Günay Güner
Sarı Traktör ve Talip Apaydın
Dünya ve Türk yazınında köy emeğini anlatan yapıtlar özellikle nitelik açısından büyük bir yer tutar. Bu yapıtların yazarları toplumla yakın ilişki içindedir. Dünya yazınında ilk anımsanabilecek Charles Dickens, Jack London, Maksim Gorki, Howard Fast, John Steinbeck, Emile Zola, Dimitır Dimov, Mihail Şolohov gibi yazarlar; Türk yazınında ise Refik Halit Karay, Sadri Ertem, Umran Nazif Yiğiter, Ahmet Naim, Mehmet Seyda, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Sait Faik, Sabahattin Ali, Talip Apaydın, Hasan Hüseyin, Fakir Baykurt, Fikret Otyam, Kemal Bilbaşar, Erol Toy, Zeyyat Selimoğlu, Bekir Yıldız, Adnan Özyalçıner, Dursun Akçam, Kemal Ateş, Hakkı Özkan, Nejat Elibol, Hasan Kıyafet, Zafer Doruk… insanı, alın terini öne alan, yücelten adlar olarak anılmalıdır.
Bu bağlamda, örneklemek gerekirse, Solohov’un hemen her yapıtı, özellikle de Don Kıyısında Hasat, Uyandırılmış Toprak; Dickens’ın kırdan göçerek, kendini bir anda, göç ettiği kentin acımasızlığı içinde bulan yığınların trajedisinin anlatıldığı İki Şehrin Hikâyesi, Büyük Umutlar, David Copperfield; Orhan Kemal’in Bereketli Topraklar Üzerinde, Yaşar Kemal’in Akçasazın Ağaları, Hüyükteki Nar Ağacı… klasik değeri kazanmış, unutulmaz romanlardır. Ve daha niceleri…
Türk yazınına köylünün, Anadolu insanının girişi Nabizade Nâzım’ın Karabibik’iyle; ardından da Oktay Akbal’ın büyükbabası Ebubekir Hâzım Tepeyran’ın Küçük Paşa adlı kitabıyladır. Ancak önceden kestirileceği gibi, bu romanlar dışarıdan bakışın ürünleriydi. Bir noktadan sonra Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban’ına bile dışarıdan bakışın egemen olduğu söylenebilir.
Türkiye’nin nüfus yapısıyla anlamlı bir ilişki göstermesi gereken, beklenen edebiyat, bu ilişkiden yoksunsa sorun edebiyatçıların bakışında aranmalıdır. Köy romanı tartışmasındaki yanlışlık da evrensel insanlık durumu ve içinde olunan halkın tarihsel, kültürel ve güncel birikimi altında geçersizleşir.
Cumhuriyet’in kültür anlayışı gerçekler üzerinde yükselir. Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk, köylünün eğitimi programının halktan uzak eğitimcilerle ve eğitim yöntemleriyle kazanılamayacağını bildiğinden, bu gereksinime göre belirlenen özgün.bir eğitim yöntemi oluşturur. Atatürk John Dewey’e rapor hazırlattırır. Eğitimci John Dewey de okulların Türkiye’nin gerçeklerine uyması gerektiğini söyler. Bilimsel gerçekler ışığında zaman yitirilmeden uygulamaya geçilir.
Tarımsal eğitim de planlar ve uygulama içinde önemli bir yer tutar. Atatürk Orman Çiftliği örneğinde görüldüğü gibi, tarımın çağdaş koşullarla yapılması, makineleşmenin tarıma girmesi, üreticinin bu konuda donatılması yönünde çalışılır ve bu amaca ulaşılır.
