HALK KÜLTÜRÜ, YARATICILIK VE OĞUZ TANSEL
METİN TURAN
Türkiye’de sanat edebiyat insanlarının portreleriyle ilgili çalışma yaparken, onların kişisel hayatlarını şekillendiren toplumsal ortamı, dolayısıyla da tarihsel dilimi de göz önünde bulundurmak gereği duyarım.
Oğuz Tansel adı bu bakımdan oldukça belirleyicidir. Zira, böylesi kişiliklerin ürünlerine yaklaşırken, Türk edebiyat tarihi ile ilgili olduğu kadar, eğitim ve sanat tarihiyle ve ona keza siyaset tarihiyle ilgili olaylarda da bir dolu bağıntıyı aramak gereği ortaya çıkar. Çünkü, dönüp şöyle bir yarım yüzyıl öncesinin, hatta biraz daha ötesinin anılarına ve bu anılara bağlı olaylara baktığımızda bunu daha belirgin görme şansımız olur. Örneğin ünlü Türkolog, Şeyh Bedreddin, Mevlana, Nâzım Hikmet adları akla geldiğinde, hatta ve hatta çağdaş Türk edebiyatı denildiğinde, özellikle eski Sovyetler Birliği’nde, hemen anımsayıverdiğimiz Radi Fiş bunlardan biridir. Zira, Radi Fiş’in Metin Eloğlu, dolayısıyla da çağdaş Türk şiiri üzerine önemli bulduğum bir değerlendirmesinin girişi, hiç de tesadüf sayılmamalı; Oğuz Tansel’in duvarını anlamlandıran bir Metin Eloğlu deseninden hareketle yapar. Sonra, çağdaş Türk edebiyatının olduğu denli, Türkiye öğretmen hareketinin de önemli mimarlarından Fakir Baykurt’un Konya yıllarının ve tartışmasız öğretmen örgütçülüğü içerisindeki yeriyle Tansel arasındaki bağıntı hiçbir zaman yabana atılamaz. Bütün bunlar, bir tesadüf değil; tersine kendisine tarihsel bir görev biçmiş, bunun gereklerini yerine getirmek kaygı ve gayretindeki insanın yakın çevresiyle olsun, ülke düzeyine ve oradan uluslararası ilişkilere yansıyan etkisiyle uzak çevresi arasındaki rolünü işaretler. Doğaldır ki bunları görmeden, bunları göz önünde bulundurmadan sanatçıyı yalınkat bir şiir üzerinden, yahut bir masal üzerinden dahası bütün bir ürettikleri üzerinden okumak, değerlendirmek pek de yeterli olmamaktadır. Esasında, o dönemin anılarına gittiğimizde, Anadolu bozkırı Konya’da sanatsal bir vaha yaratma çabasının en önemli mimarlarından Oğuz Tansel’i görürüz.
Başka başka açılardan kimi avantajları sayılsa da, her şeye rağmen Konya gibi taşra ikliminin tüm koşullarının yaşandığı bir bölgede, toplantılar düzenlemek, sergiler açmak, sanat insanlarını bir araya getirmek, meslek örgütlenmesinin öncüsü olmak, üstelik ülkeye egemen siyasi bağnazlığın türlü hile hurdasıyla da cebelleşmek öyle kolay kolay üstesinden gelinebilecek zorluklardan değildir. Bu bakımdan, Tansel ve arkadaşlarını akla getirirken, o dönemin ülke koşullarını genel hatlarıyla da olsa göz önüne getirmekte yarar vardır.
*
1900’lerin başında dünyaya gelen edebiyatçılarımızın portrelerine bakıldığında, onların tek bir kimlikle anılamayacakları görülür. Oğuz Tansel de bunlardan biridir. O bir yanıyla şair, bir yanıyla öğretmen, bir yanıyla masal babası, bir yanıyla ciddi bir folklorcudur. Bütün bu eylemlerinin düzlemini de içerisine doğdukları toplumsal-siyasal gerçekliği özümsemeleri oluşturmaktadır. Dolayısıyla, bu doğru özümseme onlarda bir kültürel kişilik oluşturur.
Kültürel kişilik, Erasmus’un “İnsan, insan olarak doğmaz, oluşturulur.” vurgulamasındaki bilincin işaretidir.
