“BOZKIRDA ÇALINAN VİVALDİ MÜZİĞİ”
Köy enstitülü yazarlar gerçeği dikenli yakasından yakalayan yazarlardır.
Kaderi, siyasi ve ekonomik rüzgârların çizdiği, insanın uzağında, yukarıdan alınan kararların insanı nasıl vurduğu gerçeğini kitaplarında okurken sarsılırız.
Yerel dille öz Türkçeyi anlatılarında ustalıkla kaynaştırırlar.
ANADOLU’DA: Cahilliğin, umarsızlığın boğumunda dine sarılmalar, din konusunun partililerce seçim propagandalarına alet edilişi; hastalıkları, yaraları daha da azdıracak tıp dışı yöntemlerle iyileştirme çabaları; sorunları büyü, muska, güçlü nefesle çözme umutları; devlet radyosunun yanlı yayınlarının köy kahvelerindeki yankıları, uygarlıkla askerde tanışılması, varsılın (ağa) yoksulu ezmesi, kullanması; kadının horlanışı; tevekkül…
ALMANYA’DA: En ağır koşullarda çalışma, ölüm ya da yaralanma gibi durumlarda (iş kazası) yalnız bırakılma, tabutları memlekete aralarında para toplayarak gönderme. Bölünmüş aileler, Türk çocuklarının işçi olarak yetişebilecekleri okullara itilmesi, çocukların yaşadıkları ülke ile anne baba baskısı arasında boğulmaları; fabrika bacalarının zehir kustuğu dış mahallelerde, güneşsiz evlerde, elden düşme otomobillerle yaşama tutunma acılığı; kültür farklılığı, yetersiz dil; garipliğin aşılamadığı yalnız, sıkkın, bıkkın ve genellikle korku dolu yaşamlar. Anadolu gerçeğinden Alaman gerçeğine uzanan ince, uzun yolun yalnız yolcuları… Anadolu’da cenderme, Almanya’da polis korkusu…
“Benim esin kaynağım, yaşamın içindeki insandır, insan gerçeğindeki evrenselliği sanatın evrenselliğiyle özdeşleştirmeye çalışmak, hepsinde ortak kaygım,” der Dursun Akçam. Aydınlanmacı eğitimden ve tavırdan ödün vermeyen köy enstitülü yazarlardan kovuşturma geçiren, sürgün edilen, tutuklanan, açığa alınanlar olur.
Dili bile halktan kopuk imparatorluğun askere çağırma ve vergi zamanları dışında unuttuğu Anadolu’nun umuda, aydınlanmaya yürüdüğü, yoksul köy çocuklarına fırsat eşitliğinin yolunun açıldığı, Osman Şahin’in, “Ben köy enstitülerini, bozkırda çalınan Vivaldi müziğine benzetirim hep. Bitmez tükenmez baharların, mevsimlerin bozkıra gelişini müjdeleyen Vivaldi müziği…” dediği köy enstitüleri İkinci Dünya Savaşından sonra kapatılır.
Yol, su gibi temel sorunları çözülmemiş ücra köylerin bile dış kapının mandalı rant ürünleriyle pazar ağına eklendiği (Nuri Bilge Ceylan, Bir Zamanlar Anadolu’da filminde bu gerçeğe çarpıcı bir sahneyle değinir), edebiyatta moda, piyasa rüzgârlarının estiği bugün Fakir Baykurt, Osman Şahin, Dursun Akçam, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Mehmet Başaran gibi köy enstitülü yazarların unutulamaz yapıtlarını okumuş bir okur, onların kitaplarını okumamış bir yazarın kitaplarını okurken eksik, atlanılmış bir şeyler duyumsayacaktır, Anadolu’ya, insana dair.
Dursun Akçam, (MARAL, 1964) öykü kitabından: “Yurdun bayındır olması için kemerlerimizi sıkalım,” diyen devlet büyüklerimizin sözünü Yasin harfiyen yerine getirmişti.
Kaynak:
Adı geçen yazarların belli başlı kitapları
Osman Şahin’in sözü yazarın, 17 Nisan 1990’da katıldığı panelde Bursa Tayyare Sinemasında yaptığı konuşma metninden alıntılandı.
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.