Günay Güner
Türk Yazınının Ekin Elçisi
Metin Turan
Günümüzü hız ve değişim belirliyor. Her iki etkenin başlıca işleyiş alanını uygulayımbilim (teknik) oluşturuyor. Bir insan ömrüne neler sığmadı ki. Sinema, gramofon, lambalı radyo, manyetolu telefon, halkalı-makaralı ses kayıt aygıtı, siyah-beyaz televizyon, insanlığın Ay’a ayak basışı, transistor, bilgisayar, disket… derken renkli, uydulu televizyon, (görüntülü) cep telefonu, CD, taşınır bellek, bluetooth, uzay mekiği, Mars’ta, galaksi sınırında, diğer gezegen ya da uydularda insansız uzay araçları… Bir insan ömrüne bunlar ve daha fazlası sığarken eşzamanlı yıkım da başladı: küresel ısınma, buzulların çözülmesi, kuraklık, açlık, çevre sorunları, nükleer enerji ve atıkları… Ayrıca toplumbilimsel, siyasal yanı da vardı ki yıkımı tamamlıyordu: küreselleşme, kimlik siyasasının yüceltilişi, dinsel-budunsal (etnik) yükseliş ve çatışmalar, savaşlar, ulus devletlerin çözülüşü, yayılmacılık (emperyalizm), göçler, hastalıklar, ölümler…
Sözkonusu (ilk bakışta) kargaşa, yıkım dünyasında halkların, insanlığın bilinç yapısını, anlam sağlığını, düşün dengesini koruyacak ve geliştirecek olanlar kuşkusuz aydınlardır.
Türk ekininde (kültüründe) aydınlar, cumhuriyetin hemen öncesinde ve cumhuriyet sonrasında öncü nitelik taşımışlardır ki bu sorumluluğu yüklenen aydınlardan biri de Yazar-Halkbilimci-Ozan Metin Turan’dır. Yazıya, yazına, halk ekinine, halk düşüncesine tutkuyla bağlı olan Metin Turan Karslıdır, Kağızmanlıdır. Kağızman’a ve Türkiye’nin, Türk ekininin, giderek dünyanın her noktasına, nar değil, masal, anlatı, mani, türkü, destan, tekerleme ısmarlanmış sayar. Çok da iyi eder. Çalışkanlığıyla dünya okurunu bu büyük birikimle buluşturur, tanıştırır. İnsana kılavuza en yakıcı gereksinim duyduğu çağda ülküsel insanı gösterir. Böylelikle bozulana, çürüyene, insanlıktan çıkana dikkat çeker.
Kars, bu satırların yazarının da çocukluk kentidir. Birçok topluluğun, göçlerle buluştuğu, kaynaştığı kenttir Kars. Orada yaşamak insana bambaşka bir bilinç, apayrı bir insan duyarlılığı kazandırır. “Yetmiş iki millet”in birlikte yaşayıp da “öteki” sözcüğünü, kavramını bilmemelerini, buna gerek duymadan birbirini saymalarını iyi anlamak gerekir. (Özellikle de günümüzde yayılmacı Batı’nın kavramlarıyla düşünmeyi –doğaldır ki düşünememeyi- dolayısıyla “öteki” sözcüğünü, matah bir şeymiş gibi dilinden düşürmemeyi marifet sayan “entelektüel”lerin bu halk gerçeğini iyi anlaması gerekiyor.) Çünkü o halk, öteki dendikçe ötekilik, ayrılık, gayrılık doğacağını bilir. Halkın barışı, içi boşaltılmış siyasal polemik, anlamsız sesleniş değildir; somut gerçektir.
Böyle bir ekinin içine doğan ve yaşayan Metin Turan, ilkgençlik çağından başlayarak yazarlığa gönül verir, yayıncılık dünyası içinde varlık bulur, var eder.
