Türk halkı kadar anadiline bilerek ya da bilmeyerek kötülük eden çok az halk vardır.
Hangi bozuk işi sayalım? İlla Arapça, Farsça sözcük kullanacağım, diye yanlış üstüne yanlış yazılan sözcüklere mi ikide bir (a) sesiyle seslendirilen ünsüz harflere mi sözcükleri kafasına göre kısaltarak “mesaj”laşanlara mı hâlâ inatla sürdürülen saçma sapan dükkan adları koyma aymazlığına mı değinsek?
Belirtmeli ki en az yanlış yapılan sözcükler Türkçe sözcüklerdir. Çünkü kökü, eki, çağrışımları hemen algılanır.
“Tabii” sözcüğünü alalım. Doğal anlamındadır ve iki (i) ile yazılır. Bağlı, bağımlı anlamında olan sözcük ise “tabi”dir. Genellikle bu sözcüklerin, özellikle de tabii sözcüğünün kullanılışında yanlıştan geçilmez. Oysa doğal, bağlı, bağımlı sözcükleri yeğlense, sorun yaşanmayacak.
En umulmadık kişiler bile ünsüz harfleri (a) sesiyle kullanmaktan geri durmuyor. Haydi Pekakayı az çok anladık da Cehape, Mehape, Kakatece…neyin nesi? Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne “kaka” demek istenesi bir durum olmasa gerek.
Bugünlerde özellikle de reklam amaçlı, dikkat çekmek amaçlı bir bozukluk daha yaygınlaştırılıyor: Bir yerine “bi” yazmak, “bi” demek. Sözkonusu bozuk kullanım bir anda yaygınlaşabiliyor.
Yine elde olmadan, yeterince bilgilenmemek kaynaklı yanlışların nedenini anlamaya çalışalım ama “bir” ile “bi” arasındaki basit ayrım bilinmez mi? Kuşkususz bilinir ama aymazlıkla bu ve benzer yanlışlar sürdürülür; (r) harfinin suçu ne? O (r) harfi ki ne güzellikler katar Türkçemize. Ayrıca dilimizin elverişliliğini, kolaylığını, matematikselliğini gösteren ögelerden -lar -ler çoğul ekleri, (r) sesi kullanılmadan yazılabilir mi seslendirilebilir mi?
Son zamanda yayılan bir başka bozuk kullanım konusu sözcük ise “muhtemelen”dir. “Umulur ki, beklenir ki, görünüşe bakılarak” anlamına gelen Arapça “muhtemelen” sözcüğü, karşılığı Türkçe sözcüklerin yerini almaktadır. Genellikle de başka anlamda, olasılıkla, büyük olasılıkla anlamında kullanılmaktadır. Şu gerçek unutulmamalı ki Türkçenin dışlanmasıyla kullanıma sokulan her yabancı sözcük, Türkçe çağrışımları, bağlı sözcükleri de kullanımdan dışlar. Bir süre sonra ise anadili yerine işlikte üretilmişçesine yapay bir kuru dille ve 500-600 gibi sınırlı sayıda sözcükle yüz yüze kalınır. Örneğin Osmanlıcanın yaşandığına, Osmanlıcayla gülündüğüne, ağlandığına, sevincin, acının paylaşıldığına, günlük yaşamda kullanıldığına tanıklık eden var mı? Boşuna aranmasın, bulunamaz.
“Etmek”, “yapmak”, “gerçekleştirmek” sözcükleriyle ilgili soruna da değinmeden geçmemeli.
Günümüzün en etkili aracı beyazcam sunucuları bile “sohbet yaptık” diyebiliyor. “Yaparken kaç gram un, şeker kullandın” diye sorarlar insana. Bin yıldır bunun doğrusu “sohbet etmek”tir, “söyleşmek”tir.
Ayrıca tasarlanarak, planlanarak yapılan işler için “gerçekleştirmek” sözcüğü kullanılır. Bu sözcükle ilgili olarak ise “yapmak” sözcüğü gerektiren birçok durumda, çok yersiz biçimde “gerçekleştirmek” sözcüğü kullanılmaktadır. Sürekli gerçekleştiriyorlar. Ya “söylem” sözcüğü? Bilmeyen, herkes filozof olmuş sanır; söylem aşağı, söylem yukarı. Daha mı havalı oluyor, nedir? Havalı mı deyince, İngilizceden, Fransızcadan, yetmedi hiçbirinde bulunmayan uyduruk, saçmalık sözcükler kullanıp madara olmanın (bir de moderatör mü vardı?) altında kesin havalı görünme isteği vardır!
Daha birçok yanlış. Tümünü konu edebilmek olanaksız.
Siyasetinden yönetimine, yazarından okuluna dili bozuk toplumun iyileşmesini beklemek boşa beklemektir.
Gelin de Konfüçyus’a hak vermeyin…
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.