İşte köy yaşamını, üreticilerin birbirleriyle, devletle, kentlilerle ilişkilerini hemen her ayrıntısıyla anlatan edebiyatçılardan biri Talip Apaydın’dır. Apaydın değişik insanlık durumlarını işlerken, köyden kente göç olgusunu ve köye makinenin, daha doğrusu traktörün etkisini dayanak alır. “Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği II. Mustafa Necati Öğretmenlik Onur Ödülü – 2009” ödül gerekçesinde Apaydın’a şöyle sesleniliyor:
“Köy Gerçekliğini Edebiyata taşıyan kuşağın temsilcileri arasında yer aldınız. İlk romanınız ‘Sarı Traktör’ ile tarımda makineleşme konusuna bir sanat olarak yaklaştınız. ‘Yarbükü’nde ise köylüler arasında toprak ve su paylaşımı çekişmelerin olduğu zorlu yaşam koşullarını anlattınız… ‘Ortakçılar’, köy enstitülerini, enstitü bitince köyü canlandırmaya koşan idealist gençlerin dünyasına giriyordu… ‘Yoz Davar’da her zamanki yalın üslubunuzla bir çobanın onur ve insanlık mücadelesini, insan ve doğa ilişkisini gerçekçi bir dille aktarırken, insana dair umudunuzu hiçbir zaman yitirmediğinizi de gösterdiniz. ‘Kente İndi İdris’ ülkemizin önemli sorunu olan köyden kente göç konusunu ele alıyor. Köyden gelen insanın sıkıntılarını, iç dünyasını ve kentteki yeni biçimlenişini gerçekçi gözlemlerle ve toplumcu bir yorumla gündeme getiriyordu…
‘Tütün Yorgunu’ ile 1976 Madaralı Roman Ödülü, ‘Köylüler’ ile 1992 Orhan Kemal Roman Armağanı, ‘Yapılar Yapılırken” ve ‘Otobüs Yarışı’ ile 1975 TRT Yayımlanmamış Radyo Oyunları Sanat Ödüllerini aldınız.
Elli yılı aşkın bir sürede yirmiye yakın roman, öykü şiir, anı, denem ve dördü de oyun olmak üzere elliye yakın yapıt üretkenliğiniz ve sanata verdiğiniz değerin göstergesi…” (Talip Apaydın’a Armağan, 2009: 9, 10)
Yazar elbette öncelikle yaşadığını, gözlediğini, içinden doğduğunu yazacaktır. Doğal olan budur. Ardından ya da aynı zamanda düşler de, düşsel olan da yapıtlarda yerini alır. İçinde yetişilen, belirleyici olan, gözlenen koşullar toplumsal gerçekleri oluşturduğuna, yaygın olanı gösterdiğine göre yazarın irdelediği, işlediği sorun alanı daha da önemli duruma gelir. Apaydın’ın bakışı bunu kanıtlar niteliktedir:
“Ben köyden geldiğim, ilk algılarımı oradan aldığım için, öykülerimde, romanlarımda köy gerçekliğini yazdım uzun süre. Kentlerde de görev aldım sonradan. Orada da aydınların öykülerini, romanlarını yazdım. Yazdıklarım yalnızca köyle ilgili değil. İlk algılar çok önemli tabii. Orayı unutamıyorum.”
Apaydın’ın edebiyatla ilgisini köy enstitüsü eğitimi sağlar. Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde okurken sanat derslerini Ulus’taki Opera binasında yaparlar. Bu dönemde büyük yazar Sabahattin Ali’yle tanışır. O’nunla uzun sohbetler eder. İlk şiir ve yazıları da yine bu dönemde dergilerde yayımlanmaya başlar. (Apaydın, 2006b)
Yukarıda anılan ödül gerekçesinden de anlaşıldığı gibi, Apaydın Usta, aynı zamanda toplumsal dönüşümün romancısıdır. Yaşar Kemal, Orhan Kemal gibi yazarların anlayışıyla burada buluşur. Kente göçün, yaşamdaki göç kırılmasının acısı, silinmez travması Apaydın’ın yazın kaygıları arasında önemli yer tutar. Viktor Hügo’nun Sefilleri’inin girişinde yazdığı gibi kadının, çocuğun içine düştüğü acılar sürdükçe böyle romanlar yazılacaktır.