Oğuz Tansel’in folklorculuğuna eğilirken, O’nun bu alandaki uğraşılarını iki ana başlık altında toplamak gerekliliği belirir. Birincisi bir derlemeci olarak; ikincisi de yaratıcı yazar olarak çağdaş Türk yazınına, özellikle çocuk yazınına kazandırdığı yapıtlarıdır.
Bu anlamda, Tansel’in özellikle Amasya yöresinden derlemiş olduğu masalların ve Orta Anadolu bölgesi ekseninde inanç ve inanmalarla ilgili derlemeleri önemli bir toplam oluşturur. Onun Pertev Naili Boratav yönlendirmesiyle giriştiği folklor çalışmaları, hem halk kültürü dağarcığımıza ciddi bir birikim sağlamış hem de çağdaş Türk çocuk edebiyatına önemli yapıtlar kazandırmıştır. Ayrıca, bir şair olarak Oğuz Tansel yaratıcılığında bu düşünsel ve sanatsal altyapının ufuk açıcılığını göz önüne getirdiğimizde, bu açılımlı birikimin boyutları daha doğru anlaşılır.
Gelenekten söz açılınca yerleşmiş kanıya dayanarak, Tansel’in bir edebiyat insanı ve özellikle bir folklorcu ve şair olarak geleneğe bu eksende yaklaşımı kadar, burada daha çok bir kültür insanı olarak; özellikle de cumhuriyetin aydınlanmacı kuşağını oluşturanlar arasında Onun gelenekle ilintisi kültürel kurumlar arasında kurmayı başardığı bağla ilintilendirilerek ele alındığında, anlamlı olmaktadır. Nedir bu kültürel kurumlar sorusuna Tansel’in bir sanat adamı portresinden hareketle verebileceğimiz yanıt, ilkin, Onun aydın tavrıyla oluşturmaya çalıştığı ilişkiler ağında aranmalıdır. Bu ilişki ağı sanat hayatının her biri kendi alanında önemli adları olan Metin Eloğlu, Balaban, Mahmut Makal, Ruhi Su, Fakir Baykurt, Salah Birsel, Cahit Öztelli gibi adlarla somut anlamını bulan kültür evreni içerisinde düşünülerek anlamlandırılabilir.
Oğuz Tansel yaratıcılığı, özellikle masallar göz önüne alındığında, bildik anlamdaki masal derleyicilerinin aktarmacılığı olarak görülmemelidir. Onun bir folklorcu olarak derlemelerde gösterdiği özen, edebiyat insanı olarak yaratıcılığıyla bütünleştiğinde masalcı babaya dönüşür. Dolayısıyla bir bilinç adamdır Oğuz Tansel. Bunu, masalları yazıya geçirme serüvenini anlatırken daha iyi anlarız: “Sözlü gelenekte masalı tatlandıran yinelemeleri attım. Masallarımı, bazı masalcıların yaptığı gibi, tekerlemelere, yuvarlamalara boğmadım.(…) Evvel zaman için, kalbur saman içinde, vaktin birinde kalıp sözleri yerine, bazı masallarda ‘ilksiz mavi urunda, mavi vaktin birinde” sözlerini kullandım. Yöresel ağız özelliklerinden kurtarırken bazı sözcüklerde halk deyişini korudum… Yabancı sözcüklerin yerine Türkçelerini kullandım. ‘Koydum’ demiyorum, çünkü Türkçe sözcüklerle tümce kurmanın sanıldığından zor olduğunu dil ustaları bilir. Masalcının söylediği deyimleri olduğu gibi aldım. Çekimli fiillerde biteviyeliği bozmak için zaman değişikliği yaptım. Böylece masallarımın çatısını bozmadan, halkbilimi değerini koruyarak yeniden yazdım.”
Oğuz Tansel, gerçek bir öğretmendir. Hayat öğretmenidir.
Sadece geçimini sağladığı bir meslek olması dolayısıyla değil, yürütmekten kıvanç duyduğu eylemlerin toplumsallaşması anlamında da Oğuz Tansel öğretmendir.
