ATATÜRK VE TİYATRO
Daver Darende
“Tiyatro yalnız hoş vakit geçirme, bir eğlence aracı değildir. Bir ulusun fikri seviyesini, yaşayışını ve zevkini de yansıtan büyük bir sanat dalıdır. En yakın zamanda bir ‘Temsil Akademisi’ kurulacaktır.”
Ulu Önder Atatürk’ün 1932 yılı nisan ayında Ankara Halkevi’nde söylediği bu sözler belleklerden silinmedi.
Genç Cumhuriyet Atatürk devrimleriyle güzel sanatların hemen hemen her dalında büyük atılımlar yaptı. Kolay mıydı az gelişmiş bir toplumu çağdaş bir toplum düzeyine ulaştırmak. Atatürk işte bu mucizeyi gerçekleştirdi.
Şimdi aramızda olmayan, dostum, bilge insan Çelik Gülersoy’un dediği gibi “Hangi ülkede, kanlı savaşın ardından ateşten çıkmış bir komutan, her biri bir barış, sanat ve güzellik olan müziğin, tiyatronun operanın perdelerini açabilmiştir?”
Çağdaşlık yolunda yürüyen Atatürk, kültür ve eğitim kurumu olan tiyatroyu toplumumuza yerleştirmek için insanüstü bir çaba harcadı. Onun önderliğinde gençliği heyecanlandıran atılımlar birbirini izledi.
Atatürk’ün isteği ile 22 Şubat 1936 yılında Almanya’nın ünlü tiyatro yönetmenlerinden Prof. Carl Ebert Ankara’ya geldi.
Prof. Carl Ebert, 2 Nisan 1941’de Devlet Tiyatrosu’nda ilk kez Carlo Goldoni’nin “Öteki Kadın” adlı yapıtını sahneledi. Temsilin ilk gecesinde dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ile birlikte hazır bulundu.
Coldoni’den sonra 14 Aralık 1941’de Sophokles’in “Antigone” adlı yapıtı yine Prof. Ebert tarafından sahnelendi. Müzik Necil Kâzım Akses tarafından bestelendi.
12 Nisan 1942 günü Moliere’in “Cimri” adlı yapıtı Konservatuvarın ilk mezunları tarafından Ankara Radyosu’nda oynandı.
1942-1943 döneminde Sophokles’in “Kral Oidipus”u, Shakespeare’in “Julius Ceaser”ı sahnelendi ve büyük ilgi topladı.
Temeli Atatürk tarafından atılan Türk tiyatrosunun büyük atılımlar yaptığı 1943 yılında Orhan Burian, Nihat Aybars ve Şahap Akalın gibi aydınlar “Temsil Akademisi”nin tiyatro bölümünde önemli görevler üstlendiler.
5 Ocak 1945’te Ankara Halkevi sahnesinde Carl Ebert’in yetiştirdiği yönetmenlerden Ertuğrul İlgin, Carlo Goldoni’nin “Kahvehane” adlı oyununu sahneye koydu.
5 Şubat 1945’te, bu kez Mahir Canova ikinci bir Türk yönetmeni olarak Ankara’da yine Halkevi sahnesinde Shakespeare’in “Yanlışlıklar Komedisi” oyununu sahneledi.
1947 yılı nisan ayında sözleşmesi sona eren Carl Ebert Almanya’ya döndü. Prof. Ebert’in yerine 87 yıllık yaşamının 70 yılını Türk tiyatrosuna adayan Muhsin Ertuğrul atandı.
Çağdaş Türk tiyatrosunu ülkemizde kurumlaştıran Muhsin Ertuğrul, Türkiye’de 1922-1939 yılları arasında film çeviren ilk Türk sanatçısıdır.
Muhsin Ertuğrul kendisiyle söyleşi yapan Haldun Taner’in “Hayatınızın en mutlu anını anlatır mısınız?” sorusunu şöyle yanıtlamıştır.
“İlk yazdığım bir yazının Tanın gazetesinde çıkışı, ilk sahneye adım atışım ve Berlin’de ilk rejisörlük sözleşmesinin teklifini alışım. Fakat bunlardan daha mutlu bir an gelecek kuşaklar için bir tiyatro okulu açtırmak isteğimi Atatürk’ün kabul edip hemen yarım saat sonra başvekiline direktif verdiği andır.” (Milliyet Sanat Dergisi, 17 Mayıs 1979, Sayı: 322)
Atatürk’ün öncülüğünde Türkiye’nin nereden nereye geldiğini Prof. Carl Ebert Mart 1972 yılında Berlin’de yayımlanan “Opera Journal” dergisinde şu sözlerle özetlemiştir:
“Bir süre sonra gönderilen bir yazı ile Atatürk beni hazırladığım plana tamamıyla uygun olarak, yeni Türk Tiyatrosu’nu kurmakla görevlendiriyordu. İlk başta romantik bir serüven olarak tanımlama eğiliminde olduğum bu görev, sanat hayatımın en önemli, en derin denemelerinin toplandığı bir devre oluverdi sonunda… Bir zamanlar benim için erişilmez bir ülkü olan şey, yani bütün küllenmiş gelenekleri yok edip, her şeye taa en baştan başlayabilme arzusu, işte bu ülkede, Türkiye’de gerçekleşti.”
Kemalist devrim ülkemizde ve dünyada büyük bir heyecan yaratmıştı. Genç Cumhuriyet artık emin ellerdeydi. Sonra ne oldu?!
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.