FREİ BETTO[1]: “İNSANLIK İÇİN SOSYALİZM’DEN GAYRI GELECEK YOKTUR[2]”
Yazan: Argénida Romero
Çeviren: A.Cengiz Büker
Anahtar sözcükler:Latin América ve Karaibler, Brezilya, Kapitalizm, Frei Betto, Polítika, Sosyalizm, Venezuela – 15 Mayıs 2019
Asıl adı, Carlos Alberto Libânio Christo olan Frei Betto. Fikirlerini çevreleyen tüm sorulara yanıt buluyor. Bu sorular 50 yıldan fazladır Özgürlüğün Tanrıbilimi[3] bağlamında derin kökleri olan düşünüşleri besliyor. Bu düşünce devinimi, Marksist politika kavramıyla katolik hıristiyan inancını birleştirmiştir.
Frei Betto, 2019 yılında Santo Domingo’daki[4] Uluslarası Betik Fuarı’na katılmasından birkaç saat önce kendisiyle yapılan kısa bir söyleşide sorulan bir soruya “Ben Dominik Cumhuriyeti’ne altı kez geldim” yanıtını verdi.
Brezilyalı solcu bir aydın, genç bir gazeteci olarak kendini Dominiken[5] rahipliğe adadı. 1964-1985 yılları arasında yaşanan Brezilya diktatörlüğüne karşı çıkması nedeniyle tutuklandı ve işkence gördü. Sao Paulo’nun gecekondularında rahip ve “özgürlük ideologu” olarak yürüttüğü görevi sırasında bugün eski-başkan durumunda olan Luiz Inació Lula de Silva’yı tanıdı ve ona yöneticiliğinde danışmanlık yaptı. Denemelerden romanlara varan yirmi kadar yapıtın yazarı olarak, iki kez, Brezilya için çok önemli sayılan Jabut Ödülü’nü kazandı.
Her şeyden önce, Frei Betto, gördüğü eksikliklere karşın, ateşli bir sosyalizm savunucusudur ve sosyalizmi, Latin Amerika’yı gereksindiği sosyal ve siyasal eşitliğe götürecek tek yol olarak görür.
—Venezuela’daki Sosyalim konusunda ne düşünürsünüz? Bunun Venezuela’da devleti yönetmenin biçimlenmesi için gerekli olduğuna inanır mısınız?
Tüm halkların egemenlik hakları vardır ve hiçbir ulusun başka bir ulusa onun için uygun olan nedir ya da ne değildir konusunda söz söyleme hakkı yoktur. Her zaman olduğu gibi, XVIII. yüzyıldan bu yana ABD, Latin Amerika ülkelerinde bu haksızlığı yürütmektedir; durum burada da aynı.. Dominik Cumhuriyeti’nde[6] ise, 1965 yılında, kendilerini Beyaz Saray’ın çıkarlarını kollama rolüne kaptırıp da bu bağımsız ve egemen ülkeye gelmeye kalkan Brezilya Silahlı Kuvvetlerinin karmaşası içinde…
İnanıyorum ki, eğer Venezuela’da sorunlar varsa, bu sorunlarını Venezuela halkı kendi çözümlemelidir. Bizim oraya burnumuzu sokup da, neyin uygun olduğunu neyin uygun olmadığını söylememiz gerekmiyor. Ben Venezuela’nın Bolivarcı yönetiminin savunucusuyum. (Nicolas) Maduro’nun[7] savunucusuyum. Tıpkı (Hugo) Chavez[8] gibi o da demokratik bir seçimle yönetime geldi. Ama, işte, Venezuela’nın elinde yeryağ[9] (petrol) gibi çok değerli bir meta[10] var. Venezuela dünyanın en büyük yeryağ üreticisidir. Üstelik bu yeryağı Suudi Arabistan yerine Venezuela’dan taşımak ABD’ye daha ucuza geliyor.
Aptal değilim. Beyaz Saray’ın Ven ezuela’daki çıkarları, Brezilya’daki çıkarlarıyla birdir. Çünkü, öyle ki, Sao Paulo kıyılarındaki Bahía de Santos‘da[11],(Luiz Inació) Lula’nın yönetimi sırasında, uygulamsal olarak neredeyse sonsuza dek bitmeyecek bir yeryağ kaynağı keşfedildi. Dolayısıyla, burada sözkonusu edilen demokrasi – memokrasi değil. Oynanan oyunun aslı ABD’nin emperyalist çıkarlarıdır.
—Rusya’nın Venezuela bunalımındaki[12] rolü sizce nedir?
