. Reşat Aktan, Dr. Bülent Kaptan, Prof. Dr. Sabahattin Özbek, Prof. Dr. Mithat Özsan, Prof. Dr. Burhan Kacar, Dr. Gültekin Çelebioğlu, Dr. Muharrem Öksüz, Hamit Vanlı, Hızır Nurik, Mevlüt Kinez (Zihnioğlu, 2010: 190-193).
Yayımlanmış “Çay Ziraati”, “Çay ve İklimi, Hindistan ve Seylan Çay Endüstrisi’ndeki Son Gelişmeler”, “Bir Yeşilin Peşinde” adlı kitapların; yayımlanmamış “Çaycılık” adlı çalışmanın yazarı Asım Zihnioğlu’nun “Bir Yeşilin Peşinde” adlı yapıtı Türkiye çay tarımının tarihini en iyi, doğrudan, ilk kaynaktan, yetkin nitelikte, yer yer edebiyat tadında anlatan başlıca kitaplardandır. Giderek, sarsılmaz, üstün (kült) çalışmalar arasındadır dense yeridir.
Çay üretimi konusunda ilk çalışmaları, 1918 yılında Doğu Karadeniz’de bulunan Ali Rıza Erten yapar; incelemeleri sonucunda hazırladığı raporu yetkili yere verir. Halkalı Yüksek Ziraat Okulu öğretmenlerinden olan Erten, 1921 yılında “Yeni Ziraat” gazetesinde bu konuda yazılar yazar; çay üretiminin gerekliliğini savunur. Ankara hükümeti (ki henüz Bağımsızlık Savaşı yıllarıdır) “Şimali Şarki Anadolu ve Kafkasya’da Tetkikatı Ziraiye” adlı raporu yayımlar. Ne var ki Erten’in çabaları bu raporla sınırlı kalır, uygulamaya geçilme olanağı bulunamaz. İlk uygulama girişimi Zihni Derin tarafından yapılır.
Zihni Derin, 1923 yılında, incelemeler yapmak üzere, Ziraat Umum Müfettişi göreviyle Rize’ye gönderilir. Zihni Derin, Vali Hurşit Beyin de desteğiyle, fidanlık işine ayırdığı araziye, Batum’dan getirttiği fidanları (yanı sıra Satsuma mandalina fidanı) diker. Ardından Batum gezisine çıkar, incelemeler yapar. Gözlem amaçlı bu yetiştirme çabası olumlu sonuçlarına karşın ilk aşamada sınırlı kalsa da Zihni Derin bir yasa teklifi hazırlar ve Meclis’e sunar. Bu tasarı, 6 Şubat 1923 tarih ve 407 sayılı yasa olarak, “Rize Vilayeti ile Borçka Kazasında, Fındık, Portakal, Limon, Mandalina, Çay Yetiştirilmesi Hakkındaki Kanun” başlığıyla yürürlüğe girer. (Bu fidanlıkta Satsuma mandalinalar yetiştirilmesi, Ege-Akdeniz bölgeleri mandalina üretimine kaynaklık etmiştir). 1935 yılında dönemin Başbakanı İsmet İnönü yurt gezisi sırasında Rize’ye de gider. Ziraat Odası Başkanı Muharrem Şad, Ticaret Odası Başkanı Hulusi Karadeniz çay yetiştirilmesi isteklerini iletirler, Zihni Derin’in çalışmalarını anlatırlar. İsmet İnönü anlatılanlara yoğun ilgi gösterir. İnönü’nün, dönüşünün ardından görevlendirdiği yetkililer, çalışmalarını artırarak sürdürürler. Tarım Bakanı Muhlis Erkmen Rize’de incelemeler yapmasının ardından, başına Prof. Dr. Şevket Raşit Hatipoğlu’nun bulunduğu kurul çalışmalarını hızlandırır. Hatipoğlu, “Türkiye’de Çay İktisadiyatı” adlı kitabını bu dönem incelemelerine dayanarak yazar. Çok geçmeden Rize’de köklü bir “çat teşkilatının” kurulması kararlaştırılır. Sözkonusu oluşumda Rize ile Ankara arasındaki eşgüdüm görevi, Başmüşavirlik görevine atanan Zihni Derin’e verilir. Rize’de, 1938 yılında yeniden düzenlenen “Çay ve Fidanlıklar Müdürlüğü Teşkilatı” köylerde etkin çalışmak üzere girişimlere başlar. Kuru çay elde etmeye yarayacak, küçük ölçekli bir işlik kurulur.
