TAHSİN ŞİMŞEK
BİR DEVRİM ÖYKÜSÜ: NUTUK
Sevgili Başak, Eylem, Sevgi …; Barış, Umut, Ata…,
Her düşünce, her eylem zamanla kendini yeniler. Ancak tutarlı hiçbir eylemin özü, çizgisi değişmez.
Atatürkçüyüm, diyenlerin bu denli çeşitlendiği günümüzde, her Atatürkçü bir başkasından yakınıyorsa, demek ki bu işte bir iş, bir hinoğlu hinlik var. Görünen o ki, herkes Atatürkçülüğü kendine göre anlamış öyle anlatmış. Çağdaş uygarlık hedefinden söz ediliyor, ama o hedefe giden yol, herkesçe farklı. Demokrasiden söz ediliyor; ne yazık ki her farklı düşünce, önce kendine bir Atatürk cilası atıyor. Ben, bütün bunları, Atatürk’ü öğretme ve öğrenme çabamızın eksikliğine, kendi tembelliğimize bağlıyorum.
Atatürk’ü tanımanın ve anlamanın yolu, Atatürk’ü okumaktan geçer. Atatürk yorumcularından önce, doğrudan, Atatürk’ü okumak gerekir. En kapsamlı kaynak da kuşkusuz Nutuk. Böyle bir eseri okumak, ilk bakışta size zor ve yorucu gelebilir. Bunda kuşkusuz okullarımızda size dayatılan soyut ve ezberci tarih anlayışının da payı var. Ayrıca Nutuk adı da soğuk geliyor bize. Çünkü bu vatan için ne nutuklar atıldığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Oysa Nutuk, Kurtuluş ve Kuruluş’un öyküsüdür. Bugünün diline de uyarlandığına göre, hiç sıkılmadan, tarihi bir roman gibi de okunabilir. Ayrıca Atatürk’ün üslubundaki coşkuyu düşünün, Onuncu Yıl Nutku’nun kulaklarımızda yankılanan, o her zaman taptaze kalan sesini düşünün. Nutuk’ta da aynı coşkuyu, aynı edebi tadı mutlaka bulacaksınız.
Nutuk, bir devrim eylemin öyküsüdür. Kurtuluş Savası ile Cumhuriyet’e dönüşümün öyküsü. Atatürk bu söylevinde, bu devrimin ilkelerini ve pratiğini belgelerle anlatır. Bu devrimle, ülkemizde ve tüm dünyada yeni bir çağ başlamaktadır: Ulusal Kurtuluş Savaşları Çağı. Bu öykü, aşama aşama bağımsızlaşmanın, ulusallaşmanın ve çağdaşlaşmanın öyküsüdür. Önce yarı sömürge haline getirilen, sonra işgal edilip parçalanan bir Asya devletinden, “az zamanda büyük işler yapan”, ulus gücüne dayanan, gerçekten bağımsız, yeni bir devlet yaratmanın öyküsüdür.
Atatürk Nutuk’a başlangıç olarak Samsun’a çıktığı günü seçer. Kurtuluş Savaşı’nı ve Cumhuriyet’in kuruluşunu anlatır; sonra da çözüm bekleyen sorunları, bütün ayrıntılarıyla gözler önüne sererek konuşmasını bitirir. Atatürk’ün asker yanıyla düşünür yanının özdeşleşerek nasıl “devrimci” bir kişilik ortaya çıkardığını görürüz. Nutuk, bir savaş öyküsünden çok, Tanzimat öncesinden başlayıp 1919’lara kadar gelen eski-yeni, gerici-ilerici kavgasının bir kesitini yansıtır. Bütün insanlık tarihini kapsayan bu eski-yeni, gerici-ilerici kavgasının elbette biteceği yok. Bu kavga, biz ona savaşım diyelim, yaşamın, var olmanın itici gücüdür. Atatürk’ün güncelliğini korumasında, elbette bu kavganın da payı var. Öyleyse her zaman Atatürk ve Atatürkçü karşıtları da olacaktır. Onlar, Atatürk yaşarken de vardı, bugün de var. Öyleyse “Ben Atatürkçüyüm!” diyen herkese düşen görev, Atatürk devrim ve ilkelerini kaynağından öğrenip, onun, her çağda özünü koruyan ama kendini yenileyen çizgisini doğru algılamaktır. Bütün eylemlerimizin mihenk taşı budur.
Nutuk, Kasım 1927’de yapılmış otuz altı saatlik bir konuşmanın metnidir. Özellikle 1925-1927 arası, siyasal tarihimiz açısından ilginç bir dönemdir. Bu dönem, Atatürk karşıtlarının kılıçlarını kınından çıkardıkları yıllardır. Bu dönemde Şeyh Sait İsyanı çıkıyor, çoğulcu demokrasiye geçiş özlemiyle kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılıyor. İzmir’de Atatürk’e suikast girişiminde bulunuluyor. Bu ayaklanma ve karşıdevrim girişimleriyle baş edebilmek için Takrir-i Sükûn Yasası (sessizliği sağlama yasası) çıkarılıyor, İstiklal Mahkemelerinin kuruluyor. Elbette güzel şeyler de oluyor; tekkeler ve tarikatlar kapatılıyor, Şapka ve Giysi Devrimi yapılıyor, Medeni Kanun’un (Yurttaşlar Yasası) ve Türk Ceza Kanunu kabul ediliyor… Bunların hepsi bu iki yıl içinde oluyor. Bu iki yıl, çağdaşlaşmanın ivme kazandığı ve ona direnmenin iyice arttığı yıllardır.
