GÖRSEL ALGI ÜZERİNDEN POLİTİKA
A.CELAL BİNZET
43 yıl öncesinde bir köşeye sıkışmış haber belki de zamanında o denli dikkat çekmemişti.
Oysa bugün, toplum olarak nereden nereye savrulduğumuzu göstermesi bakımından ilginç bir örnek oluşturmakta. Katı görünen kimi değerlerdeki aşınmayı, toplumsal kurumlara bakış açımızı ve içine yuvarlandığımız politik çıkmazlar konusundaki ipuçlarını gözler önüne seriyor. Önce o sözü edilen kısa haberi olduğu gibi burada okuyalım:
“Filmin adı: “Ağlarsa Anam Ağlar”. Yasaklanma gerekçesi: “Mahmut’un yirmi günlük kurs için askere gitmesi sebebiyle sevgilisinden ayrılması ve başına gelen bütün faciaların Nizamnamenin 7/7’de belirtilen halkı askerlikten soğutucu bir nitelik taşıdığı bu safhaların başka bir sebebe dayandırılması.” (Milliyet Sanat Dergisi, 1 Şubat 1974 , sayı: 65)
Derginin “Sansür” sayısında yer alan sayısız yasaklama örneklerinden yalnızca birisi bu örnek. Bu denli az sözcüğün içine, bir yasaklamaya gerekçe uydurmak ancak böyle anlatılabilir! Sıradan bir Türk filmi. Belli şablonlarla çerçevesi çizilmiş bilindik öykü. Tipik karakterler ve üçlü kahramanlar. Sıradan deyimle “esas oğlan”, “esas kız” ve “kötü adam”. İlgili “nizamname”ye bakılırsa doğrudan askerlikle ilgisi görünmeyen bir durum var ortada. Ancak dolaylı varsayımlarla kurulan niyet okuma sistemi sayesinde bir yasaklama kararının verildiği anlaşılıyor. Çünkü böyle bir senaryoyu izleyen kahraman milletimizin benzer bir olayı kendi üzerine almasının yaratacağı etkiyle askerlikten soğuyacağı düşünülmektedir. Demeye getiriliyor ki, söz konusu ilişki örüntüsü içinde askere giden birisinin geride kalanları için bu tür kötü senaryolara gereksinim yoktur. Öyleyse çözüm, askerlikle olan o uzak bağlantıyı yok saymaktan geçiyor. Böylesi dolaylı ve uzak olasılıkları bile inceden inceye hesaplayan sansür kurulumuzun varlığı karşısında ne demeli! Eleştirilmesi ve gündeme alınması katı kurallara bağlanmış kurum ve kişilerin varlığının demokratik düşünceyle pek bağdaşmayacağı bilinir.
O günlerden zamanımıza geldiğimizde değinilen anlayışın tepetaklak olduğunu görüyoruz. Böylesine ciddi bir konuda görülen büyük değişikliğin nedenleri merak edilmez mi hiç? En azından önceki dönemde kendini yoğun bir şekilde gösteren sansür kurulunun varlığı sorunu akıllara takılır. Bir başka olasılık ta, değişen politik yapılanmaya bağlı olarak ülke içi kurumların rolü konusunda sorunlardır. Bu değişikliği en güzel özetleyen gösterge de yine bir haber: “Gencecik Zihinlere 15 Temmuz İstismarı”. (Cumhuriyet, 26 Haziran 2017)
İlk bakışta, yakın geçmişte yaşanan bir toplumsal savrulmayı güncelleme bağlamında yapılan uygulama olduğu kanısı egemen. Üstelik söz konusu uygulama Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından planlanmış. Yani devlet eliyle okullara sokulmuş bir politik konu. Böyle olunca da daha bir önem kazandığı açık. Önemli, çünkü o günden sonra toplumsal düzenimizin altüst olduğu yeni bir düzleme geçildi. Ölen ve yaralananlardan daha fazlası kararan yaşamlar. Olayın bir kaldıraç gibi kullanılarak devlette yeni düzenlemelerin yolunu açması da cabası. Elbette böylesi üzücü olayların benimsenmesi olası değil.
