Günay Güner
Yazını Bölmelere Sıkıştırmak
Sıklıkla duyarız, okuruz: Bu yapıt falanca akım kapsamındadır, yazar şu akımı kullanmıştır… Oysa iyi bilinen gerçektir ki eleştirmenlerin ya da başka yazarların savladıkları bu tür yargılar hemen hiçbir yazarın usundan geçmeyenlerdir. Yazar birçok etki altında ve özüne verdiği emeğin birikimiyle, yeteneğiyle yapıtını yaratır. Tersine, kendini bir akıma, yaklaşıma özgüleyerek yazanlar da yok mudur? Kuşkusuz vardır ama geneli oluşturduklarını söylemek güçtür. Geneli oluşturan yazarların eleştirmen yargılarına kayıtsız kalmaları, “Hayır, amacım bu değildi” dememeleri bizi yanıltmasın; düşünmedikleri bakışlarla karşılaşmak hoşlarına bile gidebilir.
Sözkonusu yargıların ne tür etkileri olabilir? Üzerine düşünüldüğünde başlıca şu sonuçlara ulaşmak olanaklı:
Üstün yapıt ve yazar nedir, sorusunun yanıtı bizi yine klasik yapıtlara götürür. Onlarda sevginin, barış özleminin, özgürlük ve eşitlik savaşımının, doğa ile bağların işçiliğini yaşamak insanı yeniden ve yeniden yaratır.
Şarlatanlıkla yenilik yapılmaz. Birbiriyle hiçbir ilgisi yoktur.
Başat zorunluluk değilse de yeteneğin ve birikimin, doğru ve iyi insanda, yazarda birleşmesi sonucu daha güzelleştiriyor. Sınanmış bir gerçekliktir artık…
Özellikle genç yazar ve okurlar boş sözlere karşı uyanık olmalılar. Günümüz gerçekliği geçişe göre daha karmaşık; yazın alanında da böyle. Gençler kötülüğün sanatsallığı savlarına, “Yaşasın kötülük” palavralarına kulak asmamalıdırlar.
Türk yazınının son otuz yılına, yazında, sanatta hiç bulunmaması gereken piyasa, anamalcılık, akçalı çıkar ilişkileri ve sözde kuramsal, akımsal kılıfları egemendir ki bundan daha büyük kötülük olamaz. Bu ahlaksız döngüde yazarda salaklık arandığı gibi okur ise sıradanlaştırılır, düzeysizleştirilir.
Sanat ve yazın Yeni Dünya Düzencilerine, yayılmacılığa, şarlatanlığa, anamalcılığa, piyasacılığa, paracılığa, kimlikçiliğe bırakılmayacak kadar önemli ve değerlidir.
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.