Günay Güner
Ceyhun Atuf Kansu 100 Yaşında
Usta Ozan-Düşünür-Yazar Ceyhun Atuf Kansu 100 yaşında! 2019 yılı aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkarak, Bağımsızlık Savaşını başlatışının da 100. yılıdır.
Ceyhun Atuf Kansu’nun Türk ve dünya kültürü içindeki yerini doğru ve açıklıkla belirlemek gerekir.
Dillerin doğası ayrılığın ve koşutluğun birlikteliğidir. Her dil kendi içinde dizgedir. Aynı zamanda ulusaldır. Ulusal olan tarihsel koşullar içinde genellikle siyasal işlev yüklenir. Dilin en biricik ve inceltilmiş durumu şiir, ulusal yapının ve tarihselliğin en etkili alanını da yaratır.
Öncesiyle, sonrasıyla Türk Devrimi, önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün de vurguladığı gibi kültür devrimidir. Kaynakları arasında felsefe, yazın, giderek şiir önemli yer tutar. Sözkonusu kültürel kaynaklar, ayağı yere basmayan bir yapıda değildir; sınıf ilişkileriyle, bağımsızlık ülküsünün maddesel hamleleriyle uyum ve koşutluk gösterir. Ceyhun Atuf Kansu Türk Devriminin başlıca kültür mimarlarındandır; yazınsal, düşünsel… Düşünsel kuruculuk yanı hiç göz ardı edilmemelidir. Devrimin felsefesini büyük bir tutarlılıkla, ulusal ve evrensel düzlemde ilişkileriyle dizgesel yapıda açıklamıştır.
Bu bağlamda Ceyhun Atuf Kansu’nun şiiri ile düşün yaratımı arasında da bütünlük ve tutarlılık, yoğun etkileşim vardır. Etkileşim denince, Kansu, şiirinde de felsefesinde de yaklaşımını geçmişle sınırlamaz. Gününün / günümüzün olaylarıyla birlikte bir çözümleme geliştirir. Devrim halka yansımalı, halkın yaşamını değiştirmeli, gönencini sağlamalıdır. Tersi durumda hiçbir anlamı olamaz. Kansu’nun sözkonusu yaklaşımı tam da bu nedenle, şiirini, denemesini devingen, etkin, diri kılmıştır.
(İlginçtir, gericilik bugün hangi noktalara karşı sürekli saldırı içindeyse, Kansu o alanların savunucusu olmuş.)
Ceyhun Atuf Kansu varıyla yoğuyla, halk sevgisiyle, ulus, yurt sevgisiyle yaşar; bu amaçla yazar. Dostu Yaşar Kemal’in deyişiyle, “mecbur insan” gibidir. Kansu şiiri, yazısı ancak adanmış bir kişiliğin yazabileceği şiirdir, yazıdır. “Dünyanın Bütün Çiçekleri”, “Kızamık Ağıdı”… “Köy Öğretmenine Mektuplar”, “Bağımsızlık Gülü”, “Sakarya Meydan Savaşı”, “Balım Kız Dalım Oğul”… kitapları, her yapıtı içtenlikle, bilinçle, acıyla yazılmıştır. “Kızamık Ağıdı”ndaki “Gamlı, donuk kış güneşi” aslında Kansu’dur, özüdür.
Ankara Radyosunda “Anadolu Albümü” başlığıyla yaptığı konuşmalar öyle beğenilir ki “Balım Kız Dalım Oğul” adıyla kitaplaşır. Bağımsızlık tutkusuyla, halk sevgisiyle, yurt bilinciyle Türkiye, Anadolu bu kitaplardadır.
Ceyhun Atuf Kansu yapıtlarının gücü Türkçeye sevdayla bağlılığından da gelir. Türk Dil Kurumu’ndaki büyük emeğiyle, kitaplarındaki yalın, öz, arı Türkçe birbirini tamamlar. Yapıtlarındaki dil bir şölendir. İzleksel yönden de böyledir. Türkiye, ırmaklarıyla, dağlarıyla, tren istasyonlarıyla, Bağımsızlık Savaşımızın an an duraklarıyla Ceyhun Atuf Kansu’nun şiirindedir, denemesindedir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün “Söylev” adlı büyük yapıtını, Kansu’nun “Söylev’i Okurken” adlı kitabındaki çözümlemelerle birlikte okumak gerekir. Ceyhun Atuf Kansu, Atatürkçülüğün dünya emperyalizm karşıtı savaşımı içindeki başat değerini çözümlemekle çok önemli bir işlev yerine getirmiştir. Çünkü nesnel tarihsel gerçekliğe, dolayısıyla bilime uygun olan budur.
Aynı bakış Kansu’nun şiirine de yansır. “Hiroşima”, “Franco’nun Adamı”, “Lumumba”, “Lyon Garında Askerler”, “Jose Manuel” gibi şiirleri, Vietnam izleği aynı ülkünün, insancılığın evrensel sonuçlarıdır.