Asım Zihnioğlu ile Zihni Derin’in yolları kesişir. 15 Ağustos 1938’de, Zihnioğlu, Tarı vapurunda, Trabzon’a, ardından da Rize’ye doğru yol almaktadır. Oysa hemen öncesinde fındık konusunda İtalya’ya gitme görevi verilmiştir. Tarım Bakanlığı, Asım Zihnioğlu’nun İtalya görevini hemen kaldırarak Rize’ye tayin eder. “Fındık sistemi oturmuştur, şimdi sıra çay üretim sistemini kurmaktadır.”
Yaşamının çaya, çay üreticisine adanmış 16 yılını geçireceği Rize’ye ulaşan Asım Zihnioğlu, Zihni Derin Hocayla aynı gün buluşur; Hoca (ki ona saygıyla böyle seslenirler) bir vapur önce gelmiştir Rize’ye. Hemen laboratuvar, kurs ve bölge çalışmalarını başlatırlar. Köylülerle kurulan güçlü iletişim sonucunda, ilk öncü üreticilerle birlikte, boş tutulan elverişli topraklar temizlenmeye, taraçalandırılmaya, çay dikimine uygun duruma getirilmeye çalışılır. Görülür ki köylerde neredeyse yalnızca kadınlar vardır. Bütün bu işler onlarla yapılmak durumundadır. Devlet avanslarıyla, destekleriyle, sabırla anlatılarak, yararı gösterilerek, çaycılığın önce yavaş yavaş benimsenmesi, ardından da (istekleri karşılamakta güçlük yaşanacak düzeyde) hızla yaygınlaşması sağlanır. Çay bitkisinin Rize ve çevresinin iklim koşullarına ne kadar uygun, elde edilen çayın niteliğinin ne kadar üstün olduğu açıkça görülmüştür artık.
Artık, Rize’de bir çay fabrikasının kurulması gerekmektedir. Çay alanında yetkin ülke İngiltere’yle iletişime geçilir. Çay uzmanları Mr. Mann ile Mr. Allen Haziran 1940’ta Rize’ye gelirler. Onların övgülerinin yanı sıra düşünceleri, deneyimleri yararlı olur. Tarım Bakanlığı Asım Zihnioğlu’nu çalışmalar yapmak üzere Hindistan ve Seylan’a gönderir. Gitmeden hemen önce Rize’ye gelen Zihnioğlu’yla dostluk kuran İngiliz Büyükelçisi Sir Knechbook Hugensin verdiği belge, Hindistan ve Seylan döneminde çok kolaylık sağlayacaktır. (İlginç bir bilgi: Zihnioğlu, 1 doları 180 kuruştan alır. Türk lirası çok değerlidir). Irak, Suriye üzerinden (savaş koşullarında) yapılan yolculuk sırasında ve Hindistan, Seylan (şimdiki Sri Lanka) günlerinde birçok unutulmaz anı, olay, tanıklık yaşanır. Yararlı çalışmalar, gelecekte de sürecek güzel dostluklar…
Günümüz Rizelileri kendir bezinden yapılan feletika adlı kumaşı bilirler mi? Meğer o günlerde yalnız Rize’de üretilen, Bağdat’a kadar satılan, aranan, nitelikli bir kumaştır. Zamanla üretimi durmuş, unutulup gitmiştir. Zihnioğlu’nun güzelim “Bir Yeşilin Peşinde”sinde yer verdiği birçok değerli ayrıntıdan biri de bu bilgidir. Hindistan’a vardığında Refik Halit Karay’ın “Nilgün” adlı romanının kahramanı Osman Aykut’la buluşur, dost olur.
Bu arada belirtmeli ki Asım Zihnioğlu çok kültürlü, birikimli, yabancı dil bilen (İngilizce), edebiyatla, tarihle ilgili bir kişidir, aydındır, düşünürdür. Zaten böylesi öncülerin aynı zamanda büyük birikim sahibi olmaları rastlantı değildir; doğaldır. “Bir Yeşilin Peşinde”de gerek yurtdışındaki izlenimlerini; gerekse çayın Çin, Japonya tarihini, Tac Mahal’ı, Türk-Hint İmparatorluğunu, fillerin davranış güzelliklerini, çay bitkisinin üretim inceliklerini, o topraklarda tanışıp arkadaş olduğu her kesimden insanları anlattığı bölümler savımızı desteklemektedir. Güçlü bir yazınsal kalemle yüz yüzeyiz bu yapıtta.