Atatürk’ün böyle bir ortamda, kuşkusuz bazılarıyla hesaplaşması kaçınılmazdı. Yaptıklarının ve bu hesaplaşmanın gerekçelerini belirtmesi, öğretisini ve ilkelerini topluma ayrıntılı biçimde anlatması gerekirdi. En azından Atatürk bu gereği duymuştur ve eyleminin her aşamasında bir zamanlama ustası olan Atatürk işte bu gereği yerine getirmiştir.
Atatürk, niçin ve kimlerle hesaplaşmak gereği duymuştur. Kimlerle hesaplaşacaktır? Devrimci bir önder olan Atatürk, dünyanın bütün büyük devrim önderleri gibi, zaman zaman kendisine, özellikle de eylemine karşı duyulan inançsızlıklarla savaşmak zorunda kalmıştır. Dönüp baktığımızda bu inançsızlığı gösterenler, öyle sıradan kişiler de değildir. Ne yazık ki Kurtuluş Savaşı’nda görev almış, Milli Mücadele Hükümetlerinde bakanlık hatta başbakanlık yapmış kişilerdir çoğu. Ağzı laf yapan kamuoyu önderleridir, Kurtuluş Savaşı başarısıyla taçlanmış ünlü askerlerdir. Onların da destekçileri vardır.
Atatürk, her gerçek devrimcinin yaptığını yapmıştır. Cumhuriyet’in niteliklerinden kuşku duyanları, Cumhuriyet’i ve devrimleri sorgulayanları, arkadaşları da olsa, saf dışı bırakmakta hiç duraksama, kararsızlık göstermemiştir. Nutuk, işte bu saf dışı bırakmanın gerekçelerini açıklamaktadır ve artık geri dönüşün olmadığı bir güzel vurgulamaktadır.
Saf dışı bırakılan o kişiler kimler midir? Kuruluş aşamasındaki uygulamaları, devrimleri, değişim ve dönüşümleri kafalarına bir türlü sığdıramayanlardır. Kişisel hırslarına bir türlü gem vuramayanlardır. Rauf Orbay, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy ve ötekiler… Atatürk, Nutuk’ta onların bu çelişkilerini, acı sonlarını gözler önüne sermektedir. Atatürk’ün bu tutum ve uygulamalarından çıkarılacak ders şudur: Her gerçek bir devrimci, gerektiğinde herkesle işbirliği yapar; çünkü güç birliğine gereksinim vardır. Başarı ise, saptanan yolda kararlılıkla yürümekle sağlanır. Bu kararlılığı gösteremeyenler, elde edilen başarıyı kesintiye uğratacak olanlar, en uygun zamanda gecikmeden ortadan silinir. Çünkü böyleleri anılarına sıkı sıkı sarılarak ya da kadirbilirlik adına duraksayarak devrimi yolundan saptırabilirler. Devrimlerin başarısını sağlayan, zamanlama ustası olan gerçek önderlerdir. Atatürk bunu yapmıştır, zamanında yapmıştır.
Nutuk’un tümü okunduğunda Atatürkçülük öğretisinin ne olduğu ortaya çıkar. Amaç, ulus egemenliğine dayalı, tambağımsız bir Türk Devleti kurmak ve onu sonsuza değin yaşatmaktır. Bu amaca ulaşmak için, “uygulamaları birtakım aşamalara ayırmak, adım adım yürüyerek hedefe ulaşmak, ulusun duygu ve düşüncelerini yönlendirip harekete geçirmek” gerekir. Böyle bir yöntem izlendiği içindir ki, bazı hedefler, Mustafa Kemal’in kafasında, günü gelinceye kadar “Milli bir sır” olarak saklı tutulmuştur. Böyle bir yöntem, kaçınılmaz olarak birlikte yola çıkanlar arasında, birtakım kırgınlıklara ve ayrılıklara neden olmuştur. Birinin kafasına Kurtuluş Savası sığmıştır; ama saltanatın kaldırılması sığmamıştır. Ötekinin kafasına her şey sığmıştır da laikliğin ilke olarak kabul edilmesi bir türlü sığmamıştır. Onca yıla karşın, bugün de laikliği kafasına sığdıramayan ne çok insan var. Kafayı o denli sıkarsan, elbette sığmaz.
Tambağımsız bir devletin kurulması ancak ulusun gücü ve desteğiyle sağlanabilir. Umutsuzluk, çaresizlik ve yokluk yerini güven, inan ve gönence bırakmalıdır. Bu da ancak devingen ve devrimci bir düşünce yapısına sahip olmakla gerçekleşebilir. Nutuk’ta saptanan amaçları korumakla gençliğin görevlendirilmesi işte bu yüzdendir. Nutuk’u önemli kılan, izlenecek yol için gelecek kuşaklara tuttuğu ışıktır. Nutuk’u salt bir hesaplaşma ve hesap verme öyküsü olarak algılarsak büyük ölçüde aldanır, kendimiz de iki arada bir derede kalırız.
Ever Sevgili Gençler,
Nutuk’ta somutlaşan Atatürkçülük, akılcıdır; çünkü bilime, tekniğe dayanmaktadır. Tambağımsızlıkla özdeşleşmiş bir ulusal egemenliği amaçlamaktadır. Bu yüzden Atatürkçülük, ileriye dönük, yeniliklere açık, devingen ve devrimci bir öğretidir.
* Bilim ve Ütopya 119. Sayı, Mayıs 2004
Mustafa Kemal Sınavı, Tahsin Şimşek, Afrodisyas Sanat Yayınları 2015 (Sayfa 11-15)
(Fotoğraf: Mustafa Kemal Atatürk Nutuk’u okurken, 15 Ekim 1927)
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.