A.Tarık Emre
Bu Şişe de Neyin Nesi?
Mahallenin çöpçüsü Hilmi sokağa dağılmış kuru yapraklarla, kâğıt parçalarını, gece kamyonla gelen meslektaşlarının sağa sola döktüğü çöpü süpürüp plastik boya kutusundan oluşturduğu faraşın içine doldurdu. Yanık bir türkü tutturdu, faraşın içindekileri atmak üzere akasya ağacının altında duran büyük çöp bidonunun kapağını kaldırdı. İşte tam o anda gözleri fal taşı gibi açıldı. Çöp torbalarının üstünde sabahın ilk ışıklarıyla pırıl pırıl parlayan bir içki şişesi gördü.
“Şuraya bak! Bu şişe de neyin nesi?” diye bağırınca, dükkânın önünde gazete balyalarını açan bakkal Nezih kulak kabarttı.
“N’oldu, Hilmi? Kendi kendine mi konuşuyorsun yoksa?”
“Yok be, Nezih Abi. Naylon çöp torbalarının üstünde kâğıdı, etiketi yırtılmış; bir şişe var. İçki şişesine benziyor.”
Nezih’in gözleri büyüdü, “İçki şişesi mi!” diyerek, Hilmi’nin yanına geldi.
Hilmi şişeyi dibinden kavradı, çekti aldı çöpün arasından. Nezih’e gösterdi.
Nezih burnunu yaklaştırdı şişenin ağzına, derin derin kokladı.
“Hilmi, bildim ben bunu. Viski kokusu…”
“Viski mi, ama nasıl olur? İçki yasaklanmamış mıydı, Nezih Abi?”
“Yasaklanmasına yasaklanmıştı ama…”
O sırada dükkânını açmaya gelen kırtasiyeci Erol olanı biteni görünce, “Aman, Nezih Abi dikkat et. Memlekette bırak içkiyi, şişe taşımak bile suç…” dedi gülerek.
Nezih, “Valla, yakında onu da yasaklarlar, Erol” dedi.
Öğrenci servis minibüsü bakkalın karşısında durdu. Gazete almak
için araçtan inen sürücü Mahir, “Ne oldu Nezih Abi? Bakkalı boş bırakmışsın” diye sordu.
“Arkadaşlarla laflaşıyorduk da.”
Erol, “Çöpün içinden bir içki şişesi çıkmış” diye açıkladı.
Mahir kararlı bir sesle, “Bence fazla açık etmeyin. Olay duyulursa burası polislerle dolar” dedi.
Minibüsteki öğretmen kadın, “Haydi ama artık Mahir, geç kalmayalım” deyince, Mahir gazeteyi alıp bir koşu geçti direksiyonun başına.
Mahallelinin Geveze Mehmet adını taktığı emekli ziraat teknikeri balkonundaki saksıları sularken her şeyi en başından görmüştü. Hemen Nezih’e “Kim atmış olabilir o şişeyi?” diye sordu. Sorusunun yanıtını da sesini alçaltıp kendi verdi.
“Yandaki apartmana yeni taşınanlardır.”
Mehmet’e duyurmadan Nezih yanındakilere, “Geveze Mehmet gördükten sonra, duymayan kalmaz mahallede” dedi.
Böylece bakkala öteberi almaya gelenler; gazete, ekmek ve süt bekleyen apartman görevlileri, yoldan geçen herkes Hilmi’nin bulduğu şişe hakkında bilgi edinmiş oldu.
Dakikasında bir polis arabası geldi. İçki şişesi büyükçe bir naylon torbanın içine kondu. Ekip amiri çöpçü Hilmi’den başlayarak herkesi sorguladı.
Mehmet balkondan seslendi hemen.
“Komiserime söylesene kimlerden şüphelendiğimi, Nezih.”
Bunun üzerine iki polis memuru yeni taşınanların kapısını çaldı.
