Günay Güner
Sizi Gözyaşlarımızla Uğurladık Muzaffer İzgü Ustam
Sizi de yitirdik Muzaffer İzgü Ustam. Sonunda bu da oldu ne yazık… Elimizden yine en iyi yazmak geliyor. Kuşkum yok siz de böyle isterdiniz; yazmak, yazmak, yazmak… Ömrünüz böyle geçti. Ne güzel eylediniz. Yüzün üzerinde kitap, yaklaşık iki yüz oyun, yine yüzlerce kitaplaşamamış gazete, dergi düşün yazıları bıraktınız bize. Devasa vir ekin toplamı. Aslında tüm ulus olarak sizin öğrenciniziz. Çocuklar, yetişkinler sizin kitaplarınızla büyüdü, okumayı sevdi.
Sizi nasıl anlatsam, size nasıl seslensem bilmiyorum. Bilge insanları yazmak güçtür. Ne yazsanız eksik kalır, anlatamazsınız. Evet, bilge insansınız. Yaşamınızla sanatınız, kitaplarınız birebir örtüştü, ayrı düşmedi. Hiçbir zaman rol yapmadınız, oynamadınız. Her an ve her ortamda aynı kişiydiniz. İçten, sevecen, sıcak, bilgili…
Ölümünüzün sonrasını da tasarladınız. Sizin için ““Muzaffer İzgü doğdu, okudu, düşler kurdu, yazdı ve gitti” diye yazılsın, söylensin istediniz. Ne denli özlü, çarpıcı, derinlikli.
1933 yılının 29 Ekiminde, Cumhuriyet Bayramında, Cumhuriyetimizin onuncu yılında doğdunuz.
Kurulalı on yıl geçen Cumhuriyet yoksulluğun belini kıramamıştı; siz de alabildiğine yoksulluğun içine doğdunuz. Ne ki o yoksul ailenizde mutluluktan, sevgiden yoksun yaşamadığınızı yazdınız, söylediniz. Ne mutlu… İyi ki öyle oldu. Sevecenliğinizde kesin o yılların etkisi vardır.
“Zıkkımın Kökü” adlı güzelim kitabınızı okuyup da sarsılmamak olası mı? Sinema filmi de başarılı olan bu kitabınızda yaşamınızı, çocukluğunuzu anlattınız.
Onca yoksulluğa karşın düşler kurabildiniz. Bu düşleriniz her kitabınıza yansıdı. Eşitlikçi, insan onurunun yüceltildiği, özgür, barış içinde bir dünya özlemi temel izleğiniz oldu. Yalnızca yazmadınız, o güzel konuşma yeteneğinizle de yorgunluk, bezginlik bilmeden seslendiniz, anlattınız, açıkladınız.
Gülmece ile halk yergisini, direnişini ortaya koyar. Ulusumuza gülmece üzerinden bu başat direnç alanını sağlayan ustalarımızdansınız.
Çok yerindeydi; çocuk yazını bulunmayan toplumun, yetişkin yazınının da olamayacağı gerçeğini dillendirdiniz.
Uluslar ekin, sanat, bilim, düşün insanlarıyla var olur, insanlık ailesinin içine çıkabilirler. Siz bu Cumhuriyetin, bu ulusun yüzünü ak eden bilgelerdensiniz.
Bu satırların yazarı olarak Çağdaş Türk Dili dergisini, ustalarımın desteğiyle yönetirken size ne zaman ulaşsam aynı sıcaklıkla, içtenlikle karşıladınız; eşsiz katkınızı esirgemediniz. Kırk yıllık tanış gibi beni yüreklendirdiniz.
Yine Karacasu’da, Afrodisyas’ta nasıl da onurlandırmıştınız bizi… Binlerce yıl öncesinden çıkıp gelmiş gibiydiniz. Unutulmaz.
Sesinizi, çocukların Muzaffer Dede seslenişlerini duyar gibiyim yeniden.
Ulusuyla böylesi bütünleşmiş yazar, aydın kişiliği çok azdır.
Gittiniz.
Daha yalnızlaştık.
Ne ki bıraktığınız birikim başlıca dayanağımız ve büyük olanağımız.
Ekin bayrağımız düşmez.
Kuşkum yok, siz de böyle isterdiniz.
Işıklar içinde olun Sevgili Muzaffer İzgü Ustam.
Gelecekte de gönlümüzde yaşayacaksınız.
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.