Bir denge sağladığı için (Vladimir) Putin’e[13] teşekkür ediyorum. Biliyoruz ki ABD çok güçlüdür, kimseyi dinlemez. Aman Allahım!.. ABD ile aynı tonda konuşabilecek iki ülke var: Çin ve Rusya. Bu nedenle, bu dengeyi getiren Rusya’ya teşekkür ediyorum. Güçlü ülkeler olarak Çin ve Rusya olmasaydı İnsanlık tümüyle yitip giderdi de, bir tür evrensel Beyaz Saray[14] diktatörlüğü çıkardı ortaya.
Örneğin, Venezuela’dan göçler neye bağlı? Dominik Cumhuriyeti’ne pekçok Venezuelalıyı getiren bu masiv göç durumunun acısını çekenler, bize Venezuela’nın zor bir durum geçirmekte olduğunu betimliyorlar, bu göçmenlik / sığınmacılık durumu da bunun sonucu.
Afrika’ya bakın, ne çok sığınmacı kaçıyor oradan Avrupa’ya ve Asya’ya! İşte oradan da, gele gele, papa Francisco sığınmacıların haklarını savunur oldu. Öyleyse, elbette sorunlar var, ben demiyorum ki Venezuela tertemiz ve iyi, dünyanın hiçbir yerinde herşey temiz ve iyi değil. Işte bu yüzden de insanlar başka topraklarda başka umuların peşinde koşuyor. Bu demek değil ki, gittikleri yerde bir cennete kavuşacaklar. Bakın, ABD’de 50 milyon “sefiller” var. Ya da, iki üç yıl içinde zengin olmak umusuyla buraya ulaşan pek çok insan, sonunda perişan oluyor. Düşünüyorum da, bu durum yaşam zorluklarının ve baskılı yönetimlerin yarattığı bir zorluk kültüründen çıkıyor. İnsanlar ülkelerinden kaçıyorlar, bu olay sıkça süregidiyor.
— Latin Amerika’da bir denge değişimi görüyoruz. Yedi yıl kadar önce, solcu yönetimler, çoğunluk olduklarını söylemiyorlardı ama, önemli bir sayıda olduklarını ya da bir sol-eğilim var olduğunu söylüyorlardı. Fakat o günden bu yana birkaç yıldır bu denge değişti. Örneğin, Brezilya’da, Jair Bolsonaro’yu[15] görüyoruz, Ekvador’da -çok şaşırtıcı olarak gelişen- Lenin Moreno[16] olayı… Bir yandan Kore ile birleşiyorum derken tutup sağ bir durum alıverdi. Neler oluyor Latin Amerika’ya?
Öncelikle Latin Amerika’nın ilerici ülkeleri yanlışlıklar yaptı. Üç önemli yanlışlık söyleyebilirim. Birincisi halkı politik okur-yazar yapmamak, halkın politik kültürünü değiştirmeyi denemediler bile. Ikincisi, hammadde dışsatımına çok güvendiler, rahata kaçtılar, oysa iç pazarın genişletilmesi için çok çalışmaları gerekirdi; üçüncüsüyse yolsuzluklara karşı yetersiz kaldılar ve yolsuzluk olaylarını iyice araştırıp yeterince titizlikle üstlerine ile gitmediler. Odebrecht[17], Küba dışında, tüm Amerika Anakarası’ndaki insanlarını yolsuzluğa sürükledi; bu durum Kübalıların yolsuz olmadıklarından değil, ama Odebrecht çaşıtları[18] herbir yönetimi gezlediler[19] ve Odebrecht Mariel limanının[20] inşaatını yaptı ama bir tek Kübalıyı bile baştan çıkaramadı. Bunu tanımalıyız, Kübalıların bu yüksek ırasını[21] bilmeliyiz.
İmdi, Ekvador işi bir yönetim hatası olayı değildir. Hem siyasal hem kişisel ihanettir sözkonusu olan. Lenin Moreno karaktersiz biri ve ben bunun kanıtıyım, şundan ki, adaylığı sırasında beni evine dâvet etti, orada fotoğrafçı bulunmayacağına ve haberlerde çıkmayacağına ilişkin söz verdi, çünkü yaptığım ziyâretin haber olması ile ilgilenmiyordum, bana söz verdi, ama ertesi gün kendimi bütün gazetelerin ön sayfasında buldum. Lenin Moreno’nun karaktersiz olduğu kanısındayım. Yazık ki Latin Amerika’da ondan daha iyi yöneticilere gereksinimimiz var.
