Çağın Özbilgi’den Şiirler
Geçerken bozguna uğrayan gece
Kaldırım taşları, geçerken bozguna uğramış gece
insanlar kuytularda, düdük sesli bir adamın-
vitrininde şaraba bulanmış kuğular
soyunmuş lafazanlığa -ilkel klandan bir barbar
trafik ışıklarında mendil satan çocuklar -ki
tufanı gelgitlerimin, içimde kristal keskinliği
ağzımdaki vapur rayından çıkmış -kitaplar azizim
kitaplar asmışım umudun dallarına -ciltsiz ve ayraçsız.
Canına okuduğum bir şiiri gezdiriyorum-
kumdan kalelerinde kralların, soytarılar iktidar
çelişkiler yumak yumak, bir çingenenin kıyılarıma çizerek-
baktığı remil yasta, posta arabaları atlı ve faytonlarla taşınıyor su-
bir oluktan bir oluğa, çocukluklar akıyor-
dünya denilen yalana -insanlar tümden konuk oyuncu.
Ayinlere de katıldım, şarap ve tuz ve ekmek
yağdı annemin dizlerine saçlarım, tütsüler yaktım kekeleyerek
ve maskeler eskittim sayenizde aynalarda
oysa ellerim düzdü ve kısaydı pantolonum -üşürdü
en çok ayaklarım -düştüğümde yorgan kağıtlara
çisil çisil, keşiş/leme eserdi babamın sözleri -tokat gibi
bağrımda kanayan yara, rüzgar içi geçmiş bir akordeon
açar/kapar kanatlarını -yıldızların en parlağına.
Kaldırın taşları, geçerken bozguna uğramış gece.
Isırgan imgelem
Yalnızlık kanat yoksunlarının uzay boşluğu
yağmur derin bir kuyunun sarkıtı -hüzne
çalar senfoniler, kulak yırtar tarih küpesi
ve üzgün bir güverteden simit atar insanlarına-
martılar, denizler içimizin üvey çocuğu
üzerinde yaşadığımız yarım ada sancılı -doğurgan
gözlerindeki rimeller ırmak olur, kolları kendisine taş atar
sağrısına omuz verir yabani bir geyiğin -hızı
ışık hızından fazladır, kepeneğinin gözeneklerinde-
ölü bir hayvanla, yalnız bir çoban -kaval çalar inceden
sızlatır, köpürür dudaklarında, aç iştahına gem vurur-
atları, kırpar beti/benzi atmış bir gençliği 68 yerinden-
gün ağarırken -dönence.
Isırgan imgelem, aklımızın bağ bozumu-
püsküllü bir dem, yırtılmış bir sancı, sarkaç
yol kesen yankesicileri tepeler hırsı
yol yorgunu küpeştede bin bir çeşit gizle-
hayat bağışlayıcı yok/sulh tanrılar -gezgin
kamuflaj, doğum sancıları ders-yüz ve acının şafağı -karanlıkta
aydır dede, güneştir Mısır, biraz da korkudur her şey
herkes korkunçtur kendi aynasında, bir şeyler ters gider ve yüzeye vurur-
don yapar, kar kürer dine dair endişeleri
işçi tulumları harpten, pervaneler çarktan habersiz döner
dize kadar uçurum bencillik, doğru değil, gerçek değil
hep bir iz, hep bir engel -okudukça
çıkartırsın beynindeki akrebin iğnesini -savrulur bilincinden
sıyrılarak, birikiminden bir ses, bir insan, bir insan hayal/et
-ısırgan imgelem.
Kuytu gedik
İçimdeki kovan sızdı -bal aynası
katrana bulanmış -kirden ellerini ovuşturuyor
yazı tahtası siperde -aydınlık
karanlığın sofrasında ve baskın
yordum sözcüklerin dirseklerini
göz çukurları mor mor yüzlerinin deltasında
oval kaşları mağara ağzı -eski/yeni alüvyonlarla
toprak taşıyor -geçmişten geleceğe.
