BİR RESMİN ÇEVRESİNDE
A.CELAL BİNZET
Yaşamın en güzel yanı beklenmedik karşılaşmalar sunmasıdır. Kimi kez, bir an olsun yüz yüze gelmemişleri tarihin bir noktasında buluşmuş görürüz. Onları bir araya getiren koşulların varlığı konusu ara sıra belirsiz kalır. Bazen de ortak düşüncenin yarattığı düşsel alanı paylaşır o insanlar.
Tam da böyle bir durum var ortada.
Işık Kansu, elinde bir çerçeve içine yerleştirilmiş resmi gösterdiğinde yüzünde beliren duygunun tanımı yoktu. Görünüşünden eski olduğu besbelli. Mürekkeple çizilmiş küçük portrenin altındaki imza tanıdık geliyor. Bilindik ama günümüzdekinden biraz farklı. Şöyle ki, bir sanatçının yapıtlarına attığı imza zaman içinde farklı biçimlere bürünebilmekte. Söz konusu resimdeki imzanın yapısı bu durumun canlı tanığı gibi. Çerçevedeki resme bakınca geçmişe dönük çağrışımlar usulca ortaya çıkmaya başlamıştı.
İki aydın kimlik.
Ayrı alanlarda yükselmiş iki insan.
Ve onları bir araya getiren şu camın gerisinde duran siyah beyaz çizim.
Ortak paydada buluşmanın yarattığı biraz coşku biraz da hüzün.
Bugünden bakarak sözünü edeceğimiz iki aydının yollarının kesişip kesişmediği konusu merak edilmez mi hiç?
Doğum ve ölüm tarihleri yazılı.
Birincisinde 1890-1949 okunuyor.
Eğitimci.
Dahası, gönül verdiği Atatürk devrimlerinin yılmayan savaşımcısı.
Genç yaşında eşini, üstlendiği görev nedeniyle arkasında bırakıp gizlice İstanbul’dan Ankara’ya geçmişse varıp düşünmek gerek aynı yüce ülküye bağlılığını. Başkente geldiğinde takvimler 1921 yılını gösterir. 59 yıla sığmış kısacık yaşam öyküsünün her adımı benzer öykülerle dolu. Coşkulu ve varsıl bir yaşam. Atatürk Cumhuriyetinin eğitim alanında yapacağı atılımlar için düşünceler üreten, farklı kültürlerdeki deneyimlerden yararlanarak onları ülkemiz koşullarına uyarlayan bir düşünce adamı. Yazdığı “Pedagoji Tarihi” kitabı 1916 yılında yayımlanmış ilk kez. Elbet başka kitapları da var. Tümüne bakıldığında eğitimden, çağdaş eğitimden ve Atatürk devrimlerinin aydınlanmacı yolundan başka bir endişe taşımadığını söylemek zor değil.
Adı Nafi Atuf Kansu.
Öteki kişinin yaşam sınırları 1925-2016 yılları arasını imliyor.
Adnan Turani, sanat gündeminde çokça bilinen bir ad.
Sanat dünyamız onu, ressam, eğitimci ve alanında düşüncelerini kitaplarına dökmüş bir usta olarak tanır. O da kültür ve sanat alanını Atatürk devrimlerinin ışığı altında büyütüp yaygınlaştırmış bir düşün adamı. Resim sanatımızda önemli bir yere sahip.
Ama, en çok da sanatın düşünsel boyutu içindeki sorunlarını ele alan bir kişilik.
Yeniden baştaki soruya dönmenin sırası.
Adı geçen iki kişinin yollarının buluşup buluşmadığı sorusuna.
Işık Kansu’ya yöneltiyorum sorumu.
Elbette böyle bir şey gerçekleşmemiş. Ancak Nafi Atuf Kansu’nun oğlu Dr. Ceyhun Atuf Kansu’nun Adnan Turani’yle aralarında dostluk olduğunu biliyoruz. Bu küçük ölçekli sanat yapıtı işte böyle bir dostluğun sonucu ortaya çıkıyor. Turani, yakın dostu bir cumhuriyet aydınının, yine aynı nitelikleri taşıyan babasının portresini çizmiş. İlginç ama o denli de güzel bir olay.
Yeniden başa dönersek, yukarıda sıralanan adları buluşturan ayrı zamanlı bir sürecin varlığına inanmamız gerek. Şu anda karşımızda duran resme bakarken, o kağıt üzerine gizlenmiş hangi duyguların var olduğunu kestirebilmemiz olanaksız. Cumhuriyetin kuruluşuna tanıklık etmiş bir aydınla başlayıp, oğlu aracılığıyla sanatçıda yeniden can bulan görüntüsünü izlemek farklı bir duygu. 0 sanat yapıtı şimdi üçüncü kuşaktan torunun elinde. Koca bir aydınlanmacı cumhuriyet düşüncesinin somut örneği olarak ışıldıyor.
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.