Toplumsal dönüşümü işlemesinin bir diğer baskın sonucu tarımda makineleşmeyle birlikte ortaya çıkan traktör tutkusu (fetiş) olgusudur. İlk romanı Sarı Traktör’de köylü delikanlı Arif’in kuşatıldığı durumun yazına yansıtılmasıyla amaçlanan budur. (Değerli edebiyat araştırmacısı Fethi Naci en önemli 100 Türk romanı içinde Sarı Traktör’ü de sayar.) Örneğin Sarı Traktör’de şu bölümler açıklayıcıdır:
“Arif o gece karmakarışık uyudu. Uykusunda bile seviniyordu. Traktörü vardı artık. Hem de köyün en güzel, en yeni traktörüydü. Römorku da yeniydi. Harmanlar, pancarlar Arif’e vız gelirdi bundan sonra. Köyde herkes ‘Arif’in traktörü’ diyecekti.” (…) Traktörü koydukları hangara gidip karanlıkta baktı. Eliyle yokladı. Çulların altında soğuk soğuk duruyordu. Arif kendi kendine gülümsedi. Sonra karlara bata çıka geri döndü. Sevincinden yutkunuyor, ne yapacağını bilemiyordu.
Odaya gelip usulca yattı. Özeler’in üçüncü traktörü kendisinindi işte. Yarın köyde hemen duyulacaktı. neler diyeceklerdi kimbilir? Emine’yi düşündü, ‘Yarın hediyelerini yollayayım’ dedi kendi kendine. ‘En iyisi kendim götürüp vereyim. Hem traktör işini söylerim. O da sevinsin iyice.’
Bir türlü uyuyamıyordu. Pencereye gidip bir daha baktı. Hâlâ sabah olmuyordu.
Gelip yatağına yattı. Döndü. Uyuyamıyordu, tekrar döndü. Uzun uzun traktörü düşündü. İçinde sıcak bir şeyler dolaşıp duruyordu. Sevinci bastırılacak gibi değildi.” (Apaydın, Sarı Traktör: 189,190)
Arif’in yaşamının tüm amacı traktör olur. Diğer her şey ona uzaktır. Babasının hastalığı, yoksullukları, nişanlısı Sürmeli Emine bile önemli değildir. Nişanlısına olan ilişkisindeki yabancılaşma etkisi, Adalet Ağaoğlu’nun Fikrimin İnce Gülü’ndeki, Mercedes tutkunu Bayram’ın tinsel durumuyla da benzerlik gösterir. O da sevdiğini sandığı kızı değil, Mercedes’i yeğler. Nesne tutkusu olgusunun ele alındığı bir çalışmada Sarı Traktör’le sorgulanan gerçeklik açıklıkla irdelenir:
“Talip Apaydın’ın (d. 1926) ilk romanı Sarı Traktör’de (1958), köylü bir delikanlının taşraya yeni girmekte olan traktöre duyduğu sevgisi dile getirilir. Tarımsal faaliyetlerini geleneksel yöntemlerle yapmaktan bıkmış Arif, traktör alma arzusunu ilettiği babasıyla, Aziz Nesin’in öyküsündeki gibi çatışma yaşar. Köydeki başka delikanlılar da bu konuda babalarını ikna etmiş olup traktörleriyle tarım yapmaktadırlar. Arif, ulaşamadığı bu arzu nesnesi dolayısıyla uyumsuz bir kişilik sergilemeye başlar. Babası, araya öğretmenin de girmesiyle onun isteğini karşılamaya ikna olur. Arif, traktör alınmadan önce, gece karanlığında komşusu Ali’nin traktörünün ‘tekerleklerine dokunur’, ‘direksiyonunu okşar’ (Erol, 2005: 111). Romanın ilerleyen sayfalarında Sürmeli Emine’nin varlığıyla öne çıkan aşk, onda traktör tutkusunu değiştirecek kadar etkili olmaz. Arif, köylü bir delikanlıdan ancak aşk için beklenecek bir davranışı traktör tutkusu uğruna sergiler; evi yakmakla tehdit edecek denli hırçınlaşarak