Dostlar nasıl, nerede, hangi zamanda tanıştıklarını pek çıkaramazlar. Her zaman birlikteydiler, duygusuyla doludurlar. Metin Turan’la tanışıklığımız da böyledir. Ne ki bu gerçeğe karşın, 1980’li yılların başında, Türk ulusunun üzerine tüm ağırlığında çullanan, karabasan olup çöken 12 Eylül 1980 faşist darbesini izleyen dönemde, bir yazın dergisi çevresinde kalem buluşmamızdan anımsıyorum Turan’ı. Sivas’ta, İmece yazın dergisinin yayımlanmasına emek veriyordu. İlk yazılarımdan birini İmece’ye sunmuştum. Ve ardından başkalarını… Yazılarımı yayımlamışlardı. Nasıl yüreklendirdiklerini bilmem söylemeye gerek var mı. (Elime postayla, pulla ulaşan, daktiloyla yazılmış, başka yazılarımı da isteyen tek teşekkür mektubum İmece dergisinden aldığım mektuptur.) Onyıllar içinde, büyük ölçüde Metin Turan’ın incelik dolu kişiliğinden kaynaklanan sıcak iletişimimiz gelişerek sürdü. Büyük emek vererek, özenle yazdığı yapıtları, tutkuyla yayımladığı kitaplar, dergiler, yazılar, düzenlediği bilgi şölenleri, öğretmenliği, Kıbrıs, Balkanlar, Avrasya Türk Edebiyatları Kurumu KIBATEK, Ürün Yayınları, Folklor / Edebiyat, Turnalar… Binlerce insandan biri olarak benim de yararlandığım eşsiz bir birikim yarattı.
Yapıtlarından birkaçını anmak gerekir. “Enver Gökçe Üzerine”-Eleştiri-Tanıtma-İnceleme ve Söyleşiler, (Yayıma hazırlayan: Metin Turan, Özgen Seçkin), 1991; “Can İçindedir Canan-Kağızmanlı Cemal Hoca”, 1992, “Âşık Veysel”, 1994; “Yürüyorum Dikenlerin Üstünde”-Halk Ozanı Kaplanî’nin Yaşamı, Sanatı, Şiirleri, (Haz. Metin Turan), 1994; “Kul Himmet”, 1994; “Ozanlık Gelenekleri ve Türk Saz Şiiri”, 1995; “Üç Kanatlı Masal Kuşu Oğuz Tansel” (Haz. Metin Turan), 1995, Geliştirilmiş yeniden basım 2019; “Pertev Naili Boratav’a Armağan”, (Haz. Metin Turan), 1998; “Türk Halk Edebiyatı” (Ortak yayın), 1998, “Türk Halk Şiirinde Anlam Çerçevesi”, 1998; “Dostlar Seni Unutur mu?”, (Türkçe-İngilizce), 1999; “İzahlı Halk Şiiri Antolojisi”, (Haz. Metin Turan), 2000; “Suları Islatan Mecnun”, (şiir), 2003; “Kültür-Kimlik Ekseninde Türk Edebiyatı”, 2004, Yeniden basım 2006, 2015; “Halk Deryasından Damlalar”, 2011; “Ağustos Aldı Sırlarımı”, (Şiir), 2013…
Metin Turan ayrıntı ustasıdır. Onun ürünlerinde yineleme yoktur, dense yeridir. Türk ekininin geresinim duyduğu araştırmacı tavrıdır sözkonusu olan. Örneğin “Kültür-Kimlik Ekseninde Türk Edebiyatı” adlı kitabında, anılan niteliğini görmek olanaklıdır; özgün yaklaşımlar sunar. Yakın dönem Türk öykücülüğünden, Kıbrıs Türk romanı ve şiirine, derinlikli değerlendirmeler, çözümlemeler, farklı bakışlar ulaştırır okura. Cengiz Dağcı, İsmail Gümüş, Muhtar Awezov, Ahmet Kutsi Tecer, Enver Gökçe, Hasan Hüseyin, Mahzuni Şerif, Oğuz Tansel, Ümit Kaftancıoğlu ve Dursun Akçam’ın metinlerinin örtüşen, kesişen noktaları çok ilginçtir.
Turan, “Halk Deryasından Damlalar”da insanlığın binlerce yıllık birikiminin çok önemli bir boyutunu oluşturan doğa-insan ilişkisinden, bu ilişkinin yaratılarından anlamlı, güzelduyusal sonuçlar damıtır.
Metin Turan, şiir yapıtları “Suları Islatan Mecnun”da olsun, “Ağustos Aldı Sırlarımı”da olsun, varsıl çağrışımlar yüklü, özgün imgeler işler. Metin Turan’ın düşün evreninin gelişim süreci ile dünya-Türkiye yakın dönem köklü siyasal dönüşümleri arasında bir ilişkiden söz etmek olanaklıdır.
