Günay Güner
İnsan İzi
Gündelik yaşam, daha doğrusu yaşayamamak, uyumsuzluk, kanıksayamamak, alışamamak, yazın, sanat; “Nasıl tutunabilirim, direnebilirim” sorusu, bu soruya ve benzerlerine verilebilen yanıtlar, yanıtlanamayanlar… Günümüzde, bu rezil çağımızda genel geçer belirlenmişliklerden daha gülünç ve acı ne olabilir. Namuslu yazar basıla basıla yol olmuş yerlerden “insan izi”ne ulaşamaz. Tek başına kalsa bile bu yalnızlığı göze alanlar, birikimlerinin, dürüstlüklerinin, ahlaklarının yeni açtıkları çizgisinde ilerleyenler “insan izi”ne, insana ulaşabilirler; her koşulda umutlu olabilecek nesnel gerçekleri belirleyebilirler.
Yazar-Yayıncı Taylan Özbay, kitap ve yazın tutkusunun ayrımına erken yaşlarda varmış; yaşamının biricik amacı bu olmuş. Öykü yapıtı “İnsan İzi”, sözkonusu gerçeğin somut verimlerinden. Çalışmaları salt inceyazınla sınırlı değil; aynı zamanda düşün insanı, “Atatürkçülüğün Kurtuluş Savaşı-Bir Özeleştiri Denemesi” ile “Susulacak Zaman mı?” adlı yapıtları da tartışma açıcı nitelikte.
“İnsan İzi” hiçe sayılan, paspas edilip üzerinde tepinilen insan onurunun yüceltilişinin; insandan umut kesilemeyeceğinin yakıcı öykülerini sunuyor, insanlık tarihine kaydediyor. Victor Hugo Sefiller romanının önsözünde şöyle yazmamış mıydı:
“Yeryüzünde yasalar, gelenekler aracılığıyla uygarlık içinde yapay cehennemler yaratan, ilahi yazgıyı uğursuz insanlar aracılığıyla karıştıran bir toplum lanetlemesi oldukça; çağımızın üç temel sorunu, erkeğin yoksulluk yüzünden alçalması, kadının açlık yüzünden düşkünleşmesi, çocuğun cehalet yüzünden yeteneklerini geliştirememesi sorunları çözümlenmedikçe; bazı bölgelerde toplumun insanları boğması mümkün oldukça; başka bir deyişle ve daha geniş bir açıdan yeryüzünde cehalet, sefalet bulundukça bu gibi kitaplar faydasız olmayacaktır.”
“İnsan İzi”nin izleğini oluşturan günümüz acıları, V. Hugo’nun tarihsel önemdeki belirlemesinin ne yazık ki hâlâ geçerli olduğunu gösteriyor.
“İnsan İzi” Gezi Direnişi günlerinden bir öyküyle başlıyor. Oğlu da direnişlere katılan taksi sürücüsünün, saldırısını sürdüreceği bir diğer noktaya gitmek için aracına bindiği polise “Mesaim bitti” diyerek direnişinin; izleyen yıllarda sürekli “trafik cezası” ödemek durumunda kalışının, ama bundan en ufak pişmanlık duymayışının öyküsü…
Diğer öyküler mi?
Üniversite öğrencisi, genç yazar yoğun insancı gözlem içindedir; başka bir davranış olanaksızdır. Şirin küçük kızının minik elinden şefkatle, derin sevecenlikle tutmuş yoksul baba, sokakta yürümektedir. Bir an gelir ki durup kızına bir armağan düşünür. Şanslı çocuklardan birinin değerbilmezlikle, belki de şımarıklıkla penceresinden evin bahçesine attığı “kırık bacaklı bebeği” bulunduğu yerden alır, yanaklarını öptüğü minik kızına verir. Kızın sevinci görülmeye değerdir…
Emekli Öğretmen Melahat Hanımın, öğretmen geçmişini gizleyerek, mutfak, temizlik işi için girdiği özel firmada verdiği onur savaşımı. Bir diğer taksi sürücüsünün çöplüklerden yiyecek ayırttırıp kedileri besleyişi. Çocuklarınca da yalnız bırakılmış yaşlı kadının, şişeleri depozito diye bırakarak ekmek alabilmesi… (Oysa şişelerin depozitoyla bir ilgisi kalmamıştır; bakkal ile aynı sokakta oturan genç adam bildirmeden destek olmaktadırlar.) Kolejde okuyan yeniyetme öğrencinin, öğretmen annesinin bilgece tutumuyla marka giysi giymek isteğinden uzaklaşışı, emeğin, dayanışmanın değerini öğrenişi. Yaşlı biriktiricinin, bankadan kredi alarak, değerbilmez, fırsatçı sözde sahafın elinden önemli bir yapıtı kurtarışı. Çocukluk anılarında kemikleşmiş, belleğe acıyla yer etmiş, unutulmaz hayvan kıyımları. Kağıt topladığı arabasını çaldıran adamın çaresizliği. Eşini bir sorumsuz soysuzun neden olduğu “trafik kıyımı”nda yitiren acılı taksi sürücüsünün öyküsü. Çocuk, insan, hayvan sevgisi… İvmesi hızla artan çürüme, yıkım, kokuşmuşluk, duyarsızlık…
İnceyazın insan izini amaç, yol bilmeyecek de neyi bilecek.
Ortak insanlık kaygıları sürekli kanayan bir yarayken “yeni” kavramından ne anlamak gerek? “Yeni”, tüm ağır gerçeklere karşın sözcük oyunları, yüzeysel-yapay anlatımlar, insansız sözde “bunalım”lar, hiçbir yere varmayan boş sözcük debelenmeleri ardında olmak mıdır?
“İnsan İzi”nin kapak yazısında Işık Kansu’nun vurguladığı gibi:
“Uzun söze gerek yok. Taylan Özbay’ın ‘İnsan İzi’ni okuyun, insanı bulursunuz.
Tıpkı Orhan Kemal’de, Balzac’da, Sait Faik’te, Turgenyev’de, Sabahattin Ali’de, William Saroyan’da, Fakir Baykurt’ta bulduğumuz gibi.
Aman bırakmayın bu insanlığı, kalmadı çünkü böylesi…”
telgrafhanesanat
Yorum Kapalı.