GÜNÜMÜZ KARMAŞASI
A.CELAL BİNZET
Bir yıldan beri yaşam ritmimiz değişti. Salgın ortamının yarattığı çok boyutlu kriz yalnız bizi değil tüm dünyayı kuşattı. Bireysel yaşam biçimleri yanında ekonomik, toplumsal ve kültürel anlamda yaşananlara bakılırsa bu karmaşadan çıkış şimdilik zor görünüyor. Gelişmiş denilen ülkeler de karşılaştı aynı sorunla. Ancak onlardaki toplumsal mekanizmanın yerine oturmuşluğu sistemi daha az zararla rotaya soktu denebilir. Bizde yaşananlar ise her gün karşılaşılan aksamalarla sürüp gidiyor. Galiba birileri bu arada toplum üzerindeki baskıyı salgın bahanesiyle giderek artırmakta. Daha doğrusu ikiye yarılmış bir toplum yapımız oldu.
İleride bir gün bu yaşananların sanata nasıl yansıyacağını merak etmez mi insan! Örneğin 14. yüzyılın İtalya’sında yaşanan kara ölüm veba salgınını Boccacio’nun “Decameron”u aracılığıyla unutmuyoruz. Gerçi orada salgın geri plana itilmiştir. Bu konu başka bir yazıda ayrıntılı olarak ele alındığı için burada yalnızca anımsatmakla yetineceğiz. Salgından kaçan 10 gencin kendilerini koruma amacıyla bir şatoya kapatmaları temasında geçer öykü. Decameron da 10 gün demek zaten. Neden bu süre? Çünkü veba mikrobunun kuluçka süresi 10 gün de onun için. Artık öğrendik, bizdekinin kuluçka süresi de 14 gün. Bekleyip bakalım değinilen süre üzerine neler çıkacak!
Hiç kuşku yok toplumun tüm kesimleri zarar gördü. Bizim de önceliği sanata ayırmamız son derece doğal. Geçtiğimiz yıldan beri galerilerin kapalı oluşunun yarattığı olumsuzluklar çok cepheli. Birer işletme olarak değinilen yerlerin içine düştüğü durum ortada. Sanatçıların yaşadığı sorunlar ayrı bir konu. Elbette karamsar havanın baskısı altında yaratma ediminin pek verimli olacağı düşünülemez. Bir kısım politik parti kongreleri ile cuma tapınmalarına dokunmayan virüsün sergi açılışlarında ortaya çıkması bilim insanlarının üzerinde önemle duracağı bir araştırma konusu olmalı. Durum böyle olunca her tür sanatsal etkinlik de sanal ortama taşındı. Sergiler, sanat üzerine konuşmalar ve benzeri eylemlere internet üzerinden erişim sağlanabiliyor artık. Güzel olmasına güzel ama sanatın yüz yüze sıcaklığından oldukça uzak bir durum. Birlikte olmanın yarattığı sinerji nasıl görmezden gelinebilir? Yapıtları görerek, karşılıklı konuşarak ortaya atılan yorumların yayacağı olumlu havanın etkisi yadsınamaz. İlk anda bir kolaylıkmış gibi görünen masa başındaki erişim asla bir serginin tüm canlılığıyla algılanmasını sağlayamaz sanırım. Bizdeki okuma oranının düşüklüğü de göz önüne alınırsa kendi kendine yapılacak yorumların bir yere varmasını beklemek saflık olur.
Tartışma ortamının her sanatçıda yeni ufuklara yol açması kaçınılmaz. Çünkü sanatta (plastik sanatlar) görme eğitiminin rolü tartışılmaz bir gerçekliktir. Zaten kısıtlı sanat ortamlarının bir de salgın nedeniyle iyice daraltılmasının yarattığı olumsuz havanın toplumdaki yansımaları aynı ölçüde karşılık buluyor. Nereden anlıyoruz bunu?
Yine internet ortamına düşen kimi ucubelerden. Yurdun birçok yerinde değişik kurumlarca yaptırılan heykellerin heykel bile sayılamayacak denli gariplikleri karşısında söylenecek başka şey kalmıyor. Bu nedenle toplumsal eğitimde sanata ayrılan payın önemi bir kez daha vurgulanmalı.
Hep söyleneni bir kez daha not etmekte yarar var.
Sanat eğitiminin amacı toplumdaki herkesi sanatçı yapmayı hedeflemez. Bu, dünyanın her yerinde geçerli bir kuraldır. Asıl amaç onun aracılığıyla herkesin düşünce alanını genişletmekten başka bir şey değil. Böylelikle insanlar kendilerine başkalarınca dayatılan tek çıkışlı şablonlardan kurtarılmış olurlar. Oysa geri kalmışlıktan kurtulmanın tek yolu sanat eğitiminden başkası değil.
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.