İNSAN KİME ANLATSA KEDERİNİ
“…Düşün bir kere. Senin bir tayın var, onun öz annesisin… Bir de bakıyorsun, birdenbire tay ölüveriyor… Acımaz mısın?
Beygir yalanır, dinler, sahibinin ellerine doğru solur.
İona dalar, ona her şeyi anlatır…”
Çehov’un “Acı” başlıklı öyküsü böyle biter. Arabacı İona’nın oğlu ölmüştür. Acısını taşıyamamaktadır. Sıkılarak söylediği: Benim de bu hafta oğlum öldü cümlesindeki acıyı duyumsamaz insanlar; işleri, aceleleri vardır. İona kimselere anlatamadığı kederini beygirine anlatır.
Çehov (1860 -1904) azat edilmiş bir kölenin torunudur. Yoksul bir hekimdir. Kısalık ve açıklık başarının kız kardeşidir diyen Çehov’un öykülerinde gereksiz söze, karaktere, betimlemeye rastlanmaz. Yoğun üretimi sıkıcı yinelemelere düşürmez, her öyküsü başka bir yer, başka bir insan, okur için başka bir iç sızlaması ve buruk gülümsemedir. Memuru, çırağı, sarhoşu, varsılı, yoksulu; ‘insan’ı anlattır.
Ezilmiş insanın kuruntusunu, korkusunu, alınyazısı bildiği sınıf kompleksini işlediği “Memurun Ölümü” öyküsünde Mümeyyiz Çerviakov tiyatroda hapşırır, ön koltukta oturan sivil generalin homurdanarak mendiliyle boynunu sildiğini görür, Çerviakov’un dünyası kararır. Tiyatroda dilediği özürler Çerviakov’un korkularını gidermez. General kendi amiri değildir ama ya araya koyduğu adamlarla işinden kovdurursa, hapşırmış ve tükürüğünü koskoca generalin boynuna sıçratmıştır. Çerviakov üniformasını giyer, generalin ofisine gider, general, Çerviakov’u kovar. Çerviakov eve gelir, üniformasını çıkarmadan koltuğa uzanır, ölür.
Öykü karakterlerini iç karartıcı bulan bir okuruna “Ne yazık ki benim suçum değil” yanıtını veren Çehov’un anlatımı süssüz, içten, dili yalındır. Yalın dili okuyan anlayacak, edebiyat belirli bir sınıfa hizmet etmekten kurtulacaktır. Çehov bunu başarmıştır. Karakterlerini psikolojik derinliklerine inmeden dış görünüşleriyle ve kim olurlarsa olsunlar sevgiyle anlatır. Çehov karakterlerini yargılamaz. Anlar.
Çehov’dan yüz küsur yıl sonra bugün insanın teknolojiyle donatılması onun acı çekmesine, haksızlığa uğramasına, sömürülmesine umar olmamıştır. Acı çeken, sömürülen, haksızlığa uğrayan “modern insanın” kederini anlatacağı, sahibinin ellerine doğru soluyacak bir beygiri de yoktur. İnsanı kâr nesnesi gibi gören kapitalizm insanı insana, insanı kendine yabancılaştırmıştır.
Yoksul hastalarından para almayan yoksul hekim; bürokratik ilişkilerdeki yozlaşmayı, sosyal devinim ve dönüşümün sancılarını, sınıfsal çelişkileri, bir avuç azınlığın çoğunluğu sömürmesini işledi öykülerinde. Öyküleri devrime giden dev adımların yolunu aydınlatan fenerler oldu.
“…Gerçi bu bir hikâyedir ve bütün gülünçlüğüne rağmen korkmuş bir insanın köle psikolojisini çok iyi anlatır…” (Toplu Hikâyeler 1)
“…Beyefendi, suya gitmek için araç yok, itfaiye komutanı teyzelerini uğurlamak için itfaiye atlarını aldılar…” (Toplu Hikâyeler 1)
“…Mutluluk denge üzerine kurulur…” (Toplu Hikâyeler 2)
Kaynak: Anton Çehov kitapları
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.