Yaşar Kemal yazınımızı, ekinimizi dünyaya açan birkaç güzel addan biri. İnsanlık ailesinin arasına Yaşar Kemal’siz çıkılamaz. Kemal, yalnızca usta romancılığıyla değil, benzersiz sıcaklıktaki kişiliğiyle de insanlığa değer katanlardandır. Giderek onun yapıtları için “klasik” nitemi de hiç yanlış olmaz.
Yaşar Kemal’in devasa yazın toplamı olağanüstü dil işçiliğine, toplumcu duyarlığa, insan sevgisine dayanır. İnsanlık durumları, çözümlemeleri, kişilik derinliği, acıları, kaygıları izlek edinilmemiş tek yapıtı yoktur.
Yaşar Kemal’in de sıklıkla belirttiği gibi, o, toplumsal değişimin romancısıdır; gitmekte ve gelmekte olanın dil işçisi…
Makineleşmenin tarımda yarattığı işsizliği, kentlere işçi kitlesi akınını, çözülen ve yerine bir türlü anlamlısı, insancası konamayan değerleri tarihsel bakışla işler Yaşar Kemal. Yüksel Pazarkaya’nın vurguladığı gibi, Kemal’in amacı geçmişe özlem değildir; insanlık dışının acısıdır (Bakınız: Yüksel Pazarkaya, “Sana Son Umudumu Söyleyeceğim – Yaşar Kemal Konuşuyor”, Sözcükler Yay., 2017).
Dil işçiliği dedik. Şu vurgulayacağımızın yanlışlığı var mı? Yaşar Kemal’in görkemli başarısı ve ustalığı, aynı zamanda Türkçenin varsıllığının, gücünün, çağrışım katmanlarının sonucudur. Diğer dilleri yadsımakla ne ilgisi var bu gerçeğin. Yaşar Kemal hangi dille yazdı? Türkçeyle!
Ayrıca bu konulara meraklı kimlikçiler için belirtmeli ki Van’dan Adana, Kadirli, Hemite köyüne çocuk yaşta göçen Yaşar Kemal’in beslendiği ekin, özellikle, Karacaoğlan’ı bile belleklerinde yaşatan kadınlar kaynaklı Türkmen ekinidir. Kaldı ki başka hangi yaşam biçiminde o eşitlik koşullarını soluyacaktı… “Âşık Kemal” olup, köy köy, ev ev gezip ağıt derleyecekti. Bağnaz bir toplulukta bunu yapabilir miydi?
Yaşar Kemal Türkçeyi işlemeye o denli önem verir ki bir mektububundan, bu bağlamda olsa gerek, Kemal Tahir’i pek de romancı saymadığını öğreniyoruz (Pazarkaya, 2017). Gerçekten de Tahir, tezli roman yazacak diye, dil işçiliğine o kadar önem vermemiştir. Onda düz anlatım egemendir. Yaprağı dalından otur sayfada düşüren (iyi ki de öyle yaptı) Yaşar Kemal, Tahir’i nasıl romancı saysın.
Doğaya olan tutkusu romanlarında kişiliğe dönüşür. Anavarza, yılanlar, börtüböcek, orman, ırmak, kuşlar, bataklık, kale… Öyle kişileşirler ki Kemal’in yapıtlarını okumuş kişi, o toprakları başka bir gözle gezemez, göremez. Ankatmak olanaksızdır bu çağrışımı; yaşamak gerek, mutlaka yaşamak…
“Bir Ada Hikâyesi“nde biraz yaklaşır gibi olsa da Yaşar Kemal etnik yazın yaklaşımına sıcak durmamıştır. Yaşar Kemal’i dünyaya tanıtan “İnce Memed”, onyıllar içinde dört cilde ulaşırken, başından sonuna sınıfsal başkaldırı, insan sevgisi, onurun yüceltisi üzerinde yükselir. “Yaklaşır gibi” dediğimiz durum ise tümüyle insan sevgisinden, herkes için iyilik istediği ve dilediğindendir; bu yanını, yakınlığını yaşayanlar bilirler. (Ayrıca Nobel Yazın Ödülünü kazanmasını engelleyenlerin de Kürtçü kesim olduğunu anımsatmadan geçemeyeceğim.)
Yaşar Kemal yazınsal ve düşünsel olarak devrimcidir, ilericidir, aydınlanmacıdır. Köy enstitülerinden Halkevlerine, çeviri bürosuna; Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimine, yapıtına, Türk Devrimine sahip çıkar. Bu gerçeğin onlarca kanıtı ortadadır.
Evrensel romancımız Yaşar Kemal’i saygı, sevgi ve özlemle anıyoruz.
Yorum Kapalı.