Görseller eşliğinde sunulan yazılar okunduğunda topluma, yeni bir geçmiş kurgulamasını dayatma şeklinde yorumlanabilecek bilgilerin yoğunluğu dikkat çekiyor. Kısaca özetlemek adına, MEB’nın ülke genelinde düzenlediği Güzel Sanatlar Liseleri öğrencileri arası resim yarışmasının sonuçları söz konusu. 15 Temmuz 2016 günü yaşanan darbe olaylarını konu edinen yarışmada ortaya çıkan resimler bakanlık tarafından bir kitapta toplanmış. Göründüğü kadarıyla bir planlama sonunda hazırlanan kitap görsel ağırlıklı. Öğrencilerin yaptığı çalışmalara bakıldığında konuyla bağlantılı olaylar dizisinin öğretmenlerce yoğun bir şekilde işlendiğini anlamak zor değil. Zaten bakanlıkça önerildiğine göre söz konusu okul idarecisi, öğretmen ve öğrencilerini bağlayıcı bir yanı olduğu belli. Görüldüğü kadarıyla resimlerde ele alınan ana figürlerde Osmanlıyı öne çıkarıcı bir eğilim dikkatleri çekiyor. Fes, belde kuşak ve bıyıklı erkek figürünün yanında türban ve şalvarla betimlenmiş kadın imgesinin ağırlıklı yer kapladığı düzenlemeler başka motiflerle desteklenmiş durumda. Sözgelimi bir elinde kitap tutan fesli kabadayının öteki eliyle tankın namlusunu kavrayıp havalandırması. Yere kapaklanmış askerin sırtına basan bir başka fesli kabadayı. Ampul içinde Türkiye haritası, cami, köprü, vs.. Bu resimlerde yer alan imgelerin öğrencilerde bir yıl boyunca görsel iletişim kanalları aracılığıyla yapılan propagandalar sonunda oluştuğu gerçeğini unutmayalım. 15 Temmuz 2016’nın gösterilmeye çalışılanlar dışında gerçek nedenleri ile bundan yararlanarak yapılanların yol açtığı yeni durumlar başka uzmanlık alanları içinde. Burada yalnızca görsellikle ilgili bir durum söz konusu. Kısacası, bir çeşit “okuma” yöntemi ve sanatta imgenin rolü.
Bilindiği gibi görsel sanatların -yineleme pahasına da olsa- görme edimi ile ilgili bir olgu olduğunu anımsayalım. Buna bağlı olarak imgenin algılanmasındaki süreç öteki uyaranlara karşı daha hızlı ve kalıcıdır. Daima ilk etki görünendir. Onun gerisine gizlenmiş diğer neden ya da gerekçeler daha geriden gelir. Ve ilk etkinin silinmesi oldukça güçtür. Birey için görselliğin önceliği kaçınılmaz. Bunun sanat tarihindeki en tipik örneği Hıristiyanlığın kuruluş yıllarında Avrupa’daki kutsal kitabın resimle anlatılmasında görülür. Toplumdaki okuryazarlık oranı düşük olduğundan ressamlar, kilisede yetiştirilerek tapınma sırasında herkesin görebileceği yerlere İncil’deki öyküleri betimlemiştir. Sanat tarihinde betimlemeyi okuma anlamına gelen ikonografinin alanı bu durumla ilgili. Anlatıdaki görsel öğelerin neler anlattığı konusunu ve yöntemini inceler ikonografi.
Şimdi de bir yığın afiş ve benzeri görseller aracılığıyla yeniden topluma anımsatılmak istenen olaylar dizisi var. Bunların çoğundaki ana tema askerin içine düştüğü şaşkın ve acıklı görünüş. Kimi figürlerin çalıntı olduğu savı bir yana, askere karşı üstünlük gösterisinde bulunan, onu yerlere kapaklanmış ya da acınası, ezik olarak betimlenmesi geçmişteki ilgili “nizamname”yi anımsattı. İlgililer o görüntülerdeki askerlerin darbeci olduğu konusunu dillendirseler de algıdaki ilk etki, fesli, türbanlı ve politik bir parti amblemiyle desteklenmiş betimleme olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Askeri yerlere yatırıp, tankı testereyle, elleriyle parçalamaya çalışan hep o baskın Osmanlı kabadayı tipleri. O izlenimi değiştirmek kolay değil.
Oysa olayın içeriğiyle bağlantılı olma anlamında afiş ve resimlerde terörün başı olarak gösterilen tarikat liderinin dinsel giysili betimlemesinin bulunmamasını nasıl açıklamalı?
Köpüren feslilerin ayakları altına bir Türk askeri yerine tarikat önderinin yere kapaklanmış görüntüsü kanımca var olanlara göre daha anlamlı olmaz mıydı? Sanırım öğrencilerine konuyu yönlendirenin hedefinde terör örgütü lideri yerine asker imgesini koyarak izleyicinin algı dünyasında yaratılmak istenen düşünce bu yönde. Feslilerin ayakları altında ezilen ya da korku içinde teslim olan bir “din adamı” görüntüsünün kitlelere ulaştırılması, bugün kimilerinin savunur görünüp topluma yerleştirmeye çalıştığı Arap ideolojisiyle çelişeceği için böyle bir anlatım dilinin benimsenmediği söylenebilir. Görüldüğü gibi, görsel bir anlatımda kullanılmak üzere seçilecek imgelerin türü bilinçaltına itilmiş kimi niyetleri açığa çıkarmakta turnusol kâğıdı işlevi görüyor.
1974 yılında, bir filmdeki dolaylı öyküyü “askerlikten soğutucu” olduğu gerekçesiyle yasaklatan anlayışın bugünkü görüntüler karşısında neler düşündüğü merak konusudur. İlgili “nizamname”nin hükümleri o tarihlerden sonra yürürlükten mi kaldırıldı? Ya da başka değişikliklere gidilerek yumuşatıldı mı? Yoksa ‘90’larla birlikte uygulamaya konulan Genişletilmiş Ortadoğu Projesi (GOP) kapsamında Yugoslavya’dan başlayarak bölgedeki tüm güçlü orduların dokularını gevşetme planının bir parçası mı tüm bu olanlar, bilinmez.. Öyleyse daha büyük bir oyunun maşası/parçası olduğumuz gerçeği vurur yüzümüze.
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.