MaviKöşe (Üç):
Yücel ÇAĞLAR
ormanlarindelisi@gmail.com
Adalet’i de “Götürdüler”…
Çok güzel, çok da iyi olduğu;
yalnızca güzellik ve iyilik saçtığı, haklının hakkını verdiği;
herkesin aynı kolaylıkla erişebildiği, erişebileceği;
hiçbir zaman önyargılı davranmadığı, davranmayacağı;
yalnızca “parayı verenin düdüğü çalmayacağı”;
kısacası, insanlaşma sürecinin tüm olumluluklarını üzerinde topladığı sanılırdı. Bu nedenle olsa gerek, gerekliliği, erdemleri üzerine söylenmedik söz kalmamıştır. İlginçtir, günümüzde de çoğunluk öyle sanmayı sürdürülüyor; dahası, her dönemde Adalet’i “götürenlerden” adalet isteniyor, bekliyor… Oysa, Can Yücel, “Adalet Arıyoruz” başlıklı şiirinde ne güzel söylemişti söylenmesi gerekeni:
Fakirin gayri meşru çocuğu olursa piç,
zenginin olursa yasak aşkın meyvesi olur.
Fakir kız peşinde koşarsa sapık, zengin koşarsa playboy olur.
Fakir toplanırsa çete, zengin toplanırsa toplantı olur.
Fakir çalarsa hırsızlık, zengin çalarsa yolsuzluk olur.
Kavramların bile cepteki paraya göre değiştiği bir Dünya’da adalet arıyoruz.
Çok açık değil mi; böyle giderse Adalet’i daha çok arayacağız…
Bilirsiniz; “kaçırmak”, her şeyden önce kural dışılık, gizlilik, zorlama vb olumsuzlukları içeren bir eylemdir; çoğunlukla da önlenmesi için çeşitli yaptırımlar getirilir. Ama “götürmek” öyle mi; “götürmek” söz konusu olduğunda, çoğu durumda, yapılan göz göre göre yapılır, yapılmasına izin verilmese ya da hoş görülmese de ses çıkarılmaz yahu çıkarılamaz; karşı çıkılmaz ya da çıkılamaz. Kısacası, “götürme” eyleminde, rıza olmasa da taraflardan en azından birisinin teslimiyeti vardır. Bu nedenledir ki, özellikle sınıflı toplumlarda egemen sınıflar çoğu durumda kaçırmaya kalkışmaz, daha doğru bir söyleyişle, gerek duymaz; istediği zamanda “götürür”. AKP bu yalın gerçekliği yıllardır en görmezlerin görebileceği, anlamazların anlayabileceği biçimde sergiliyor.Bu nedenledir ki, “BaşBaşkan” açık açık söyleyebiliyor:
“Adalet pankartıyla dolaşmakla adalet gelmez. Türkiye’de adaletin adresi parlamentodur. Yargı yarın sizi de bir yerlere davet ederse şaşmayın.”
Daha neleri, nasıl söylesin: Demek; “yargı yarın bizi de bir yerlere davet edebilir” imiş ha?
Adalet’i de “götürdüler”…
Üstelik, yalnızca bugünlerde de değil; Adalet, insanlığın sınıflara ayrıştığı tüm dönemlerde kolaylıkla “götürülebilmiştir.” Bu son derece yalın gerçeği göremeyenlerin çoğunluğu ise Adalet’i, deyim yerindeyse sığ sularda, dalgasız denizlerde aramayı sürdürmüş; üstelik bu doğrultuda büyük özverilere de katlanmıştır. Ancak, Adalet’i kimlerin, nasıl “götürülebildiğini” gerektiğince sorgulamamış; sorgulayanlara ise gerektiğince kulak asmamıştır. Dahası, çoğunluk, 1970’li yıllardan bu yana “Stockholm Belirteci” olarak anılan bir tutumla Adalet’i “götürenlere” tutkuyla bağlanabilmiştir. Öyle ki, pek çok düşün, yazın, eylem insanının uyarıları, örneğin Özdemir Asaf’ın “Adalet” başlıklı şiirinin şu dizeleri bile böylesi yönelimler içinde olanları aydırmaya yetmemiştir:
“İnsansız adalet olmaz
Adaletsiz insan olur mu?
Olur, olmaz olur mu!
Ama, olmaz olsun.”