babasını karar değiştirmek zorunda bırakır. Traktör, Apaydın’ın romanında kişileştirilerek odağa alınmasıyla aslında, kısmi de olsa bir fetiş nesnesi özelliği taşır. Aziz Nesin’in öyküsündeki davranış modeli burada da tekrarlanır; traktör alındıktan sonra gösteriş aracı olarak kullanılır. Arif nişanlısının evinin önünde traktörün motorunu ‘balıkların yüzmesi, ya da uçakların uçması gibi kayıp gitmeye benzer’ (Erol, 2005: 228) bir duyguyla bağırtırken aslında, köy ölçekli bir mekânda arabadan güç alarak üstünlük duygusunu tatmin etme çabası içine girmekle aynı zamanda ‘kıskançlık tohumları’ eker. Arif makineye aşırı tutkusu açısından köydeki birlik ve beraberliğe gölge düşürür, köylüyle yabancılaşır. Apaydın’ın son çözümlemede onayladığı makineye duyulan heyecan, Arif’in insanüstü çabalar içine girmesini sağlarken köylüde de kendisine karşı alay, imrenme ve haset gibi duyguların uyanmasına zemin hazırlar. Sarı Arif, köylünün dilinde traktör ile özdeşleştirilerek ‘Sarı Traktör’ (Jale Parla’dan aktaran Uğurlu, 2009: 1440, 1441) diye adlandırılmayı önemsemeyecektir. Arif, gücünü yakından tanıdığı traktör ile çok uzun zamanda, büyük emekle, güçlükle yapılan işlerin üstesinden kolaylıkla gelebileceğini görmüştür” (Uğurlu, 2009: 1440,1441)
Talip Apaydın çok üretken ve nitelikli bir yazar olduğunu çocuk yazınına verdiği büyük emekle de ortaya koyar. Eğitim ve yazın ustası Apaydın’ın çocukların saflığına ilgisiz kalması düşünülemezdi elbette. Bu kitaplar çocuk gelişiminin eğitimsel gereksinimlerine çok uygun yapıda yazılmışlardır. Çocukların sınırsız düş dünyasına ulaşılır. Algılarının güzellik yönünde harekete geçirilmesi sağlanır. Yer yer konular uzayla, yıldızlarla, gökyüzüyle oluşturularak düşünce sınırlarının gelişmesine çalışılır:
“Biz Varız, 10-15 yaşlarda beş arkadaşın uzay boşluğu ve uzaylılar hakkında kurdukları düşün romanıdır. ‘İnsanoğlunun başarılı olmasını gerekli kılan temel sebep nedir?’ sorusu, çocukların cevabını aradıkları asıl soruyu oluşturur. Romanların, didaktik yönü ağır basan birer eser olması bakımından pek çok alanda aydınlatıcı olduğu söylenebilir. Çocuklar, içinde yaşadıkları ancak insanları hiç de mutlu olmayan kendi dünyaları ile düşünü kurdukları medenî dünya arasında mukayese yoluyla bir sonuca varırlar. Amaç, kendi dünyalarının eksik yanlarını tespit etmek ve buna çözüm bulmaktır. Hakikatte, dünyayı hayal edilen huzurlu bir mekâna dönüştürmek vardır. Daha çok bilim kurgu veya fantastik türüne uygun görünen bu romanlarda arzulanan dünya resmedilmeye çalışılır. Derin yapıda okunan ise, eşitlikçi ve mureffeh bir dünya tasavvurudur. Toprağa Basınca’da, ‘amacı olmayan kişinin çalışması da verimli olmaz’ fikri etrafında çocukların gelecekle ilgili bir hedef belirlemeleri istenir. Başka bir romanın Merdiven adını taşıması, eğitimsiz ve dolayısıyla bilgisiz kimselerin kol gücüyle hayatını idame ettiremeyeceği; geleceği garantiye almak için çıkılacak ilk basamağın ‘okumak’ olacağı fikrine dayanır. Çocukları aramaya, çevrelerini incelemeye çağıran; onlarda köy ve doğa sevgisini geliştirmeyi amaç edinen Dağdaki Kaynak’ta, ‘baktığını gör, gördüğünü de anla’ fikrinden yola çıkarak içinde yaşanılan dünyanın tanınması; toplumdaki sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel farkların belirlenmesi ve buna bir çözüm yolunun bulunması istenmektedir.” (Erol, 2007)