90’lı yıllarla birlikte dünya tek kutuplu diye tanımlanmaya başlandı. SSCB, dolayısıyla Varşova Paktı çöktü. ABD hegemonyası altına giren dünya düzeni (tek kutuplu) Yeni Dünya Düzeni, küreselleşme olarak adlandırıldı. ABD hegemonyası enerji kaynaklarını, Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar ve Doğu Avrupa’yı egemenliği altına almak yönünde yayıldı. Önemli olan bir diğer nokta, bu yayılma projeleriyle jeopolitik alan kadar ekinsel operasyonlara da girişilmesidir. Bu operasyonlar ise öncelikle hedef ülke aydınlarını, yazarlarını ve halkını kendileri gibi “düşündürmek”; bir noktadan sonra ise özgüvenden yoksun bırakmak yönünde yapılır. Metin Turan’ın, Türkiye üzerindeki bu tür stratejileri bozmak odağında çok değerli bir işlevi vardır.
SSCB’nin çözülmesiyle birlikte görece bağımsızlıklarına kavuşan Türk cumhuriyetleriyle, anamalcı (kapitalist) Batı dünyası ilişki kurmakta tereddüt etmezken, Türkiye, siyasasını ABD’nin, AB’nin eğilimlerine bakarak belirleme yanlışının yükünü üstlenmeyi sürdürdü. Bunun en belirgin sonucu Türk cumhuriyetleriyle ilişki kurmakta gecikmiş, giderek yetersiz kalmış, anılan coğrafyaya herkesten sonra ve düzensiz, plansız, amaçsız, ülküsüz gitmiş bir Türkiye oldu.
Metin Turan ekinsel alanda Türk cumhuriyetleriyle, Balkanlar’la, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’yle zamanında iletişime geçen yazarların, kurum yöneticilerinin başında gelir. Hatta tek dense yanlış olmaz. İlk dönemde Kıbrıs’la başlayan bilimsel ve ekinsel ilgisine, KIBATEK’in Türkiye Bölümü Başkanı ve kültür adamı olarak yazdığı, sunduğu çalışmalarıyla, kurduğu kurumsal ve bireysel ilişkileriyle Türk dünyasını da ekledi.
Turan, Türk yazınının ve düşüncesinin yeni coğrafyasını doğru ve zamanında algılamayı bilmiştir. Türkiye Türkçesinin, Türk ulusunun sesini, yeni ayrımına varılan ve onyıllardır Türkiye’den ayrı kalınmış Türk cumhuriyetleriyle buluşturdu; onların sesini ise kutlu esenleme gibi Türkiye’ye getirdi. Bu anlayış derinlikli bir bakışın ürünüdür her şeyden önce. Bilgi şölenleri (sempozyum), konuşmalar, açıkoturumlar biçiminde oluşturduğu bu ortamın Türk ve dünya yazınına, ekinine kazandırdığı katkı çok değerlidir. Metin Turan, ancak kurumların (o da her zaman değil) başarabileceği bir işi başaran usta yazardır.
Turan’da düşünür kimliğini oluşturan tutarlı, boyutlu tarih bilincidir. Bu yanı yapıtlarına, çalışmamalarına yoğun bilgi, gerçekçi çözümleme biçiminde yansır. Metin Turan “Kıbrıs Türk Romanında Çıkarma Harekâtı” başlıklı bilimsel yazısında Kıbrıs yazınında ilk romana ilişkin bilgiyle başlayarak, 1974 Kıbrıs harekatı öncesi ve sonrası tarihsel olayları ve romanlaşmasını yapıt yapıt inceler.
“Çağdaş Kıbrıs Türk Şiirinde Eğilimler / Yönelimler” başlıklı çalışmasında yine Kıbrıs Türk şiirinin tarihsel köklerine inerken, önyargısız hak edilen değeri verir; Usta Ozan Osman Türkay ve öbür ozanların şiirlerini, Kıbrıs ekini ve Türk-Türkiye ekini etkilenmeleri bağlamında değerlendirir. “Çağdaş Kıbrıs Türk Şiiri” başlıklı çalışması (Littera dergisi) ve diğer yazıları da tamamlayıcı özelliktedir. Kıbrıs yazını alanına yaklaşımında (çalışmalarının geneline de egemen olan) nesnellik, adeta bütün netliğiyle fotoğrafı çekip sunmak biçiminde açıklanabilecek tutumunu korur. Kimlik gibi, siyasalara araç edilen konuda yorumlara girmez. Sözkonusu anlayış, bilgiye, ayrıntıya ve çok yönlü-boyutlu bakışa öncelik vermek kaygısının sonucudur.
