Günay Güner
Fransa’da Güzellik “Edebiyat”ı
Fransız yazını dünya yazınının temel alanlarından birini oluşturur. Hugolar, Balzaclar, Zolalar… Gerçekçisinden coşumcusuna akımların güçlü sözcüleri Fransız yazınından evrensel insanlık ekinine ulaşır. Her iki dünya paylaşım savaşının acılarından insancı direniş yazını güçlü ürünlere dönüştü. Varoluşçuluk (egzistansiyalizm) akımının sözcüleri Jean Paul Sartre, Simone de Beauvoir, A. Camus… yeryüzünün neresinde yaşanırsa yaşansın, insanlığın acılarını kendi acıları, dertleri bilirlerdi. Fransa’nın Cezayir’de yaptığı soykırıma, işkencelere karşı durdular. Gün oldu caddede bildiri dağıttılar. Kendi yönetimlerine tepki kaynaklı mitinglere en önde katıldılar.
Bugünlerdeki Avrupalılık, Avrupalı yazar-aydın, sözkonusu geçmişiyle tümüyle ilgisiz. Otuz yıldır, kırk yıldır bir Avrupa başkentinde, yönetimlerinin Ortadoğu’yu, Balkanlar’ı bombalamalarına, ABD emperyalizmiyle birlikte kıyımlar yapmalarına karşı bir aydın tepkisi, yazar bildirisi, gösterisi anımsamıyoruz. Anımsamıyoruz, çünkü böyle bir eylem olmadı, görülmedi.
Bu olgu ile bir yandan da ırkçılığın (yeniden) yükselişi arasında bağ olmadığı söylenebilir mi?
2019 yılında Fransa’da “edebiyatta güzellik” izleğinin işlenmesi benimsenmiş. Güzellik! Hangi güzellik? Yeni tutuculuğun, yeni liberalizmin azgınlaştığı; gelişmesi engellenmiş ülkelere pervasızca saldırdığı, tohumlarına, gıda ürünlerine kadar el koyduğu günümüz koşullarında hangi güzelliğin edebiyatı?
Yine her olumsuzluğa, baskıya karşın insanlık erdemini yazına, yazın yapıtlarına dönüştüren yazarlar Ortadoğulu, doğulu yazarlardır. Saldırının, çürümenin, çıkarcılığın etkileri yüzünden onlar da azdır ama varlıkları güçlüdür.
Adlarını saymaya gerek var mı? Bir Avrupalı yazar kitap yazarken evinin bulunduğu sokak araç trafiğine kapatılır; doğuda ise geçim derdi bir yana hapse düşmediği zamanlar için şükreder.
İyi ki ülkelerin ekonomileri, teknolojiler, bilimleri ile sanatları, yazınları arasında koşutluk, doğru orantı bulunmuyor.
Bulunsaydı vay halimize…
Yorum Kapalı.