Kuytu gedik, yüreğimi şişiren kas pompası
kuştan bir süvari, iri kıyım -takat
noktalarım, virgüllerim ve şiirlerim
kan kusan volkanında çekmecelerin -bir resim
tıpkı bir melek tasviri, asırlar önce yazılmış bir yüzün -tefsiri
bilinmeyen bir ülke, bilinmeyen bir deniz, bilinmeyen bir alfabe
kağıtları ağlatan esrarın madalyonu-
uzak köşe’m, deprem sığınağı’m -kuytu gedik.
Yaralar açıldıkça gül basıyorum ağrısına -göğsümün
döner kapılarında rastlaşıyoruz -ona benzeyen
birçok insanla, burun burunalığımız boşuna-
dünya kimine göre büyük, kimine göre küçük gelmiştir -ezelden
bir başka dünyayı yaşatıyor bana -kalburüstü bir dünyadansa
mütevazi sonat -kuytu gedik.
Nocturne
Geç kalma -erken gel
sırça köşk bubi tuzağı -engellenir
ellerim, yol bulamaz ellerine varmak için
gecikir madrabaz gece kuşları -ertelenir
yüreğimdeki evde sabah kahvaltıları.
Yüzün en sevdiğim define haritası-
bana sorarsan gözlerin en büyük hazinedir
büyüteç gözlerin, yürüteç gözlerin aydırır beni-
eklemlerimde ekinokslar belirir:
gece ve gündüz eşittir -bana dokunduğun her yerde
kadın ve erkek eşittir -aşka konduğun her yerde.
Geç kalma -erken gel
erguvanlar eğilir yollarına seni görünce
burnumda tüter kokun, hissime yakınlaştıkça -sen
nocturne kadın:
gecemin ve gündüzümün eşitliği(!)
kadının ve erkeğin eşitliği!
İsmini, hep daha önce söylerim ismimden.
Sil cereyanlarının pasını -ey insan!
Porselen dişleri gökyüzünde parlıyor ayın
ikiz, dilde sevi, gözde tüten sevgili -halkın
uzuvlarında yolculuk biletleri -trenler, vagonlar
bir de yırtılan kalbini yamayan kabin görevlisi -zaman
yazdı, gazeteler de yazdı gördüklerini
sevdiğim her şeyi eskitti dünya denilen şehir.
Beatrice, bekleme salonunda yorgun -antik taylar
verandasında sislerin, aşka büyüyor dertten bir şair
kalemi bitlenmiş, kaşınıyor Spil Dağı -lavantalar açan
teninde yetim çocukların gülüşü -başı okşanmamış
yabani güller, gülücükler sırt sıvazlayan cengaver
susan, susturan hepten yenik -muazzam bir düşle
diyetsiz davranmak lazım -aşka.
Seviyorum ruhların kazan kaldıranlarını
bir şeyler değişecekse -isyana meyletmeli
kol düğmeleri insanının -ne çok şey anlatır
sokakların en yaşlıları -tecrübedir meydanlar
ve damından gök akar denizin -aynasında tarar saçlarını
deniz kızları.
Güneş yüzünde yükseliyor insanlarımın
ay ve güneş ikiz, közde tüten sevgili -halkın
ufku geniş değil -malesef
kır zincirlerini, damıt içindeki neşesini onurunun -ey insan(!)
sil cereyanlarının pasını ve ortada bırak yalanı, dolanı-
gelecek senin selindir.
Çağın Özbilgi Kimdir?
1991’de İstanbul/Üsküdar’da doğdu. Balıkesir Üniversitesi Bandırma İİBF Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünü bitirdi. Ayrıca, İstanbul Üniversitesi AUZEF Tarih Bölümü ve Anadolu Üniversitesi AÖF Adalet Bölümü son sınıf öğrencisidir.
Arkadaşlarımla birlikte, Kocaeli/İzmit merkezli Kirpi Dergisi’ni çıkardı.
Şiirleri; Kirpi dergisi (2012-2013), Kasabadan Esinti dergisi (2017), Kıyı Edebiyat dergisi (2017), Lirik dergi (2017), Başka Peron edebiyat dergisi (2017), Lacivert Öykü ve Şiir dergisi (2017) ve yerel basında (2016) yayımlandı.
Ailesiyle birlikte, Kocaeli/Gebze’de yaşıyor.
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.