“Arabanın Sürücüleri” ve “Arabadakiler” – Patrick White’in Yapıtının Yeni Çevirisi Üzerine
Patrick White 1973 yılında Nobel Yazın Ödülünü kazanmış, Avusturalyalı, tanınmış usta romancı.
Romanlarından biri bugünlerde bir başka yayınevinde, “Arabadakiler” adıyla yeniden yayımlandı.
Bu yeni baskının yayın bilgileri şöyle:
“Riders in the Chariot”
© 1961 Patrick White
Bu kitabın yayın hakları Anatolialit Telif Hakları Ajansı aracılığıyla The Estate of
Patrick White c/o Barbara Mobbs Literary Agent’ten alınmıştır.
İletişim Yayınları 2510 • Dünya Edebiyatı 237
ISBN-13: 978-975-05-2226-0
© 2017 İletişim Yayıncılık A. Ş.
1. BASKI 2017, İstanbul
Çeviren: Murat Belge
Bu bilgiler arasında “İletişim Yayınlarındaki 1. baskı ” denmiyor. Bir an bu eksikliği, yine sözkonusu bilgilerin arasında yer alan “Cem Yayınevi, 1 baskı (1983)” bilgisi gideriyor sayalım.
Ne ki aynı roman Patrick White, 1973 yılında Nobel Yazın Ödülünü aldığında, hemen Aralık 1973’te, May Yayınları arasında, Necla Bozdağ’ın çevirisiyle, “Arabanın Sürücüleri” adıyla yayımlanmış.
“Arabadakiler” adıyla yayımlanan yeni baskıda May Yayınlarının anılan baskısına ilişkin bilgi bulunmuyor. Oysa romanın ilk çevirisi ve yayımı budur.
Bir diğer sorun ise çevirilerdeki ayrılıktır.
Yeni (2017) baskısındaki baş bölümden bakalım:
“Kimdi o kadın?” diye sordu Mrs Colquhoun; Mrs Colquhoun,
Sarsaparilla’ya yeni gelip yerleşmiş zengin bir kadındı.
“Ah,” dedi Mrs Sugden, güldü. “Miss Hare’di o.”
“Tuhaf bir insana benziyor,” demek cüretinde bulundu Mrs
Colquhoun.
“Eh,” diye cevapladı Mrs Sugden, “Miss Hare’in biraz değişik
bir insan olduğunu inkâr edemem doğrusu.”
Ama postane müdiresi bu sözlerine başka bir şey eklemedi.
Kuru bir süngerle oynamaya başladı. En konuşkan anlarında,
başlıca konusu olan hava üzerine yetkiyle söz ederken bile,
nesnel yaklaşımı tercih ederdi.
Mrs Colquhoun kendi hesabına, Miss Hare’in ufak tefek, çilli,
çorabı düşük bir yaratık olduğunu görebiliyordu. Aslına bakılırsa,
Mrs Colquhoun postane müdiresinin bu ağzı sıkı huyundan
hiç memnun değildi, ama ilelebet böyle kalamazdı,
çünkü savaş bitmişti, barış ise daha tam yerleşmemişti.
Miss Hare, güneşin solgun tekerleği altında, nemli ısırgan
kokuları arasında, postaneden uzaklaşıyordu. Sabahın inci gibi
solgun ışığı, kuzu postu gibi tazeliği, bin yıllık barış döne
mini müjdeliyordu, ama, yolla Godbold’ların oturduğu baraka
arasındaki paslı kangallar halinde pinekleyen, bekleyen yanık
böğürtlen çalıları, düşmanın henüz bütünüyle geri çekilmemiş
olabileceğini de akla getiriyordu. Miss Hare geçerken birkaç diken
eteğine takıldı, çektiler, çekiştirdiler eteğini; öyle ki, arkası
gerildi, yarı kadın, yarı şemsiye.
“Yırtacaksınız,” diye uyardı Mrs Godbold. Bir şey aramak
için –kimbilir, çocuk mu, keçi mi, ya da sadece sabah gazetesi
mi– yolun kıyısına gelmişti.
“Varsın yırtılsın,” diye cevap verdi Miss Hare. “Ne çıkar bir
yırtıktan?”
Önemi yoktu.
Mrs. Godbold iri yarı bir kadındı. Yere bakarak gülümsedi,
pek inanmadan, ama hoşlanarak.
“Bir vombat1 gördüm,” diye seslendi Miss Hare.
“Yok canım! Buralarda mı? Vallahi inanmam!” diye cevap
verdi Mrs Godbold.
Miss Hare güldü.
“Nasıl bir şeydi?” diye seslendi Mrs. Godbold, gülerek.
Hâlâ gözü otlarda.
“Anlatırım,” dedi Miss Hare, gülerek, ama bir yandan da
uzaklaşarak.