Metin Turan âşıklık ve saz ozanlığı geleneğini bilimsel yaklaşımla araştıran sayılı yazarlardandır. “Yaşar Reyhani” (1932-10 Aralık 2006) çalışmasında bir günümüz ozanı Âşık Reyhani’yi yaşamıyla, şiirleriyle anlatır. “Seyrani” çalışması da değerli bilgiler içerir. 19. yüzyıl ozanı Seyrani Osmanlının son dönemindeki ekonomik sorunlara, yoksulluğa, yokluğa, yolsuzluğa, rüşvete; Tanzimatın yapaylığına, özsüzlüğüne, yabancı güdümünde oluşuna taşlamalarıyla karşı koyar. Büyükbabası Cemal Hoca üzerine de kitap yazan Metin Turan, Cemal Hoca’yı tarihsel olaylarla etkileşim içinde ele alır ve “Cemal Hoca tam bir geçiş dönemi ozanıdır” diye yazar. Ve şu çözümlemeyi ekler:
“Onun duygu ve düşünce dünyasının şekillenmesine etki eden toplumsal kültürel ortam, başka pek az halk ozanının hayat hikâyesinde karşımıza çıkabilir. Bilindiği üzere, Kars 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sonrasında, Rus idaresinde kalır ve bu durum kesintisiz 40 yıl sürerek, ancak 1917 yılında sona erer. Bir başka ulusun idaresinde yaşama zorluğu, Cemal Hoca gibi geleneği sanatsal özümseme yanında, siyasal bilinçle de yoğuran bir kimlikte daha erken dönemde ulus bilincinin gelişmesine sebep olmuş; o coğrafyada boy veren düşünsel hareketlere daha bir duyarlı davranmayı gerektirmiştir. Ayrıca başka halklarla iç içe olmanın hem kimlik edinme ve hem de bu kültürel kimliğe sahip çıkma bakımından da önemli işlevi olmuştur. Türk halk şiiri tarihi açısından bakıldığında, ümmet çağının ve düşüncesinin aşılarak, Türk kavramının ulus bilinci içerisinde halk şiirine taşınmışlığının ilk örneklerini onda görmemiz tesadüfi değildir.”
Cemal Hocanın “Türkler cihangir olacak” dizesinin yer aldığı şiirindeki sezgi gücünün; ümmet döneminde onun kazandığı ve kazandırdığı ulus bilincinin ayrıca değerli olduğunu vurgular Turan. Cemal Hoca gerçekten de yetkin ve ilginç bir kişidir. “İslam mitolojisi kadar, gerek Tiflis’te almış olduğu eğitim, gerekse eğitim kurumlarında çalışmış olmasının kazandırdıklarıyla, o dönemin entelektüel atmosferine de vakıftır. Çağdaşları arasında, örneğin İdris Efendi gibi yüksek okul bitirmiş olanların varlığı ve köyü Camuşlu’nun o dönem nahiye olması da bu kültürel alış verişin boyutlarını algılamamız açısından önemlidir. Cemal Hoca medrese öğrenimi sırasında, dini bilgiler yanısıra, matematik, coğrafya, astronomi gibi fen bilimleri de okumuş; Ruslar’ın, bölgedeki okullarda Türkçe ve din derslerini müslüman öğretmenler kanalıyla sürdürme politikaları vesilesiyle de bir süre Tiflis’te pedagoji eğitimi almış ve Rus okullarında öğretmenlik yapmıştır.”
Turan’ın çalışmaları kolay rastlanmayacak yetkin, doyurucu bilgi kaynağıdır; kanıtlıdır, belgelidir.
Metin Turan’la dostluğumuzun bir dergi buluşmasıyla, adı da güzel, İmece’yle başladığını yazmıştım. Turan bir dergi tutkunudur. Folklor / Edebiyat dergisini ta 1994 yılında yayımlamaya başladı ki büyük başarı kazanarak, her bir sayısı koca kitap oylumunda bugünlere ulaştı. Yaşamı ne mutlu, hâlâ süren, kapsamında halkbilim, yazın, insanbilim, felsefe, iletişim, kazıbilim, müzik, tarih, toplumbilim inceleme yazıları yer alan dolu dolu güzel dergi Folklor / Edebiyat. (İlk sayısına bir Cemal Süreya yazımla katılmamı sağlayışını hiç unutmam…) Metin Turan’ın, Folklor / Edebiyat’ın yolculuğuna kattığı Turnalar dergisini ve Littera dergisini de mutlaka anmalı. Turnalar, KIBATEK’in yayın organı olarak, dünya ölçeğinde Türk ekinini buluşturmayı sürdürüyor; Metin Turan’ın emeğiyle…
Nice başarılı yapıtlara, esenlikle imzanı koymanı diliyor teşekkür ediyorum. Ne mutlu ki yollarımız kesişmiş; dostluğunla onur duyuyorum.
Yorum Kapalı.