Dünyada sağda bir saldırganlık da var. Bu durum seçimlere dijital ağların müdâhale etmesinden ileri geliyor. Biliyoruz ki, bu dijital ağları ABD manipüle etmektedir. Diyelim bir akıllı telefonun, bir bilgisayarın var; bu bilgisayarın gözüyle çevrende tüm olup bitenler görülebilir. Bu durum Oliver Stone’un[22] “Edward) Snowden” isimli filminde var. Bu film, şimdi Rusya’da bulunan şu yiğit oğlanca yapıldı. Bu nedenle benim için bu yeni araçların kullandığı hiçbirşey sürpriz değil. İnternet, sağa yardım etmekle görevlidir; ama hâlâ insanların internette çalışma yapmak için sığaları/güçleri yoktur. Üzülecek şey…!
— Venezuela ile Rusya’ya dönecek olursak, konumuz İnsan Hakları. Birçok güvenilir örgüt İnsan Hakları’nın zedelendiği durumları bize gösteriyor. Rusya’da homoseksüellerden ve homoseksüeller ile muhaliflerin infaz edilmesine yönlendiren yasalardan söz ediliyor. Bu gibi durumlarda müdahale edilmeli mi, edilmemeli mi?
Öncelikle İnsanlık tarihinde ABD’den daha çok İnsan Hakları’nı çiğneyen bir ülke yoktur. ABD, XVIII.inci yüzyılda “”marin”lerin[23] yaratılmasından bu yana İnsan Haklarını çiğnemiştir, Guantánamo’daki gizli/kaçak ve yasadışı hapishanede ve egemen bir ülkenin topraklarını işgâl altında tutarak orada kaçırılan terörist şüphelilerini kötüye kullanmak. Bu durumda Beyaz Saray’ın, dünyanın hiçbir yerinde, İnsan Hakları’ndan söz edebilecek hiçbir ahlâksal yanı yoktur.
Başka bir şey de, eğer Venezuela İnsan Hakları’na saygı duymasaydı ve Maduro, dedikleri gibi, bir diktatör olsaydı, bilir misiniz Juan Guaidó’ya[24] ne olurdu?
Homoseksüellere (LGBT) ilişkin önyargıları olan çok ülke var, Rusya da bu ülkelerden biri ve ben Rusya’yı bu yüzden suçlamıyorum. Bu durum hiçbir zaman benimsiyor değilim. Her kişi kendi cinsel yönelim özgürlüğüne iyedir. İnsan türünde cinsel türlülükler vardır. Bunu değiştiremeyiz.
İlerici yönetimler yoksul haklarına çok saygı gösterdiler. Brezilya örneğinde, halk Lula ve Dilma[25] yönetimleri dönemindekinden daha iyi bir durumu hiç yaşamadı. Yoksullar için birçok olanaklar yarattılar, konut verdiler, kültür verdiler, sağlık altyapısı kazandırdılar, okullar verdiler, sağlık düzenini iyileştirdiler. Lula ve Dilma yönetimi onbir bin (11.000) Kübalı hekim getirdi, şimdiyse Bolsonaro bu Brezilyalı öğeleri kovdu ve şimdi yoksulları sağıltmayı isteyen hekimleri yok ellerinde, çünkü hekimler ne yazık ki Tıp biliminı “kâr getiren bir mal” gibi görme zihniyetine iyedirler ve yoksul yerlere gitmek istemiyorlar, kentte kalıp başkalarının sağlığından para kazanmak istiyorlar.
İmdi, bu türden çok ilerlemeler oldu, öyle ki Lula hükümetten çıktığında oyları % 87 idi. Lula’nın partisinin iktidarda kalmasını önlemek için drastik[26] önlemler almak gerekti. Bunlardan birincisi Dilma’ya karşı bir hükümet darbesi yapmak oldu. Dilma hanımı yasal olmayan haksız yollarla görevinden ayırdılar. Bunu Anayasayı çiğneyerek yaptılar. Onun yerine Temer’i getirdiler. Ikinci edimleri ise Lula’yı hapse atmak oldu. Çünkü, eğer Lula adaylığını koysaydı, seçimi kazanırdı. Daha sonra Lula’yı siyaset dışına itmek gerekti, çünkü şu zalim, şiddet yanlısı ve İnsan Haklarına saygısı hiç olmayan egemen sınıf için o, büyük bir tehdit oluşturuyordu. Ayrıca sistemin adı, Kapitalizm idi. Yani, esâsen, bu kelimenin tanımı zaten İnsan Hakları’nın üzerindedir. Kapital, elbette, insandan daha değerlidir. İnsanlar para kazanır, yoksullar ise Cehenneme giderler…, aç kalırlar, erken ölürler ve bu durumun kapitalistler için hiç önemi yoktur.