Türkiye’ye, Haydarpaşa Garı’na döndüğünde, Zihnioğlu’nu karşılayanlardan biri de yurtdışı görevdeyken doğan minik kızı Gülseli’dir. İngiltere’den alınan makineler, İkinci Dünya Savaşı nedeniyle gecikse de sonunda Türkiye’ye getirilir. Sonunda savaş bitmiştir. Asım Zihnioğlu 16 Haziran 1946’da temel atma töreni yapılan ilk çay fabrikasının kurucusu ve müdürüdür. Yine 1946 yılında Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Rize’ye gider. Ancak önce Uzunkaya Çay Atölyesi’ne uğrar. Asım Zihnioğlu ailecek ilgilenir, gezdirir, konuk eder ve bilgi sunar. İsmet İnönü buradan güzel izlenimlerle Rize’ye geçer. (İsmet İnönü Çay Fabrikası’nın kuruluşunun ardından 1947 yılında da Rize’ye, bu kez eşi ve kızı da yanında olmak üzere gider. Asım Zihnioğlu ve ailesiyle yakın birliktelikleri olur. Fabrikanın tadım bölümünde “tadım” yapar. Ardından da Stalin’in Kars-Ardahan’la ilgili emellerine güçlü yanıtlar verir).
6 Mayıs 1947’de ilk çay yaprağı alımlarına başlanır. Eşsiz bir gündür. Gönencinin, gelirinin arttığını, gurbetçilikten kurtulduğunu, bunu çay üretimine geçmekle sağladığını yaşayarak öğrenen halk, çok duygulandıran bir ilgi gösterir. Çay üretiminin öncüsü aydınları baş tacı eder.
Asım Zihnioğlu, birçok “popülist” dayatmaya uğradığı bir döneme girdiğini de görse, halk yararına yaptıklarıyla yetinmez; kooperatif kurar. Bu kooperatif çay üreticisine, üretimin her aşamasında destek olacaktır. Üreticilerin güçlü olmasını sağlayacaktır.
1947 yılında Celal Bayar da Rize’ye gelir; Çay Fabrikası’nı ilgiyle gezer. Asım Zihnioğlu’nun birikiminden, aydın kişiliğinden etkilenir. (Yıllar sonra, Cumhurbaşkanlığı döneminde de görüştüğü kişilerden Zihnioğlu’nu soracak, ona selam gönderecektir).
1948 yılında Asım Zihnioğlu, tanınmış Yazar Lord Kinross’u ağırlar. Yapıtları arasında Atatürk’ün yaşamöyküsü kitabı da bulunan Lord Kinross Doğu Karadeniz ve bazı Doğu Anadolu kentlerini gezmektedir. Lord Kinross Asım Zihnioğlu’yla dostluğundan hoşnut kalır. Rize ve çevresini gezerler; uzun uzun söyleşirler. Zihnioğlu’dan İngiltere’ye yolu düşerse mutlaka buluşmayı ister.
Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu’nun malı olan Çay Fabrikası ve atölyeleri çıkarılan yasayla 1 Ocak 1950’den başlayarak TEKEL’e devredilir. O dönemde 3 yeni çay fabrikasının daha kurulması gereksinimi vardır.
İzleyen yıllarda çaylık alanlarının, üretim yapacak illerin artırılması istekleri yoğunlaşır. Bu iller Giresun ile Ordu’dur. 30 Kasım 1953’te Tarım Bakanlığı salonunda çay kongresi yapılır. Birçok uzmanın, yetkilinin yanı sıra Asım Zihnioğlu da konuşur. Asım Zihnioğlu, Giresun’un, Ordu’nun iklim ve yıllık yağış durumuyla Rize’nin iklim ve yağış durumunu karşılaştırır. Bu durumda çay üretiminden istenen nitelikli sonucun elde edilemeyeceğini, olumsuzluğun toplamda da çay üretimini ve üreticiyi etkileyeceğini anlatır. Bu somut veriler karşısında sözkonusu istekten vazgeçilir.