Evdekiler, “İçkiyle işimiz olmaz. Hem devletin yasakladığı alkolü içmek suç. Bize iftira atanın anasını, avradını…” diye konuşunca polisler adamları sakinleştirdiler.
Ekip amiri Mehmet’i çağırdı. Geveze Mehmet koştura koştura geldi. Ekip amiri Avni komiser, “Adamlar kabul etmiyor. Senden şikâyetçi olurlarsa karışmam” dedi.
“Tam burayı gösteren iki kamera var. Biri karşı apartmanın, diğeri de şu köşedeki banka şubesinin. Kayıtlar incelendiğinde şişeyi kimin attığı ayna gibi görünür, komiserim.”
Komiser, “O adamların şişeyi attığını gördün mü?” diye sesini yükseltip Geveze Mehmet’e sordu.
“Gördüm dersem yalan konuşmuş olurum; ama bizim buranın adamı artık içkiyi bıraktı. Yasağın konduğu ilk günler ben de dahil çaktırmadan karaborsadan bulup içiyorduk. Sizin gibi memurların dayağını çok yedik, komiserim. Hapse de düşenlerimiz oldu, hepimiz tövbekâr olduk. Öyle değil mi, Nezih?”
Bakkal Nezih boynunu büktü, sözleri fısıltıyla çıktı ağzından.
“Mehmet doğru konuşuyor, komiserim. Kaçak içki sattığımdan benim dükkân defalarca mühürlendi, para cezası da cabası.”
Komiser yanındakilere, “Mehmet Bey’in bahsettiği binalara gidip kamera kayıtlarına bir bakın” dedi.
Memurlar, “Emredersiniz” deyip gittiler.
Nezih, Avni Komisere karşı kahveden çay söyledi, muhabbete başladılar, hemşeri çıktılar. Ortak tanıdıkları, hısım, akraba derken iyice kaynattılar. Bir saat dolmadan memurlar geldiler.
“Kayıtları aldık, komiserim. Merkezde inceleyeceğiz” dediler.
***
Aradan bir aya yakın bir zaman geçti. Nezih memleketlisi komiseri aradı.
“Avni Komiserim, ben bakkal Nezih. Hiç uğramadın bizim buraya.”
“İşten başımı kaldıramadım ki; ama gelmeye çalışacağım, Nezih.”
“Bizim içki şişesiyle ilgili bir haber var mı?”
“Telefonda olmaz; bir gün sana uğrar anlatırım, oldu mu?”
“Tamam, Avni Komiserim.”
Aradan on gün geçti. Avni Komiser, Nezih’in dükkâna geldi. Nezih seslendi kahveciye, “Bize iki demli çay” diye.
“Haberler sende, komiserim. Sanırım şişeyi atanı bulmuşsunuzdur . Geveze Mehmet’in dediği gibi yeni taşınan adamlar mıymış?”
“Yok onlar değil. Hem biz o dosyayı kapadık zaten.”
“Niye?”
“Şişeyi atan kimmiş, tahmin et.”
“Nasıl tahmin ederim ki, komiserim?”
“Bak benden duymuş olma. Şişeyi atan bakanlardan birinin oğluymuş. Hani şu geçenlerde gazetelerde boy boy fotoğrafları çıkan.”
“Beni merakta bırakma da söyle şu oğlanın kim olduğunu.”
“Hani askere gitmemek için sapasağlam olmasına rağmen çürük raporu alan oğlan.”
Nezih şaşkınlıktan küçükdilini yutacaktı, sesi kısık kısık çıktı.
“Vay canına, Avni Komiserim. Bu çocuk, daha geçenlerde babası ve birkaç bakanla birlikte umreye de gitmişti.”
“Evet, yalnız hiç kimseye tek laf etmeyeceksin, hemşerim. Geveze Mehmet’in ise hiç haberi olmayacak; tamam mı?”
”Tamam” demek düştü bakkal Nezih’e.
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.