Ceyhun Atuf Kansu, tıpkı Kansu Ailesinin öbür Cumhuriyet devrimcisi kişileri gibi, yüreğindeki tutarlılık bilincinin çağrısına uymuş, çocuk hekimliği yapmak üzere Turhal Şeker Fabrikasında çalışmaya başlamıştır (1947). Turhal’da 11 yıl çalışır; oğlu Işık Kansu Turhal’da doğar. Turhal Şeker Fabrikasının ardından aynı görevi Ankara Etimesgut Şeker Fabrikasında sürdürür (1959).
Şiirlerinde çocukların, ailelerin acılarına tanıklık, Turhal dönemine ilişkindir. Usta Yazar Talip Apaydın da o sırada Turhal’da öğretmendir; dostluk, muhabbet duyguları içindedirler.
2019 yılında, Ceyhun Atuf Kansu’nun 100. yaşında yapılan güzel işlerden biri de kitaplarına girmemiş bazı denemelerinin kitaplaştırılması oldu: “Bağımsızlık Devrimcisi – Katıksız Bir Başkaldırıcı Olarak Atatürk”, (Telgrafhane Yayınları, 2019).
Dergi sayfalarında kalmış öykülerinin de kitaplaşmasını, gün ışığına çıkmasını bekliyoruz. Öykülerinin okunmasını da yazınımıza çok önemli katkı sağlayacak.
Ceyhun Atuf Kansu’nun babası Nafi Atuf Kansu, Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’la birlikte Türk Devriminin eğitim dizgesini ve kurumlarını kuran kişilerdendir. (Bu bağlamda Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu’yu, Atatürk’ün yoldaşı ve “sırdaşı” Mazhar Müfit Kansu’yu anmak, anımsamak gerekir.)
Türkiye’nin işgal edilmesinin ardından Nafi Atuf (Kansu) ile Vehbi (Sarıdal) (her ikisi de gelecekte önemli görevler üstleneceklerdir,) 1921 yılının ilk günü İstanbul’dan İnebolu’ya doğru yola çıkarlar.
“Nafi Bey ile Müfdale Hanım, Edirne’de tanışmış ve Biga’da evlenmişlerdir. Vehbi Bey, Müfdale Hanımın kardeşidir ve 1. Dünya Savaşı yıllarında Almanya’da okumuş, Rosa Luxembourg‘un kurduğu Spartakist hareketten etkilenmiştir. Nafi Bey ile Vehbi Bey, Edirne’de “Sây ve Tetebbu” (Emek ve Araştırma) adlı bir dergi de çıkarmışlardır” (Işık Kansu, “Nâzım Hikmet’in gün ışığına yeni çıkan iki şiiri-Şairden, şair olacak çocuğun annesine ağıt”, Cumhuriyet gazetesi, 22 Ocak 2008, s. 1 ve 15).
Nafi Bey ile Vehbi Bey, Nâzım Hikmet ve Vâlâ Nurettin’le İnebolu’da tanışırlar. Aralarında iki kişi daha vardır: Bir “posbıyık Spartakist” ustabaşı ve Sadık Ahi.
Anadolu’ya geçmeyi büyük heyecanla bekleyen Eğitimci Müfdale Hanımın Ocak 1921’in sonuna doğru apandisiti patlar, ne yazık ki kurtarılamaz. “Kuvayımilliyeciler, Müfdale Hanım’ın tabutunu bayrağa sarar, kar yağarken verirler toprağa.”
Acı haber ulaştığında Nafi Bey ve arkadaşları Ankara’dadır. Nâzım Hikmet Mart 1921’de Müfdale Hanım için ağıt yazar.
Yurt için, bağımsızlık, özgürlük için bu özveriyi her düşündüğümde, devrimin eğitim savaşımcısı (ve Nafi Atuf Kansu’nun akrabası) İsmail Hakkı Tonguç’un, on bin köyü tek tek dolaşırken, ulusu için çırpınırken, ilgilenemediği oğlunun yaşamını yitirişini anımsarım…
17 Mart 1978’de, 59 yaşında, kalp krizi nedeniyle yaşamını yitiren Ceyhun Atuf Kansu işte böylesi bir aile ve yaşam duyarlığından gelir.
Kansu’yu anmak, 16 Mart 1978’de bombalı kıyımla öldürülen gençleri anmaktır aynı zamanda. Yaşamı halkının acılarına yanmakla geçmiş Kansu’nun, 16 Mart Kıyımından etkilenmemesi olası mı?..
59 yaş nedir ki… Yaşasaydı daha ne çok yapıt yaratacak, kimbilir, daha kaç genç ozanı, yazarı yüreklendirecekti…
Ceyhun Atuf Kansu’yu sonsuz saygıyla, sevgiyle anıyorum.
Bu ulus bilgelerini unutmaz!
Yorum Kapalı.