BİR RESİM SERGİSİNİN BAŞINA GELENLER
A.CELAL BİNZET
Tam, sanatı mutlak anlamda ele almaya niyetlenirken öyle bir durumla karşılaşıyor ki insan, ona dışarıdan uzanan birilerinin varlığı üzerine gölge düşürüyor.
Doğrudan onun kendi iç yasalarından söz edilebilir.
Bir yapıta anlamını katan kurallar ile yaratıcısının duyguları gündeme getirilebilir.
Ancak o beklenmedik gölgenin varlığı, yalnızca kendisiyle ilgili yorumları bir anda geriye atıyor.
Nedenleri üzerine değişik yorumlar yapılabilir elbette.
En azından toplumdaki her kurumun birbiriyle ilişkisini unutmamalı. Birini ötekinden soyutlamak olanaksız. Bu durum bilindiği için, ortada sanat gibi yaratıcı bir eylem varsa kitleleri etkileme niyetinde olanların ondan el çekmemesi de kaçınılmaz.
Her tarihsel dönem kendi sanatını yaratır.
Dahası, toplumsal yapının irdelenmesi kurumlar arası ilişkinin varlığını sorgular.
Biraz karmaşık gibi görünse de sanat, toplumun kucağında, onunla birlikte yaşamını sürdürür. Elbette bu sürdürme her zaman aynı doğrultuda gerçekleşmeyebilir. Çünkü kimileyin kurumlar arası eşgüdümün bozulduğu, tarihin akışına ters yapılanmaların ortaya çıktığı görülmemiş şey değil. Örneğin her şeyin baskılandığı dönemlerde bazı sanatçıların söz konusu akışa karşı duran bir tavır geliştirdiğinin sayısız örneği bulunuyor. Ya da tam tersi, görece rahat bir ortamın var olduğu günler, içinde, gizliden baskıların varlığını besleyebilmekte. Şurası kesin ki, her koşulda var olabilen bir olgu sanat. İşin bu noktasında nasıl sorusu gündeme geliyor. 1960 yılının 27 Mayısında darbe olmuş. Demokrat Parti’nin baskıcı uygulamaları ile ülkeyi bir yabancı ülkenin buyruğu altına soktuğu, söylemler arasında. Eskiyle karşılaştırıldığında görece bir özgürlük havası egemen ülkeye.
Yeni yönetime gelenlerin eskiyle hesaplaşması gündemin ilk sıralarında yer alıyor. Sorunun o boyutu oldukça karmaşık ve uzun. Değinilecek nokta onca kalabalığın arasında dikkati çekmeyecek denli küçük. Ama yine de bir durumu ele vermesi yönünden önemli.
Olayın geçtiği yer İstanbul’da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi.
Yurtdışından yeni dönen sanatçı Adnan Çoker, bir grup öğrencisinin katılımıyla müzik eşliğinde akademi galerisinde bir gösteri ve sergi düzenler. Gazete haberine göre “500 seçkin davetli” önünde etkinlik, Adnan Çoker’in konuşmasıyla başlar. Ancak yarım saat sonra salonun ışıkları söndürülüp, müzik yayını kesilerek hoparlörden müdür yardımcısının uyarısı duyulacaktır. Yine gazete haberini okuyoruz: “Dikkat! Dikkat! Yukarıda bir Amerikalı konferans verecektir. Sayın davetlilerin yukarıya teşriflerini rica ederim.”
Söz konusu haber Ekspres gazetesinde üst başlıktan “Resim gösterisi zorla yarıda bıraktırıldı” sözleriyle verilmiş.
Olayın tarihi 18 Mayıs 1961. Adnan Çoker’in kitabına aldığı belgeler arasındaki gazete kesiğine bakılırsa olaydan bir iki gün sonrasında yer almış.
Toplumun içten içe kaynadığı, yeni umutlarla geleceğe bakmaya çalışanların coşkulu günlerinde arada kaynayıp giden bir ayrıntı gibi görünüyor.
Görüntünün yanıltıcılığı olmalı.
Sanatsal bir etkinliğin akışını bile değiştirme gücüne sahip üst-gücün gerçekliği ortada capcanlı. Önemli bir sanat kurumunda uygulamaya sokulan bu durum, yöneticileri kullanan güçlerin adresini göstermez mi?
Değişen anlayışlara karşın asıl yönetimin kimlerde olduğunun basit bir kanıtı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ülkeyi kuşatan örgütlerin etkisiyle geldiğimiz bugünlere değin değişen hiçbir şey yok. Yalnızca sanatla yetinmeyip her yere el uzatan bir görünmezliğin gölgesinde geçiyor günlerimiz.. Artık sergi kapatmak, yapıt yasaklatmak sıradan bir eylem oldu.
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.