Bu kuşak aydınların adlarını her andığımda vurgulamak gereği duyarım, özgeçmişlerini öğretmenleriyle zenginleştiren ve bunu kendi öğrencilerine de kalıt bırakan bir kuşağın insanlarındandır Oğuz Tansel. Yaratıcılıkları salt edebiyat/sanat anlamında değil; omuzladıkları toplumsal sorumluluğun hayatla buluşmasını sağlamak noktasında gösterdikleri erdemli dirençte yatmaktadır. Bu direnç kimi zaman, iyi yurttaşlığa akıl amaz bir hayınlıkla direnen yobazlık karşısında dik durmak, onurunu korumaktır, kimi zaman demokrasi sözcüğünü dillerine pelesenk edenlerin sosyal demokrasi adına en küçük bir ilerlemeye omuz vermedikleri yerde bunu savunmak biçimindedir. Tansel ve kuşaktaşı bir çok meslektaşının, sanatçının, aydının Türkiye’de ürütmek kadar, savunmak durumunda bırakıldığı direnç burasıdır. Hayatın öğretmeni olmak sorumluluğu öyle kolay kolay yerine getirilebilecek bir sorumluluk değildir. Yaşar Kemal’in demesi gibi, ‘insanı zilli kurt’ yapan bir değer öğütücü sistem içerisinde, her türlü çirkinliği de yapabilme kudretindeki kullar karşısında ayakta durabilmek, onların tezgâhlarına gelmemek sanılmasın ki, kolay bir şeydir.
Burada daha fazla ayrıntılarına giremediğim ama gerek Tansel’in tanıklığını yaptığı olaylar, gerekse o dönemin başka tanıklarının anlattığı, aktardıklarından öğrendiğimiz gerçek şu ki, korkunç ve korkutucu bir siyasal iklim içerisinde bu kuşak aydınları şiir yazıyor, resim sergileri açıyor, tiyatro oyunlarının sergilenmesine öncülük ediyor, kitap yayımlıyor, dergi okuyor, çağdaş insan olmanın donanımlarını topluma kazandırmaya çalışıyorlardı. Her birinin hayat hikayesinin bir kesitine baktığımızda onları diri kılan, ayakta tutan, hayata bağlayan ve hayatlarını savunur kıldıran, çok sesli, çok kültürlü her dem taze her dem engin Anadolu halk kültürü olmuştur. Siyasetçisinin kasabalı tüccar ahlakıyla kestirmeci bir biçimde kirletmeye çalışmasına, türlü oyunlara rağmen, bu halkın sağduyulu bir bir yanı her zaman olmuştur ki bu dinamizm halk kültüründe yatmaktadır.
Özgeçmişine Boratav’ın öğrencisi olmayı ayrıcalık olarak ekleyen ama aynı zamanda birçok öğrenci için de ‘Tansel öğretmen’ olan Oğuz Tansel, bu nitelikleriyle Türk düşünce ve sanat hayatının belli bir döneminde ciddi bir belirleyen olan öğretmen yetiştirmesi olmak ayrıcalığını tadanlardan biridir. Oğuz Tansel’in Allı ile Fırfırı, Üç Kızlar, Mavi Gelin, Yedi Devler, Konuşan Balıkla Yalnız Kız masal kitaplarıyla çocukluktan başlayarak bütün bir hayatımız için çizdiği uyanık olmak, yani uyumamak vurgusu da bu bilgelikten gelmektedir. Şiirleri, denemeleri, folklor derlemeleri ve elbette masalları yanında bize bıraktığı önemli kalıtlardan birinin öğretmenliği olduğunu unutmamak gerekiyor. Bugün artık yoksulluğumuzun derinliğini de işaretleyen en önemli gösterge hayat hikâyemize ekleyebileceğimiz bir öğretmen adının olmamasıdır. Unutmamak gerek ki bir ülkenin aydınının, şairinin, ressamının hayat hikâyesinden öğretmen adları siliniyorsa, bu sadece eğitim sisteminin çürümüşlüğünün yansıması değil aynı zamanda düşünsel sığlığın da kabardığının işaretidir.
14 Nisan 2017, Çağdaş Sanatlar Merkezi, Oğuz Tansel Çocuk Yazını Ödül Töreni, konuşma metni.
telgrafhanesanat
Yorum Kapalı.