— Öyleyse, sizin Kapitalizm dediğiniz sisteme karşı hangi sistemi benimseyebiliriz?
İnsanlık için Sosyalizm’den gayrı gelecek yoktur[27]. Diyebilirsiniz ki, Sosyalizm, Sovyetler Birliği’nde işlemedi… Evet, Katolik Kilisesi, Engizisyon hatâsını işlemekten sorumludur, ama bu nedenle hiçbir kimse katolik olmaktan vazgeçmiyor. Sosyalizm yalnızca yaşanan deneyimleri değil, toprağı ve insan emeğinin meyvelerini paylaşma projesidir. İnsanlık, kaynaklarını paylaşmadığı sürece, onurlu ve özgür insanlık için gelecek yoktur.
— Ama Sosyalizm bir amaçlar gökkuşağıdır. Merkezden daha uzak, daha aşırı bir Sosyalizm var…
Adalet ve özgürlüğün en yükseğine iye olan Sosyalizmi düşünüyorum, bu örnekten yola çıkarak Küba’nın yaptığı gibi bir Sosyalizm projesi kurabiliriz.
— Katolik Kilisesi konusuna’na geçersek. Oldukça korumacı iki Papa’dan geliyoruz, Juan Pablo II ile Benedicto XVI. Juan Pablo sizin Latin Amerika’daki en büyük temsilcilerinden biri olduğunuz Özgürlük Teolojisi’ne epeyce saldırdı. Şimdiyse, bir Latin Amerika ülkesinden gelen ve görünüşe göre farklı bir söylemi olan Papa Francisco[28] var elimizde. Siz onun bu muhafazakâr geleneği değiştirmek için harekete geçiyor olduğuna inanıyor musunuz?
Evet, kendisi bu yönde birçok önlemler alıyor. Zamana gereksinimi var, çünkü Katolik Kilisesi’nde 34 (otuzdört) yıl süren bir tutucu[29] Kilise Başkanlıkları dönemi yaşandı. Bugünkü Katolik Kilisesi ilerici bir başı olan tutucu bir gövdedir. Francisco Özgürlük Teolojisi’ne pek yakındır, o kesinlikle en fakirleri, Avrupa’daki sığınmacıları koruma ve paranın emperyalizmini ve Pazar tapınmacılığını açıkça kınayan en önemli bir liderdir. Tek bir ‘Laudato si’[30] bağlamında Kilise Genelgesi[31] yapmıştır Laudato si’ (bu Papa Francisco’nun ikinci Kilise Genellemesi, ‘iman’ üzerine ilk ‘Lumen fidei’sidir[32]), bunu Katolik olmayan ve hattâ inançlı olmayan insanlar Ekoloji tarihinin önemli bir belgesi olarak algılamışlardır, çünkü tüm çevresel belgelerde gezegenin eksikliklerinden söz edilmektedir, oysa Francisco gerçek nedenleri gösteren tek kişidir, bu ise çok önemlidir.
— Francisco’nun Kilisesi içinde konumlarına aykırı kümeler var, örneğin Opus Dei bunlardan biriydi ve Kilise kendi toplumsal temelini çokça yitirmiş bir kiliseydi…
Halk tabanını yitirmesinin nedeni Kilisede görüş ve düşünce demokrasisi olması değildi, bu yönüyle Kilise çok sağlıklıdır. Öylesine demokratik ki, bir değil dört tane İncil var, İsa’nın dört farklı vizyonu var.[33] Sorun burada değil, başka yerde; sorun Kilise Yasası’nda.[34] İncil muştusunun bir kültüne giriyorsun, ki o kült çok canlı, çok neşeli bir varlıktır; insanlar saatler boyu orada bulunmakla kendilerini iyi duyumsarlar. Bir katolik âyinine[35] giriyorsun ki can sıkıcı. Çünkü Kilisenin Cemaati bütün süreyi Papaza bakarak geçirmek zorunda ve kendilerinin hiçbir katkısı yok. Hattâ âyinin sonunda kapıda durup gelenleri tek tek uğurlamak, ailesini – hasta olan annesini – çocuklarını sormak nezâketini bile göstermezler, şöyle özellikli bir Kilise yaratmayı, âyinden sonra bir yemek – bir meyva suyu – bir çörek sunmayı düşünmezler.
