Günay Güner
Direncin ve Umudun Uygar Sesi Ruhi Su
Cumhuriyet tarihimizde belki de hiç olmadığı kadar umutsuzluk, bezginlik, yılgınlık egemen Türk ulusuna. Ve sessizlik… Volkanın biriken sessizliği gibi bir sessizlik. Yetmişli yıllarda, giderek seksenli yıllarda sanatçı da halk da “yalnız” değildi, kayıtsız değildi. Birbirini bilirdi, tanırdı, gerektiğinde az ya da çok yan yana gelirdi.
Bu gerçeğin en somut kanıtlarındandır Usta Ozan-Sanatçı Mehmet Ruhi Su’nun sanatı, kişiliği, savaşımı. Ruhi Su’nun yaşamı Türk aydınlanma direnişi tarihidir. Küçük yaşta anasız-babasız kalışı (giderek, bırakıldığı ailenin de onu terk edişi) emperyalizmin, Türkiye’yi işgal amacıyla çıkardığı kırımların acı sonucudur. Adana Öksüzler Yurdu yılları… Başka bir çocuk bu ağır koşullarda hızla özgüvenini yitirebilirdi. Ruhi Su özgüvenini korudu; çalıştı, yılmadı. Adana Öğretmen Okulunda, Ankara Musiki Muallim Mektebinde eğitim gördü. 1942 yılında Konservatuarı bitirdi ve Hasanoğlan Köy Enstitüsünde müzik öğretmenliğine başladı. (Ve ancak kitaplardan edinilebilecek bir dolu acı ve ilginç yaşam ayrıntısı…)
Ne ki Cumhuriyet değerlerini yok eden sözde yönetimler dönemi de başlamıştı. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurumlarının, değerini bildiği, yeteneklerini keşfedip yetiştirdiği aydınları binbir işkenceden geçirecek, açlığa mahkum etmeye çalışacak işbirlikçi yönetimler dönemi başlamıştı. Sanki Atatürk’ün ölümünü beklemişlerdi.
Ruhi Su’nun, yeteneğine, üstün sanat gücüne dayanarak girmeye hak kazandığı sanat kurumlarından (Ankara Radyosu, Devlet Opera ve Balesinden işkencelere götürülüş…) işine son veriliyordu. Suçlama hazırdı: Komünist! Sansaryan Hanlarda ağır işkenceden, tabutluktan geçirildi Ruhi Su; yıllarca hapis yatırıldı. Hapishanede nişanlanacağı Sıdıka Umut’un da Sansaryan’da, aynı tabutlukta işkence altında bulunduğunu sonra öğrenecekti.
Daha birkaç yıl önce Türkiye’yi işgale yeltenenler, kadınına, kızına saldıranlar, köyünü, kentini yakanlar dost olmuştu artık. Kurtuluş Savaşında destek veren, dayanışan komünistler ise düşman!
Konservatuarda türkülerini dinleyen öğretmenlerinden Markovich, “Türk müziğinin bu kadar güzel olduğunun ilk defa farkına varıyorum” der. Markovich’in ulaştığı zamanın Radyo Müdürü Vedat Nedim Tör, “Basbariton Ruhi Su Türküler Söylüyor” sinyal duyurusuyla yayımlanan radyo dinletisini başlatır. Bu izlence 1942-1945 yılları arasında çok ilgi görerek sürer. Mesut Cemil ise Ruhi Su’nun işine son verir.
Ruhi Su, işkenceye alınışında, Su’yu görür görmez telefona sarılan Mahir Canova’nın payı olduğunu düşünür. İşkenceden çıktıktan sonra, yılların ardından gittiği Arthur Miller’in “Satıcının Ölümü” oyununun ardından kutlarken sarılmak istediği Cüneyt Gökçer’in sarılmamak için gerisin geri kaçışı… (Sanatçılık mı? Geçeceksiniz. Meğer ne zormuş sanatçı olmak…)
Ya Bedii Faik? Su’nun Serdari’den söylediği türkü için iş adamlarına, emniyete, tutuklanması çağrısında bulunur; kışkırtıcılık yapar.