Birçok şeyin açıklanmadan kalmasını ikisi de umursamıyordu.
Birbirlerinin yüzüne bakmamaları da önemli değildi. Çünkü
o anın, ikisinin de bildiğinden fazla bir şey veremeyeceğinin
farkındaydılar. Geçmişte bir yerlerde, bu özel ilişki onaydan
geçmişti.
Aynı bölümün Aralık 1973, May Yayınevi çevirisi ise şöyle:
«Kimdi o kadın?» diye sordu Sarsaparilla’ya yeni
yerleşmiş olan zengin hanım Mrs. Colquhoun.
«Ha, o mu?» diye cevap verdi Mrs. Sugden gülerek!
«Miss Hare.»
«Garip bir kadına benziyor,» dedi. Mrs. Colquhoun.
«Eh,» diye kestirip attı Mrs. Sugden, «Miss Hare’in
değişik bir tip olduğunu kabul etmek gerek.»
Postane memuresi Mrs. Sugden sustu. Tezgahın
üzerinde duran’ kuru süngere dikti gözlerini. En
konuşkan olduğu zaman, hava tahminlerini veren
yetkiliyle konuştuğu zaman bile – ki havanın nasıl
olacağı onu en çok ilgilendiren kon uydu-kısa konuşurdu.
i
Mrs. Colquhoun, Miss Hare’i kendi gözleriyle de
gördü. Ufak tefek, yüzü çilli, çoraplan düşük bir kadındı.
Doğruyu söylemek gerekirse, Mrs. Colquhoun,
bulunduğu yere posta memuresinin lutfuyla gelmişti,
ama bu böyle gidemezdi, zirc savaş bitmişti, ve
barış düzeni kurulmak üzereydi.
Miss Hare, postaneden çıkmış, solgun güneşin
altında, nemli ot kokuları arasında yürüyordu. Sabahın
solgun ışıkları, mutlu bin yılın gelmekte olduğunu
müjdeliyordu sanki. Ama gene de yol ile God
bold’ların oturduğu kulube arasındaki yanık böğürt-
len dalları, paslı metal yığınları ile karışık duruyor,
düşmanın tamamen çekilmemiş olacağını haber veriyordu.
Miss Hare, bu dalların yanından geçerken,
etekliğinin pilileri arasına teller takıldı; kadın çekildi.
eteğin bir ucu tellerde, gerildi gerildi, etek açıldıkça
açıldı, bir yanda kendisi, bir yanda şemsiye
haline gelmiş etek, kurtardı kendisini sonunda.
«Etekliğin yırtılacak,» dedi Mrs. Godbold. Yolur
kenarında bir şeyler aranıyordu, belki bir çocuk, belki
bir keçi. ya da sadece günlük gazeteydi aradığı,
kim bilir.
«Ya, evet.» dedi Miss Hare. «Ama küçücük bir
yırtıktan ne olacak?»
Ne olacaktı …
Mrs. Godbold. iri yarı bir kadındı. Gözlerini yere
eğdi, qülümsedi.
«Ayı yavrusu gördüm ben.» diye seslendi Miss
. Here.
«Ne ayısı! Bu bölgede? inanmıyorum size! Burda
ayı ne arasın?»
Miss Here güldü cevap olarak.
«Nasıl bir şeydi?» diye sordu Mrs. Godbold. ve
güldü. Gözleri yerdeydi daha.
«Anlatırım,» dedi Miss Hare gülerek, ama hep
‘(ürüyordu.
Bazı şeylerin açıklanmamış olması ikisi için de
önemli değildi. Birbirlerinin yüzüne bakmak da gerekrnezdi,
zira ikisi de, yeni bir şey görmeyeceklerini,
o ônın bilgilerine yeni bir şey katmayacağını biliyorlardı.
Geçmişte bir vakitler, o ilişki tamamen
halledilmiş, neyin ne olduğu iki tarafça da kabul edilmişti.
***
Şunu belirtmeli ki çevirilerin birebir aynı olması beklenemez. Böylesi bir beklenti mantıksız ve yanlış olur.
Burada gördüğümüz durum ise çeviri ayrılığıyla açıklanamaz. çevirmenin esneklik alanı anlamı değiştirmemeli, bozmamalıdır.
Çeviri, okuru sonuçta doğru anlama ulaştırmalıdır.
Belirtilen iki bölüm arasında anlamsal ayrılıkların sıklığı dikkat çekiyor.
Burada şu soru kaçınılmazdır: Peki, hangi çeviri aslına, İngilizcesine uygun?
İngilizcesinden bir bölüm bile bu konuda kanı oluşturur.
Romanın başındaki, William Blake’ten alıntıya ve yazarın armağan ettiği Kları Daniel ile Ben Huebsch adlarına, her iki çeviride de yer verilmediğini belirtelim.
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.