Papa Francisco’nun gösterdiği bu Kilise Yasacılığı sürdükçe, Kilisenin cemaati de her sefer daha azalmaktaydı, çünkü insanlar bu katı ve soğuk tutuma dayanamazlar. Bugün olup biten ise şu ki, Orta Sınıf ve Yüksek Sınıf insanlar Katolik Kilisesine geliyorlar, ama öte yandan senin şöferin, senin aşçın, evine gelen temizlikçi kadın ise Evanjelik Kilise’ye gidiyorlar, çünkü orada yoksullar kendini daha iyi duyumsuyor. Bunu değiştirmek gerek.
— (Demek ki) Kilise halkla bağını yitirmiş, ama siz herhalde çocuk tâcizciliği vakalarının da etkisiz olduğuna inanmıyor olmalısınız…
Evet, bu da başka bir konu… Kilise Papazların zorunlu olarak bekâr kalmaları inâdına… son vermeli. İsa’nın aklında mecbûrî bekârlık diye bir şey yoktu. Şimdi sorarsanız bana, delilin var mı diye, derim ki, bunun kanıtı San Marcos İncili’nin ilk bölümündedir. Orada İsa’nın, Aziz Peter’in kaynanasını iyileştirdiği anlatılır. Eh… eğer Aziz Peter’in kayınvalidesi varsa burdan çıkacak sonuç Aziz Peter’in bir karısı olduğu değil midir? Yine bakın ki, Peter İsa’yı reddetti, evliydi karısı vardı, ama yine de İsa onu havariler kümesinin şefi olarak işâret etti. Demek ki, İsa’nın evli papaz ya da piskoposlara karşı bir tutumu yoktu, bu sorun Kilisede İsa’dan sonra başlayan “maço”[36] geleneğinin böyle bir etkeni dayatmış olmasıdır. Kimi insanların bekâr kalma eğilimi olabileceğini kabûl ediyorum, o içinden gelen bu çağrıya yönelebilir, ama durum Protestan Kiliselerindeki gibi olmalı, yâni ‘Çobanların’[37] evlenip evlenmemekte serbest olmalarıdır.
Kalıtım sorunları var diyorlar. Hayır, sorun morun yok, eğer Protestan kilisesinde miras sorunu yoksa, Katolik Kilisesi’nde neden olsun! Kilise varlıklarının ailelere aktarılmasını önleyen önlemler alınmıştır yalnızca.
— Yâni rahiplere maaş mı bağlansın… sizce?
Kesinlikle…!
— Katolik Kilisesi’ni, çünkü özellikle de Papa Fransisko’yu, pederasti olgularını yargıya göndermede yavaşlıktan dolayı, çok fazla eleştirdiler, çünkü suç işleyen bir kişi birçok kez korundu görünüyor. Burada ikonlaşmış[38] iki vaka var elimizde, bunlardan biri Józef Wesołowski adlı bir Papalık Elçisi[39]; ve o hiçbir yargı işlemi görmeden çekip Dominik Cumhuriyeti’ne gitti.
Kilisenin buna izin vermiş olması çok yazık. Kilise bile bile o adamın kaçmasına izin verdiyse, bu çok ciddi bir durumdur. Bu bir suç! Bir insana, hele, daha kötüsü, bir çocuğa tecavüz etme suçu örnek bir yaptırımı gerektirir.
— Son olarak, kaygılarınızdan biri olduğunu bildiğim eğitim konusuna değinmek istiyorum. Latin Amerika’da gözlemlediğiniz eğitim durumu sizce nasıl?
Latin Amerika’daki en kötü eğitim Brezilya’da. Bir çocuk burada okumayı öğrenirken ne kadar süre okulda kalır? Kaç saat?
— Kendi oğlumun durumunu söyleyeyim. Sabah 8: 00-12: 30 saatleri arasında okuldadır.
Dört buçuk saat. Brezilya’da bu süre en fazla dört saattir. Eğer teneffüs ve atıştırma (öğlen yemeği) zamanını da çıkarırsanız… Bu utanç verici bir durum.
Başka bir sorun da şu ki, devlet, eğitime gittikçe daha az özen gösteriyor ve eğitim gide gide bir ticaret meta’ı[40] durumuna dönüyor. Çok pahalı ücret ödeyemeyen iyi bir okul eğitimi göremiyor.
Ben tüm ilkokul öncesi ve ilkokul eğitimlerinin kamusal olması ve parasız olması gerektiğini savunuyorum. Tüm ülkelerimizde bütün politikacıların çocuklarını kamu ilkokullarına yazdırmalarını zorunlu kılan bir yasa olmalı. Onlara, bu durumda her şeyin nasıl olduğunu daha iyi görüsün denmeli. Bunun yasal zorunluk olmalı..! Onlara denmeli ki: “Sen kamusal bir görev için seçildin, öyleyse çocuklarının da kamu okuluna gitmeleri gerekir”, böyle denmeli.