Gerçekten de özellikle ilk dönemde üretilen çayın İngiltere, Hindistan düzeyinde nitelikli üretilmesi kesinlikle özenli, bilimsel gereklere uygun yetiştirilmesinden kaynaklanır. Batum’dan getirilen, bu nedenle de Darjeeling tohumundan olduğu bilinen Rize çayı tüm uzmanları hayran bırakır. (Bu gerçeğin kanıtı olan İngiltere raporları “Bir Yeşilin Peşinde” adlı yapıtın sonunda yayımlanmıştır). Bu özeni korumanın, sürdürmenin kaygısını her an taşıyan Asım Zihnioğlu, 1954 yılı ortasında, tam da çay alımlarına başlarken görevinden alınır; TEKEL Genel Müdürlüğü Teknik Şefliğine atanır. Yeni görevinde de çay yetiştiriciliğiyle olan ilgisini kesmez. Bu kez Londra’ya staja gider. Zihnioğlu’nun dünya çay uzmanları arasında çok saygın bir yeri vardır; önemli bir addır. Onu tüm uzmanlar tanımaktadır. Eski dostları olan uzmanlarla çalışmalar yapar, deneyimini artırır.
Görevinin ve yerinin değiştirilmesinin başlıca nedeni, çayın niteliğini (kalitesini) yok edecek “popülist” uygulamalara karşı olmasıdır. Bu yönde ilk yozlaşma eğilimi üreticilerin baskısıyla, kart ve sert yaprakların alınması, stoklanması, üretimde kullanılmasıyla başlamıştır. Dört yılda bir yapılması gereken budama ve diğer bakım işlemi yapılmaz olmuştur. “Böyle olunca üretici, sadece ilkbaharda doğal olarak meydana gelen filizleri taze ve körpe halde haftada veya on günde bir elle toplaması gerekirken, torbalı budama makasıyla, fazla büyütüldüğünden, çoğu dal haline gelmiş sürgünleri keserek çay alım yerine yığma yoluna sapmıştır” (Zihnioğlu, 2010: 147). “Makas çay fidanlarının tabla seviyesinin üzerinde yetişen her şeyi kesip doğrayan bir giyotin gibi idi. Makas, bir çay fidanı üzerinde yetişen ne varsa ine, kalın, kart, sert ve hatta dal parçalarının hepsini birden keser torpaya doldururdu. Bu yüzden fidan üzerinde henüz gelişmemiş olan küçük boylu yaprakları ve gelecek ürünün kaynak noktası olan gözleri kesip koparır, arkadan yetişmesi beklenen sürgün ve filizleri yok ederi” (Zihnioğlu, 2010: 169).
Çay yetiştiriciliğinin, üretiminin başlayışının 40. yıldönümünde Asım Zihnioğlu ile Zihni Derin Hoca Ankara’dan Rize’ye gelirler; sevinçlidirler. Emeklerinin, kararlılıklarının, yaşamlarının toplum yararına adanmışlığının somut sonucu gözlerinin önündedir. Halk coşkuludur, herkes mutludur. Ertesi gün iki öncü insan, tören-şenlik alanına, Derin’e valinin aracına binmesi için ısrar edilmesi nedeniyle ayrı araçlarla ulaşırlar. Ne yazık ki Zihni Derin, indiği aracın arkasından geçerken, sürücünün hızla geri gidip çarpması yüzünden ağır yaralanır; hemen Ankara’ya ulaştırılır. Zihni Derin Hoca bu olaydan iki yıl sonra yaşamını yitirir.
Tarihi üç bin yıl önce, Çin’e dayanan çay, Çin kültüründe erdemin, bilgece söyleşinin, alçakgönüllülüğün, kibirden, bencillikten, her anlamda kirden arınmanın törensel aracısıdır. Böylesine derinlikli anlamlar yüklü çay bitkisini, olağanüstü bir doğrulukla Türkiye’de yetiştirilmesini sağlayan Zihni Derin, Asım Zihnioğlu başta olmak üzere tüm aydınlarımıza, emek verenlerimize gönül borcumuzu sunuyoruz; onları saygıyla, sevgiyle anıyoruz.
Kaynak
Zihnioğlu, Asım, “Bir Yeşilin Peşinde”, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 2010
telgrafhanesanat
Yorum Kapalı.