İhbarcı
A. Tarık Emre
Belediye otobüsü, otobüs olalı böyle kalabalık görmemişti. Duraklarda binenler, inenlerden fazla olunca otobüsteki insan sayısı arttıkça arttı.
Emekli Reşat ilk durakta bindiğinden oturacak yer bulmuştu; hem de pencere kenarından. Bu yolu ezbere bilmesine karşın yine de çevreyi seyretmenin zevki bir başkaydı. Otobüs yavaşlayınca Reşat içinden söylendi.
“Şu şehrin trafik sorunu hiç bitmeyecek gibi… Her saat yollar dolu.”
Derken otobüs gıdım gıdım ilerlemeye başladı, hemen sonra da sanki asfalta yapıştı kaldı;scxd hiçbir yere kımıldamaz oldu. Reşat yanındaki adama sordu.
“Ne oldu da durduk?”
Adam okuduğu gazeteden gözünü ayırmadan yanıtladı. Fısıltılı bir sesle, “Bugün iktidar partisinin ileri gelenleri havaalanından şehre yüzlerce araçlık bir konvoyla geliyormuş. Yarın partinin onuncu kuruluş yıldönümüymüş; kutlamaya bir gün önceden başladılar demek” dedi.
“Tamam da, yollar bir tek onların mı yani? Bu kadar insana açıkça eziyet çektiriyorlar. Gövde gösterisi yapmaktan bir türlü vazgeçmiyorlar.”
Gazetesini okuyan adam endişeyle sağına soluna baktı, sesini iyice alçaltarak, “Aman beyefendi dikkatli konuşun. Günümüzde eleştiri bile hakaret sayılıyor da.”
Reşat mesajı aldı, sustu. Tam o sırada kalabalıktan biri Reşat’a seslendi.
“Merhaba Reşat Bey, hayırlı cumalar.”
Reşat şaşırdı, kafasını kaldırdı. Kendisine sırıtarak bakan bu yüzü tanıyordu ama kim çıkaramadı. Belleğine güvenirdi; hızlı hızlı düşündü ve sırıtanın kim olduğunu buldu. Oturduğu dairenin altındaki bakkalı bir zamanlar işleten Rıza’nın vukuatlı oğlu Behzat’ı tanıdı.
Behzat haytalıktan dolayı sayısız kez semt karakoluna düşmüştü. Bakkal Rıza’nın sık sık kapıya gelip, “Reşat Bey, bizim oğlan yine serserilik yapmış. Karakola bir gitsen de kurtarsan şunu yine” diye yalvardığı da Reşat’ın aklına geliverdi.
Hatta bir keresinde nöbetçi komiserin, “Reşat Bey, hepimiz genç olduk ama bu Behzat’ın yaptığı terbiyesizliği hiçbirimiz yapmadık. Mahalleye yeni taşınan Nermin Hanım arkadaşlarıyla balkonda otururken Behzat ve çetesi apartmanın bahçesinde gürültü patırtı yapmışlar. Yemişler, içmişler, bağıra çağıra belden aşağı laflar etmişler. Kadınlar bunlara laf söyleyince de Nermin Hanım’ın kapısına dayanmışlar” dediğini de anımsadı. Üç yıl önce Rıza şehir merkezine yakın bir yerde market açınca mahalleden ayrılmışlardı.
Gazete okuyan adam inmek için kalkınca aradan yılan gibi süzülen Behzat, çevik bir hareketle Reşat’ın yanına oturur oturmaz elini uzattı.
“Selamın aleyküm, Reşat Bey hayırlı cumalar. Demin sesimi duyuramadım galiba.”
“Yo, gayet iyi duydum. Ne var ne yok?”
”İyilik sağlık. Arabam bozuldu, yolda kaldım da… Yoksa pek binmem belediye arabasına. Kısmette seninle karşılaşmak varmış.”
Reşat pek oralı olmadı, “Baban nasıl?” diye sordu.
“Babam mı? İyidir, iyi. İşleri büyüttük beraber.”
Reşat alaycı bir tonla, “Allah daha da çoğunu versin, Behzat” dedi.
“Bir yanlışım mı oldu, Reşat Bey? Selam söyledim, almadın. Hayırlı cumalar dedim, aldırmadın. Üç aylar da başladı…”
“Oğlum, biz birbirimizi biliriz. Senin gibi birinin bu lafları edeceği en son kişi benim. Delişmen günlerini ne çabuk unuttun, Behzat! Babanı az üzmemiştin.”
Behzat iyice sırıttı, “Ben değiştim, Reşat Bey. Duruldum artık. Eski günler geride kaldı” dedi.
Reşat’ın yüzünde acı bir tebessüm belirdi, “Nasıl, yani hidayete mi erdin?” diye sordu.
“Sen, nasıl istersen öyle kabul et. Hâlâ aynı yerde mi oturuyorsun, bizim eski bakkalın üstünde?”
“Evet, oradan da ayrılmaya niyetim yok.”
Behzat, “Bizim eski muhit artık iyice bozulmuş, Reşat Bey. Geçenlerde sizin evin az aşağısındaki camiye gideyim dedim, gitmez olaydım. Namaza gelen adam sayısı çok azdı” diyerek anlattı.
“Yıllar önce de tenha idi o cami.”
“Az önce yanındaki beyle konuşurken kulak misafiri oldum. Hükümetten memnun değilsin anladığım kadarıyla.”
“Değilim, tabii. Değiştiğim dediğine göre senin hükümetten bir şikâyetin yok gibi.”
“Hiç şikâyetim yok iktidardan, Reşat Bey. Gidişattan da gayet memnunum. Haydi eyvallah, ben bu durakta ineceğim.”
“Babana selam söyle…”
“Aleyküm selam.”
Behzat otobüsten iner inmez polisi aradı.
“Bir ihbarda bulunacaktım memur bey. İsmi Reşat Soysal, emekli akademisyen. Devlet büyüklerini hakaret derecesinde eleştirmesi bir yana, dini vecibelerini yerine getirenleri de alenen aşağılıyor. Bölücü terör örgütleriyle de teması varmış diye duydum. Adresini veriyorum…”
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.