Çocuklara köy enstitülerine dayanan büyük deneyimin ve birikimin aydınlığında, düşünsel, felsefesel iletileri vardır Apaydın’ın: İnsan mutlaka okumalıdır. Varoluş özüne, giderek halka emek vermeye bağlıdır. Yaşamınızın bir erdemli amacı olmalıdır. İnsan sevgisi, onur düşüncesi mutlaka gelişmesi gereken niteliklerdir… Mutlaka yeteneklerin ayrımında olunmalı ve üzerinde yaşam boyu çalışılmalıdır. “(S)anat beğenisi kazandırılmamış kişi, Talip Apaynın’ın ifadesiyle “insana ve topluma kapalıdır. İnsancıl sıcaklıktan yoksuldur. Kişiliğinde ister istemez büyük eksiklikler ve katılıklar taşır. İlgileri, davranışları ve becerileri kısıtlıdır, donuktur” (Apaydın, 1995: 34)
Talip Apaydın Kurtuluş Savaşı’nı ve sonrasını anlattığı Toz Duman İçinde ve Vatan Dediler adlı kitaplarında bir yandan gerçekçi bir yol izlerken, bir yandan da Türk ulusunun bu başarısının ardındaki büyük özveriyi, ülküsel yüceliği kalıcılaştırır, geleceğe taşır. Yaklaşımı sözgelimi bir Kemal Tahir’den ayrıdır. (Özdemir, 1980) Ağacının gölgesinde dinlendiği, azığını pay edip, suyunu içtiği, anasının ak sütü gibi dilini konuştuğu yurdunu, evini kurtarma savaşını verirken, namuslu insanımız tam da savaşın sonrasında olması gerekeni düşler.
Sarı olan traktör değildir. Sarışın olan Arif’e, olağanüstü çalışma gücünü gören köylüler, Sarı Traktör adını takarlar. Traktörden sonra tarıma birçok makine daha girdi. Büyük olasılıkla, benzer bağlılık duygusu o makineler için de yaşandı. Ama hiçbiri traktörün yarattığı etkiyi uyandırmamış olmalı…
Kaynaklar
Apaydın, Talip, Bilgiden Bilince Eğitim, Eğit-Der Yay., 1995
Sarı Traktör, Başak Yay., (Tarihsiz)
Talip Apaydın’a Armağan, YKKE Derneği Yay., (Haz. K. Kocabaş), 2009a
Köy Enstitüsü Yılları, Literatür Yay., 2009b
Atıcı, Erdal, Anadolu’da Aydınlanma Ateşini Yakanlar, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Y, 2010
Erol, Kemal, – “Talip Apaydın’ın Roman ve Öyküleri Üzerine Bir Araştırma”, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Van, 2005
– “Talip Apaydın’ın Çocuk Romanlarında Gezi- Gözlem, Araştırma ve Dinleme Yoluyla Öğrenme”, Yüzüncü Yıl Ün. Eğitim Bilimleri Fak. Derg., Haziran 2007
Özdemir, Emin, Türk ve Dünya Edebiyatı, Ankara.Üniversitesi.SBF Yay., 1980
Uğurlu, S. Battal, “Otomobil ve Benlik: Türk Edebiyatında Araba Olgusu”, Turkish Studies International Periodical for the Lnguages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 4 /1-II Winter 2009
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.