Ve bir de Paulo Freire’yi[41] kurtarmalı, o bize, özgürlük için, nitelikli eğitim yolunu öğreten eğitimcilerden biridir.
(Diario Libre[42] dergisinden alınmıştır)
Çeviren: A.Cengiz Büker
[1] Frei Betto: Carlos Alberto Libânio Christo ya da kısa adıyla Frei Betto, yazar – siyasi aktivist – kurtuluş teologu ve Jacoben rahibi kimliği ile tanınıyor. 25 Ağustos 1944 tarihinde Brezilya’nın Belo Horizonte kentinde doğdu. Gazetecilik eğitimi aldığı yıllarda -20’li yaşlarındaydı- Dominiken Kilisesi’ne katıldı. Ayrıca antropoloji, felsefe ve teoloji eğitimi gördü. 1970’lerde askeri diktatörlük tarafından Brezilya dışına insan kaçırdığı gerekçesiyle dört yıl hapis cezasına çarptırıldı. Hapisten çıktıktan sonra Brezilya’daki açlık sorunuyla mücadele etmek amacıyla siyasetle ilgilenmeyi sürdürdü. 2003 ve 2004 yılında Sıfır Açlık Programı Başkanı ve Toplumsal Hareketlilik koordinatörlüğünde Özel Danışman olarak görev yaptı. Bir kurtuluş teologu olarak, Marksizm ve Hıristiyanlık öğretisini buluşturmayı önüne koyan Frei Beto, başta Fidel Castro olmak üzere sosyalist ülke liderleriyle iyi ilişkilerin geliştirilmesine öncülük etti. Barış, sosyal adalet, Latin Amerika ve Karayipler’de insan hakları evrensel kültürünün yerleşmesine olağanüstü katkıları nedeniyle 2013 yılında UNESCO tarafından José Martí Ödülü’ne değer görüldü. 2007 yılından bu yana São Paulo Adalet ve Barış Komisyonu İstişare Konseyi üyesidir. Frei Betto, siyasi ve felsefi çalışmalarının yanı sıra, edebiyatla da ilgilenmiştir. 1982 yılında Batismo de Sangue romanıyla Brezilya’nın önemli edebiyat ödülü Jabuti’yi kazandı. Kitap 2007 yılında Brezilyalı yönetmen Helvécio Ratton tarafından sinemaya uyarlandı. Yine 1982 yılında Fidel y la Religión (Fidel ve Din, Çev. Özgül Erman, Ayrıntı Yayınları, 2016) adlı çalışması Juca Pato ödülüne değer bulundu. A noite em que Jesus nasceu (İsa’nın Doğduğu Gece) romanı São Paulo Sanat Eleştirmenleri Derneği tarafından verilen En İyi Çocuk ve Gençlik Çalışmaları (1998) ödülünü kazandı. 2011 yılında, Brezilya Oteli romanı ile Jabuti Ödülü’nün, 2012 yılında, Minas do Ouro romanı ile Portekiz Telecom Ödülü’nün finalistleri arasında yer aldı. Brezilya Oteli, yayımlanmış 60 kitabı bulunan, kitapları 23 dile çevrilen Frei Betto’nun ilk cinayet romanıdır
[2] (İspanyolcası): ‘No hay futuro para la humanidad fuera del socialismo!’
[3] Özgürlüğün Tanrıbilimi: (İspanyolcası) Teología de la Liberación
[4] Santo Domingo: Santo Domingo Dominik Cumhuriyetinin başkenti ve en büyük şehridir. 1496 yılında Ozama Nehrinin doğu kıyısında kurulmuş daha sonra nehrin batı tarafına kaydırılmıştır. Yeni Dünyadaki ilk İspanyol sömürgesi ve İspanyollarca ilk üniversitenin, ilk katedralin, ilk Kale ve ilk manastırın kurulduğu yerdir.
[5] Domuniken tarikati (Domunicanismo): Vatikan’ın iç siyasetinde ve çekişmesinde etkili olan dört dinsel akımdan biridir. Aziz Dominik tarafından kurulmuş ve Papa III. Honorius tarafından 22 Aralık 1216’da onaylanmış bir katolik tarikatıdır. Bunlar için önemli olan, kurum olarak kilise’nin sürekliliğinin korunması ve her koşulda savunulmasıdır. Ortaçağın Engizisyon Mahkemeleri’ni kurmuş ve yönetmişlerdir. (bakınız: “Gülün Adı”, Umberto Eco)
[6] Dominik Cumhuriyeti (İspanyolca República Dominicana): Karayiplerdeki Hispanyola adasında yer alan bir ülkedir.
