Günay Güner
Kültür Dünyasında Her Şey Eskisi Gibi mi Olacak?
Korona, Covid 19 salgınıyla birlikte dillendirilen umutlu bir sesleniş ya da yaklaşım var: Salgın sonrasında hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!
Belli ki bu yargı olumlu, iyimser bir anlam içeriyor. Dileğimiz kuşkusuz bu anlayışın doğru çıkmasıdır, gerçeğe dönüşmesidir. Çok emin olamayışımızın nedeni anamalcı (kapitalist) düzenin ahtapot benzer kollarını, organlarını onarmaktaki yeteneğini bilmemizdir. 1929 Ekonomik Bunalımını anamalcılığın ilkelerinin tersi bir uygulamayla, kamu harcamalarıyla aşmasını bilmiş bir düzenden söz ediyoruz. Bu düşünün babası Keynes adlı ekonomistti.
Şimdi de salgınla birlikte tüm makyajı, tüm yaldızı dökülmüş olsa da korkarım ki gerek gördüğü organ parçalarını, sıkıştığı yerlerde bırakır ve onarır. Ahlaksız düzenini böylelikle yine sürdürür.
Bu eskisin istediğimiz Yeni Dünya Düzeninin sonlandırılması insanlığın kültürlü, eğitimli kılınmasına sıkı sıkıya bağlıdır. Formül şudur: Güçlü kültür, eğitim = doğru yönetimlerin seçilmesi = gerçek demokrasi = halk düşmanı anamalcı düzenlerin yıkılması. Bu bağlamda Türk kültürünün durumuna bakmamız zorunludur.
Türk kültürü 1940’lı yılların doğu-batı klasiklerini basan, köy çocuklarının heybelerine ulaştıran, hevesle okunmasını sağlayan bir kamu-devlet anlayışından tamamen yoksundur. Tam tersine işlemediği gün bayram ediyoruz. Yetmez gibi vergiler AKP’nin dilediği bağnaz yayınevlerine akıtılıyor. Bu durumda bağımsız, aydınlanmacı yayınevleri önemli bir işlev yerine getiriyorlar. Buradaki “bağımsız” ve “aydınlanmacı” sözcükleri, kavramları belirleyicidir.
Başat sorun Türkiye’de okurun bulunmayışıdır. Tersini savlayanların düzgün bir kitabın (örneğin Oktay Akbal’ın kitabının) bir yılda kaç okurca satın alınıp okunduğunu açıklamalarını beklerim. Bunun nedenlerini süreci belirginleştirerek anlatabilirim. Yayınevi- okur ilişkisi tekelci yayınevleri ve bağlı dağıtım şirketleri tarafından adeta kuşatma altındadır. Dağıtım şirketleri ve aynı yerlerin kitabevi zincirleri dilediği kitabı (ki genellikle dişe dokunur yanı bulunmayan kitaplardır) sergenine koyar, dilediğini koymaz. Eşitlik yoktur. Yayınevlerine dilediği zaman, dilediği tutarda ödeme yapar. Yayınevi istekte bulunursa dağıtım şirketi o yayınevine ait elindeki tüm kitapları geri gönderir ya da göndermez ama “Kitaplarını dağıtmıyorum” diyebilir. Bu tehdit her zaman vardır. Yayınevi falan kitabevine doğrudan kitap gönderemez. İşleyiş şöyledir: Okur kitabevinden o kitabı “ısrarla” ister. Kitabevi dağıtımcıdan ister. Dağıtımcı yayınevinden ister. Sözkonusu olan birkaç kitaptır. Böylelikle “bağımsız” kitapçı – yayınevi ilişkisi “taammüden” koparılır.
Türkiye’de kâğıt üretilmez; SEKA kapatılmıştır. Kâğıt fiyatları döviz kuruna bağlıdır. Bunun anlamı sürekli zam yemektir. Bir yandan da sınırlı da olsa kitap basmalısınız. Devlet desteği yoktur. (Dilediğine olabilir.) Öyle zamanlar olur ki parasıyla da kâğıt alamazsınız; ya piyasada gerçekten yoktur ya da zam gelecek diye saklanmış, stoklanmıştır.
Bu durumda bağımsız kalmaya çabalayan yayınevleri kendilerince yöntemler geliştirirler. Bu yöntemler çoğu zaman da Rus ruletine döner. Fuarların metrekaresi bilmem ne kadara çıkar. Fuarlar da tekeldir. Yayınevi olarak görünür olmanız zorunludur ve son barutunuzu fuara yatırırsınız ya, oradaki satışınız başa baş olursa ne mutlu! Başa baş bile çok enderdir, zararla dönersiniz. Bu arada kendilerini Nobellik sanan kimi yazarların kaprisleri de cabası.
Peki, doğallıkla soracaksınız, okur yoksa tekellerin bunca çabası neden? Sıralayayım:
Kötü işleyişi çok genel çizgileriyle anlatmaya çalıştım. Buradan toplumsal yarar çıkmaz. Doğallıkla soruyoruz: Bundan sonra her şey aynı sürecek mi?
Başa dönersek, temel sorun nitelikli okurun bulunmayışıdır. Bu okurun yetişmesi için okullarda, kurumlarda eğitim verilmediği ve tersine çalışıldığı gibi, 1980 faşist darbesinden başlayarak kitap suç nesnesi sayıldı. Sözde sivil yönetimler bu korkudan yararlandılar, bu ortamı besledi ve sömürdüler.
Bireylerin özlerine emek vermeleri gerek; hiçbir yere, erke güvenmeden kendi kültürel gereksinimini ödünsüz karşılama çabasında olmalıdır.
Bireylerin yararına yeni kooperatif yapıları da oluşma yolundadır. Bu tekellerin kırılmasına yarayacak kooperatifler dileriz, diline özenli, yetkin yazarların kooperatifleşmesiyle boyutlanır.
Salgın izlekli kitaplar yakında raflara ulaşır… Büyük olasılıkla ciddi, sıkı yapıtlar olmayacaktır bunlar.
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.