VARŞOVA KAHVELERİNDE TARTINI VE BELLINI
Daver Darende
İstanbul’da Gençlik Festivali’ne hazırlanan Devlet Operası sanatçılarının Tünel’de herkesi şaşırtacak şekilde aryalar söylemeye başladıklarını gazetelerde okuyunca 1970’li yıllarda Varşova kahvelerinde tanık olduğum bir gösteri aklıma geldi.
Polonyalılar kahvelere “kaviarnia” derler. Paris kahvelerini andıran “kaviarnia”lar aydınların, yazarların, sanatçıların, müzisyenlerin toplanma yeridir. Burada edebiyat, sanat, politika konuşulur, tartışmalar bazen geç saatlere kadar devam ederdi.
O dönemde Polonya Komünist Partisi Lideri Gomulka’ya karşı artan hoşnutsuzluk nedeniyle başta Varşova’da olmak üzere büyük kentlerde eylemler başlamış, ülke çapında ekonomik sıkıntı doruk noktasına ulaşmıştı.
1971 yılının sanıyorum eylül ayıydı. Geçici görevle Budapeşte’den Varşova’ya gelmiştim. Eski şehre yakın Otel Europejski de kalıyordum. Otelin kahvesi o gece çok kalabalık idi. Salonun sağ tarafındaki sahnede yer alan piyanoyu çalan piyanist seksenin üzerinde görünüyordu. Chopin’in’ noktürn ve valslerini büyük bir coşkuyla çaldıktan sonra uzun uzun alkışlandı. Bir süre sonra müşteriler arasında oturan, uzun boylu, sarışın bir kadının ayağa kalkarak piyanistin yanına geldiği görüldü.
Uzun boylu kadın eski bir opera sanatçısı olduğunu söyledikten sonra şöyle konuştu: “Ben Varşova Operası’nın eski bir solistiyim. Şimdi size “Bel Canto” türünün en seçkin yaratıcılarından Vincenzo Bellini’nin (1801-1835) Norma operasından birkaç arya söyleyeceğim.”
O unutulmaz aryaları nefesimizi tutarak dinledik.
Kahvedeki konserin sona ereceğini zannederken bu kez yine müşteriler arasından bir başka sanatçı elindeki kemanıyla sahnede göründü.
“Ben de sizlere İtalyan kemancı, besteci, müzik kuramcısı Giuseppe Tartini’nin (1692-1770) çalınması çok zor olan bestesini, ‘Trillo del Diavolo’ (‘Şeytan Trili’ sonatını çalacağım” dedi.
Tartini’nin 1735 yılından sonra bestelediği şiirsel özellikler taşıyan bu bestesini yine bir solukta dinledik.
Sanatçı, Tartini’ye övgüler yağdırdıktan sonra “Biz kemancılar Tartini’nin yay çekme tekniğini kendimize örnek aldık. Tartini iki notanın sürekli biçimde seslendirilmesi sırasında duyulan, sonradan Tartini adını alan ton karışımını bularak akustik bilime katkıda bulunmuştur” dedikten sonra konuşma yine alkışlarla sona erdi.
1956 yılında Ankara’da Devlet Operası’nda dünyaca ünlü Viyolonist David Oistrakh’ı “Şeytan Trili” sonatını çalarken Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestramızın değerli başkemancısı Oktay Dalaysel ile birlikte zevkle dinlediğimizi anımsarım.
Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Nadir Nadi de “İki Rusya, iki Polonya” adlı kitabında rejim döneminde Varşova kahvelerinde benzer bir sanat gösterisine tanıklık ettiğini yazmıştı.
1982-1985 döneminde bu kez sürekli görevde bulunduğum Varşova 1970’li yıllardan farklı idi. Bu dönemde sıkıyönetimin toplum içinde yarattığı ağırlığa karşın kahvelerin renk ve coşku dolu ortamı aynıydı. Ülke içinde ekonomik krizin doruk noktasına ulaştığı dönemde bile opera ve tiyatrolar dolup taşardı.
Polonya, her zaman düşünen, sorgulayan, kültür düzeyi yüksek bir toplumdu. Bu nedenle Avrupa Birliği’ne kısa zamanda uyum sağladı. Ya biz nasıl bir topluma dönüştük? Okumayan, sorgulamayan, düşünmeyen, tartışmayan bir toplum olduk.
Çağdaş bir eğitimin “karanlığı yırtacak bir ışık” olduğunu bir türlü fark edemedik.
Anadolu’ya uygarlık ışığı saçan Köy Enstitüleri’nin acımasızca kapatılmasıyla Türkiye’nin çağdaş uygarlık yolunda yürümesi engellendi.
Yolumuz çok uzun.
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.