[7] Maduro: Nicolás Maduro Moros (1962 doğumlu – ) Venezuela politika insanı, 2013’ten bu yana, birçok kez seçim kazandı. Halen Venezuela’nın seçilmiş başkanıdır.
[8] Chavez (Çaves okunur): Hugo Rafael Chávez Frías, (1954 – 2013): Venezuelalı politika insanı. 1999-2013 yılları arasında başkanlık yaptı. Kendini ‘Bolivar’cı Devrim’in, bir başka deyişle, Güney Amerikalı bağımsızlık kahramanı ve beş Güney Amerika devletinin kurucusu olan Simón Bolívar’ın adıyla yürütülen bağımsızlık,
cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik, milliyetçilik, laiklik.. ereklerine yönelik bir sosyalist programın önderi olarak tanımlar.
[9] yeryağ: taşyağı / petrol
[10] meta’: satılacak mal, kârlı nesne, rant nesnesi
[11] Bahía de Santos: Azizler Koyu
[12] bunalım: kriz; açıkçası ABD’liler emperyalist saldırıya “kriz” adını veriyorlar
[13] Putin: Vladimir Vladimiroviç Putin 7 Ekim 1952 yılı Leningrad, SSCB doğumlu Rus siyasetçi ve 2012 yılından bu yana Rusya devlet başkanı.
[14] Beyaz Saray: ABD başkanlarının süresi sınırlı görevleri içinde oturduğu ev, dilimizde yanlış bir çeviri ile “saray” denmektedir. (İngilizce) White House
[15] Jair Bolsonaro: Brezilya’da seçimlerin ilk turunu aşırı sağcı aday Jair Bolsonaro önde bitirdi. Trump hayranı olduğunu ifade eden Bolsonaro, radikal sağcı fikirleri ile tanınan bir politikacıdır. 21 Mart 1955’te Gilcerio,
Sao Paulo’da doğdu. Köken olarak İtalyan ve Alman olan Bolsonaro’nun büyükbabası Alman’dı ve Adolf Hitler’in askeriydi.
[16] Lenin Moreno: Lenín Boltaire Moreno Garcés : 2017 Mayıs’ından bu yana Ekvador Cumhuriyeti Başkanıdır, 1953 doğumlu ekvadorlu sol görüşlü politikacı; 2007-2013 yılları arasında devlet başkanı Rafael Correa‘nın başkan yardımcılığını yapmıştır.
[17] Santo Domingo: Dominik Cumhuriyeti’nde, bir yargıç, Cuma günü eski bir Senato başkanına, eski bir kamu hizmetleri başkanına ve dör
t başka kişiye, Brezilya İnşaat devi olan Odebrecht şirketini içine alan bir rüşvet skandalı dâvâsı nedeniyle, 21 Haziran 2019 günü yargı önüne çıkma buyruğunu vermiştir (AP).
[17] çaşıt: câsus, muhbir
[19] gezlediler: hedeflediler, uygulamayı denediler
[20] Mariel Limanı: “scarface (yaralıyüz)” filminin başında adından sıkça sözedilen liman. Fidel Castro bu limanı Küba’lıların Amerika’daki akrabalarının yanına gidebilmeleri için yaptırdığını söylemiş ve bu limandan 125.000 Küba’lı mülteci Amerika’ya göç etmiştir. Castro’nun asıl amacı bu yolla kendi ülkesindeki devrim karşıtı siyasi suçluları ülkesinden sürmekti. Florida’ya 25.000 siyasi mahkumun gittiği tahmin edilmektedir
[21] ıra: karakter
[22] Oliver Stone: William Oliver Stone, 1946 doğumlu Akademi Ödüllü Amerikalı film yönetmeni ve senaryo yazarı.
[23] marines: The United States Marine Corps (USMC), the United States Marines ya da U.S. Marines olarak da söylenir, ABD Silâhlı Kuvvetleri’nin bir dalıdır…
[24] Juan Guaidó: Arreaza, “Bu adamı Venezüella’da kimse tanımıyor, insanlar sokaklarda birbirine soruyor, ‘Kim bu Juan Guaidó’ diye. Kimse tarafından … istenmeden ve çağrılmadan kendi kendini atayan bir sapık.