Ruhi Su sanatını, türkü yaklaşımını çağdaş Türk ozanlarının şiirleriyle, gençliğin devrimci savaşımıyla birleştirdi; görkemli bir birikim yarattı. Ruhi Su adını kendi koyduğu gibi, özünü, kişiliğini, türkülere getirdiği yeniliği de tepeden tırnağa kendi yarattı.
İzleyen onyıllarda Ruhi Su’yu taklit etmeye çabalayan opera sanatçıları bile başaramadılar. Su, taklit edilemez; ondan ancak esinlenilir, öğrenilir. Su, müzik anlayışını anlayanların her zaman tinsel öğretmenidir.
Müzikbilimci Ahmet Say, Ruhi Su’nun türküleri söyleyiş biçimini Alman liedlerinin söylenişine benzetir.
Faşist kurşunları altında öldürülen Eleştirmen-Sanat Tarihçisi Doç. Dr. Bedrettin Cömert, Ruhi Su’nun türküleri, denetlenen, eğitimli bir duygu anlayışıyla seslendirdiğini özellikle vurgular.
Ruhi Su korolara çok önem verdi. Yaşamının her döneminde korolar oldu. “İlk koro çalışmasını 1936’da kurduğu Müzik Öğretmenliler Korosu ile gerçekleştirir. Koronun başına öğretmenleri Ahmet Adnan Saygun vardır. Koronun adı, döneme ait belgelerde, Ses ve Tel Birliği Korosu olarak geçer.” Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde kurduğu ve yönettiği koro ikinci korosudur. “Ruhi Su, hapishane yaşamı boyunca da kısa dönemli koro çalışmaları yapar.
Altmışlı yılların sonuna doğru, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinden de bir koro kurar.
Gezilerinde ve dost sohbetlerinde koro oluşturup türküler söylemeyi bir yaşam biçimine dönüştürür.
1964 yılında bir festivalde, arkasında bir çocuk korosu ile sahnededir…
1974 yılında, Dostlar Tiyatrosu oyuncularından bir koro kurar. Bu birliktelikten çok mutlu olan Genco Erkal ve arkadaşları, yeni bir koro kurmasını önerirler.
Ruhi Su’nun en önemli korosu, 1975’te Dostlar Tiyatrosu önerisiyle ve bünyesinde, ilk üyelerini sınavla seçerek kurduğu Dostlar Korosu’dur. O sıralarda, Sümeyra Çakır da, Ruhi Su’dan ders almaktadır. Aynı yıl, Sümeyra da korist olarak, Dostlar Korosu’na katılır.
Dostlar Korosu, Ruhi Su yönetiminde, çoksesli türkü çalışmalarının ilk örneklerini, iki sesli türküleri seslendirdiği konserlerde vermeye başlar.
1976’nın sonunda El Kapıları, 1977’de Sabahın Sahibi Var, 1978’de Semahlar uzunçalarında Dostlar Korosu, Ruhi Su’ya eşlik eder. Karşılaşılan nice güçlüğe karşın, çok sayıda konser verirler. 1980 yılında 12 Eylül darbesinin baskıcı yönetimi altında çalışmalarına ara vermek zorunda kalırlar. Bu suskunluk, Ruhi Su’nun aramızdan ayrıldığı 1985 yılına kadar sürer.” https://www.ruhisu.org.tr/ruhi-su/
Dostlar Korosu günümüzde yeniden bir araya geldi. Hem türkülerimizi hem de Ruhi Su’nun büyük anısını yaşatıyorlar.
Özellikle yetmişli yılların gençliği türküleri ve türkülerin doğru söylenişini Ruhi Su’dan öğrendiği gibi bugünün gençliğinin de Ruhi Su’dan öğreneceği çok ama çok şey var.
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.