Çaylarımız gelmişti. Bir “Sobranie Classic” yaktım, sonra masanın diğer sakinlerine de tuttum, ikisi de reddetmedi. Çaylarımızla birlikte sigaralarımızı içerken, dünya denen bu acayip, anlaşılmaz ve zalim yerin, evrendeki, insana hayat, canlılık bahşeden tek yer olmaması gerektiğini düşündüm. Bu tuhaf düşünce aklıma nerden, nasıl geldi bilmiyorum. İnsan hayatının su kadar değerli olduğu, hiç bilmediğim yerler ve hayatlar hayal ettim.
Aleladeliğin ardındaki gizemi ortaya çıkarmak için uğraşan, üstü örtülmüş yakıcı gerçeklerin peşinden inatla koşan bir televizyon muhabiri bir roman yazmak istiyor. Romanının konusu belli değil. Zaten o da ne yazacağından çok nasıl yazacağını düşünüyor. Yazdıkça geçmişinin hayaletleri de canlanıyor. İş ve kader ortağı kameraman, müzik tutkunu cerrah anne, sebatla tuttuğu defterlerini kimselere göstermeyen baba, habercilik mesleğinin nahoş incelikleri, gerçeküstü gibi görünen tuhaf iş kazaları, var olmanın “havadan gelip havaya giden” hafifliği… Dünyada Bir Yerde zamanlar ve sekanslar arası yumuşak geçişlerle ilerleyen, şiirle el ele tutuşmuş bir anlatı.
Yorum Kapalı.