[25] Lula ve Dilma: Dilma Vana Rousseff Bulgar asıllı ekonomist, siyasetçi ve Brezilya’nın ilk kadın Cumhurbaşkanı. Bir önceki Cumhurbaşkanı Luiz Inacio Lula da Silva tarafından yeni Cumhurbaşkanı olarak aday gösterilmişti. Rousseff Lula’nın 2010 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Lula da Silva’nın belirlenmiş halefi olarak seçimleri kazandı. Dilma Rousseff 1993-1994 yılları arasında Enerji ve İletişimden Sorumlu Devlet Bakanı oldu. Daha sonra FEE’ye döndü. 2002 yılında cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Lula da Silva’nın seçim zaferinden sonra Federal Hükümet’in Enerji bakanlığına atandı. Haziran 2005 yılında Bakanlar Kurulu Başkanı Ofisine katıldı. Mart 2010 yılında Bakanlar Kurulu Başkanı Ofisi tarafından Cumhurbaşkanlığına aday gösterildi. 31 Ekim’de oyların yaklaşık yüzde 56’sını alarak seçimi kazandı ve böylece 1 Ocak 2011’de ülkenin ilk kadın Cumhurbaşkanı olarak görevine başladı. Her iki yiğit kişi, halkçı eylemlerinden dolayı, darbelere uğratilarak, iftiralarla zorlanmaktadırlar
[26] drastic: çok sert ve kökten
[27] “İnsanlık için Sosyalizm dışında gelecek umusu yoktur” anlamında.
[28] Papa Fransisko: Katolik Hristiyan dünyasının 266. Lideri… Babası José Mario Francisco Bergoglio, İtalya’nın Piyemonte bölgesindeki Asti yakınlarındaki Portacomaro’dan Arjantin’e göç etmiş, orada 12. Aralık 1935’te Buenos Aires doğumlu ve İtalyan kökenli olan Regina Maria Sivori ile evlenmiş. Jorge Mario Bergoglio’nun Alberto Horacio, Oscar Adrian, Marta Regina ve Maria Elena adında dört kardeşi var. Babası, Arjantin Demiryolları’nda iş bulmuştu. Kendisinin hâlâ Portacomaro’nun lehçesine hâkim olduğu söylenmektedir. Franciscus’un Arjantin’in resmî dili İspanyolcanın ve ana dili İtalyancanın yanında hatasız Almanca konuşur. İngilizceye, Fransızca ve muhtemelen Portekizceye hâkimdir. Üniversite tahsili sırasında bunların yanında Latince ve Eski Yunanca öğrenmiştir.
[29] tutucu: gerici, muhafazakâr
[30] Laudato si (Latince Kilise terimi): Tanrısal Övgu
[31] Kilise Genelgesi: encíclica (Latince Kilise terimi)
[32] Lumen fidei: (Latince Kilise terimi): Îmân ışığı
[33] dört İncil (Yeni Ahit): Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından kaleme alınmış olan ve İsa’yı ve İsa’nın getirdiği öğretiyi anlatan dört İncil, Yeni Ahit’i (Ahd-i Cedid’i / Yeni Antlaşma’yı) oluşturur.
[34] Kilise Yasası: (İspanyolca) clericalismo
[35] âyin: (İspanyolca) misa
[36] maço: 1. iriyarı, sert erkek, 2. zengin olmakla birlikte görgüsüz ve kaba saba erkek… Bu sözcük İspanyolcadan dünya dillerine ve Amerikanca’ya geçmiş, Amarikanca’dan da, son yıllarda, Türkçe kullanıma alınmıştır.
[37] Çoban: Pastor, İsa’nın koyunlarını güdenler anlamında bir Kilise deyimidir.
[38] ikonlaşmış: sözcüğün aslı Bizans resim sanatında görülen ikona sözcüğüdür, son yıllarda Amerikanca’dan ve bilgisayar dilinden Türkçe’mize giren tilciklerdendir…
[39] Papalık Elçisi: (İspanyolca Kilise Terimi) Nuncio
[40] Şiddetli kapitalizme dayanan aynı eğilim ülkemizde de gözlemlenmektedir (Ç.N.).
[41] Paulo Freire: Paulo Reglus Neves Freire (Recife, Pernambuco, 19 de septiembre de 1921-São Paulo, 2 de mayo de 1997) fue un educador y experto en temas de educación, de origen brasileño. Uno de los más influyentes teóricos de la educación del siglo XX.
[42] Diario Libre: Diario Libre is one of the leading newspapers in the Dominican Republic. Overview[edit]. Diario Libre is a free daily Spanish-language Dominican newspaper, ..
Diario Libre forma parte de la prensa de distribución gratuita en República Dominicana. Fue el primer periódico puesto a circular bajo esta modalidad.
Yorum Kapalı.