Ceyhun Atuf Kansu’nun “Çağdaş Koçero” başlıklı şiirindeki
Yıldızsız gök altında kör gecede
İlkel adaletin düzeni
Zenginlerden alıp fakirlere vermek
Alnından vurmak kötüyü
Öyle olmaz koçero gardaş
Toplumsal adaleti kurmalı
Güpe gündüz iken ortalık
Dağda değil başkendin ortasında
dizeleri ise büyük bir olasılıkla bir kulaklarından girip aynı hızla, belki de hiç iz bırakmadan öteki kulaklarından çıkıyor.
Çok merak ediyorum; neden acaba?
Thrasymachus haklı mıydı?
Antik dönem bilgelerinden Thrasymachus, Eflatun’un ünlü “Devlet” başlıklı yapıtında ne diyordu, anımsarsınız:
“Adalet dediğimiz güçlünün çıkarından başka bir şey değildir.”
Bana sorarsanız, Thrasymachus hiç de haksız değildi: Şimdilerde yaşadıklarımızla da çok açık biçimde doğrulanan bu yaklaşık ikibinbeşyüz yıllık savsözden hareketle ben de gönül rahatlığıyla “Adalet’i de götürebildiler” diyebildim. Çünkü sınıflı toplumlarda Adalet’in, en azından kendi haline bırakıldığında, gerektiğince sahip çıkılmadığında, benzetme yerindeyse, Yedi Kocalı Hürmüz’ü çağrıştırabilecek konumda olabildiği, olabileceği, en iyimser bir söylemle, çoğunluk görmezden gelindi. Görmezden gelinmemiş, görülüp de gerekenler gerektiğince yapılabilmiş olsaydı eğer, Adalet bu denli kolay biçimde “götürebilirler” miydi? Hiç sanmıyorum. “Dün”, “önceki gün”, “daha önceki gün” de götürmüşlerdi Adalet’i; ne ki o Adalet ne “benim”, ne “senin”, ne de “onların” Adalet’iydi; çoğunluk hiç umursamadı; dahası, kimileri götürülmesine destek bile olabildi. Adalet’i şimdi yine götürüyorlar; birileri de yine “götürülmesine” dolaylı ya da doğrudan destek oluyor yahut;
“- Bana ne; götürülen benim, bizim Adaletimiz değil ki!”
diyebiliyor. Haksız da sayılmazlar hani; “götürülen” Adalet “onların” Adalet’i değil ki…
Adalet’i kim kurtaracak?
kim, kimler?
Neyi aklım almıyor biliyor musunuz; bu türden soruların örgütlü olarak sorulmamasını ya da yanıtlanmamasını yahut gerektiği biçimde yanıtlandıktan sonra da gereğinin yapılmasını. Peki; sizin aklınız alıyor mu?
Adalet nereye gelir?
Yineliyorum:
“Adalet pankartıyla dolaşmakla adalet gelmez. Türkiye’de adaletin adresi parlamentodur. Yargı yarın sizi de bir yerlere davet ederse şaşmayın”
Sizi bilemem ama bence çok açık: Adalet ancak olmadığı yere gelir ! Daha açık bir söyleyişle “BaşBaşkan”, çokça sanıldığı gibi, yalnızca gözdağı vermeyi değil; üstü örtük de olsa ülkemizde adaletin olmadığını söylüyor gerçekte.
Öte yandan; başka bir şey daha söylüyor “BaşBaşkan”; Adalet’in gelebileceği adres olarak yalnızca “kendi mahallesi” olarak bellediği ortamları gösteriyor. İşte bu noktada hiç de haksız değil “BaşBaşkan”: Gösterdiği yer, yirmi yıla yakın bir süredir onun “mahallesi” işlevini görmüyor mu?
***
Adalet’i kaçırmadılar; göz göre göre” götürdüler* ! Onu aramayı ancak şimdilerde akıl edebilenlere ne demek gerek; bilemiyorum doğrusu. Peki, siz biliyor musunuz?
* Tam da bitirirken, Alakarga’nın son sayısı geldi, Şöyle diyordu Prof.Dr. Hayrettin Ökçesiz:
“Adalet bir erdem olmasının dışında pek çok şeyin kılıfıdır. İstendiğinde başkadır, dağıtıldığında başkadır. Uğruna ölündüğünde başkadır, öldürüldüğünde başkadır. Ben adaleti erdem olarak severim. Sarayını, devletini reddederim. Sen adil değilsen hiçbir şeyadaletli olamaz.Sen onu istemezsen kimse vermez.Ama önce başkaları için istemelisin.”*
Uzun sözün kısası; Adalet’i bence de böyle sevelim!
_______________________________________
*Alakarga PDF sürümü için: https://www.facebook.com/groups/262502064134207/
Alakarga’ya erişilebilecek adreslerden diğeri: www.facebook.com/ALAKARGA1030
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.