KADIN
İnsanlık tarihinde ataerkil gelenek erkek egemen bir toplum yapısını içermiştir. Ama bunun yanında anaerkil bir yapı da oluşmuş, kadın (yaratan) tanrı, tanrıça aşamasına yükseltilerek de değerlendirilmiştir. Tanrıça Kibele kültü bu anlayışın önemli bir kanıtı sayılır. Ayrıca Amazon adı verilen savaşçı kadınlar toplumunu da tarih kaydetmiştir. Eski çağlarda özellikle Sümerlerde kadın bereketin simgesi olmuştur. Mısır ve Hititlerde kadınlar daha özgür yaşamışlar, yönetimde söz sahibi olmuşlardır.
Zamanla oluşan çeşitli inançlar onu günahın bir unsuru gibi görmüş- Adem ile Havva öyküsünde olduğu gibi- onu aşağılamıştır. Uzakdoğu inançları ,antik çağ gelenek ve inançları ve tek tanrılı dinler temel haklar yönünden kadını ikinci sırada tutmuş hukuki haklarını ve sosyal yaşamlarını sınırlandırmışlardır. Örneğin Arap ve diğer Ortadoğu toplumlarında kız çocuğuna sahip olmak onursuzluk sayılırdı. Eski Hint ve Amerika yerlilerinde kız çocukları tanrılara kurban edilirdi.
Ancak 19. Yüzyıl kadın haklarının dile getirildiği, eylemlerle gündeme yansıtılmaya başlandığı bir yüzyıldır. İnsan hakları temelinde kadınların siyasi, hukuki ve sosyal bilinçlerinin uyanması doğrultusundaki hareketlerin oluşması çağıdır.
“8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin Newyork kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Bunun üzerine polis işçilere saldırarak işçileri fabrikaya hapsetti. Çıkan yangında kaçamayan işçilerden 129 kadın işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenlerine binlerce kişi katıldı.
26-27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında ( uluslararası sosyalist kadınlar konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Parti önderlerinden Clara Zetkin 8 Mart’ın Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliği ile kabul edildi.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sırasında kadınlar gününün anılması yasaklandı.”
Sovyetler Birliğinde “ Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak anılmaktaydı.
1960 yılından sonra ABD’ de de anılmaya başlandı bu gün.
16 Aralık 1977’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu da 8 Martın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını kabul etti. Şimdi hemen hemen çok ülkede Dünya Kadınlar Günü kutlanıyor.
Kısaca feminizm:
Öncelikle şunu belirteyim ki, feminizm erkek ve kadın cinsleri arasında yapay bir ayrımcılık değildir. Böyle bir ideoloji de düşünülemez.
Bu hareket cinsiyetler savaşı da değildir.
Öyleyse feminizm “ İçinde yaşadığımız toplum düzeninde erkeklerle kadınlar arasında oluşturulmuş bulunan hukuki, siyasi, sosyal ve ekonomik eşitsizliğin düzeltilmesi ve iki özgür cinsiyet olarak bir
arada barış, sevgi, saygı ortamında yaşanması olanağının yaratılması düşüncesi ve bu yolda yapılan mücadeledir.”
“Feminist mücadele sadece kadınların değil, gerçekten uygar ve özgür bir toplumda içtenlikle yaşamak isteyen erkeklerin de meselesidir. Çünkü gerçekten özgür bir toplumda kadınlar da özgür olacak ve erkekler özgür kadınlarla yaşama imkanına kavuşacaklardır.”
Türk toplum yaşamında kadına gelince:
Eski Türk toplumlarında ailenin temelinde kadın vardı. Kadın erkeğin biricik yoldaşı, çocuklarının anası ve ilk öğretmeniydi. Kadın erkeğine her zaman moral ve esin kaynağı olurdu.
Özellikle ilkçağ Türk toplumunda iyi ata binen, iyi savaşan, doğayla mücadelede erkeğiyle birlikte çalışan kadınlar büyük saygı görürdü.
İskit ve Sakalarda her kadın erkeği gibi savaşçı ve asker olarak yetiştirilirdi. Hun kadınları da göçebe yaşam içinde hep erkeği ile eşit bir konumda yaşam mücadelesi verirlerdi. Kadının sözü dinlenir, onun görüşlerine başvurulurdu.
Göktürk ve Uygurlarda da kadına ayrı bir yer verilirdi. Kadın kutsaldı, tecavüz edene ve saldırana ağır cezalar verilirdi.
Şamanizme göre gökyüzü ve güneş (yaşamın kaynağı) kadın; ay erkek olarak kabul edilmiştir. İyilik ve güzellik tanrıları kadın olarak düşünülmüştür.
Eski Türklerde kadın erkeğiyle eşit miras hakkına sahipti. Bir kadının kendine ait mülk edindiği de bir gerçektir. Bunu da istediği gibi kullanma hakkına sahip olduğunu belirtmeliyiz. Yine eski Türk töresine göre koca karısını boşayabildiği gibi kadın da kocasını boşayabilirdi.
Kadının yüceliği ,Altay dağlarının en yüksek tepesine “Kadınbaşı” adı verilerek belirtilmeye çalışılmıştır. Ortaasya kaynaklı eski bir söz vardır: “Er bozulursa, aile bozulur, kadın bozulursa, budun(ulus) bozulur.”
Eski çağlardan gelen bu kadın erkek eşitliği anlayışını bugün alevi Türk toplumunun semah ve törenlerinde, özgür ve laik yaşam tarzlarında apaçık görmekteyiz.
Kısa söylemek gerekirse eski Türk sosyal yaşamında kadının erkeğiyle eşit konumunu Dede Korkut öykülerinden de anlamak mümkündür.
Ortaçağ döneminde şeri hükümlerin radikal bir şekilde uygulanmasıyla Türk toplum yapısı büyük bir değişiklik geçirmiş, erkek için çok eşlilik, kadının örtünme zorunluluğu, sosyal yaşamında aşırı sınırlamalar gibi anlayışlarla kadın arka plana itilmiş, hukuki hakları kısıtlanmış, cariye, köle gibi sınıfsal çelişkiler yaratılmıştır. Hele Osmanlıda ve başka diyarlarda kadın köle pazarları kurulduğunu gravürlerden görmekte içimiz sızlamaktadır. Tanzimat yazarlarından Sami Paşazade Sezai ‘nin “Sergüzeşt” adlı romanını okuma zamanıdır şimdi. Kafkasya kökenli Dilber adlı kızın tutsak pazarında satıldıktan sonra başına gelenler anlatılmaktadır. Bu yapıt, yaşanmış bir olaydan alınan gerçek bir insanlık dramıdır. Selçuk, Osmanlı, Orta Asya ve diğer Türk toplum yapılarında Arap ve Ortadoğu toplumlarından yansıyan geleneksel esintileri görmekteyiz. Bunlar sosyal ve uygar hayatımızı
olumsuz yönde etkilemiş, uygarlık ve bilimsel atılımlarımızı, demokratik özgür toplum yaratma eylemlerimizi durdurmuştur.
Osmanlının yıkıntıları üzerinde Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde verilen Kurtuluş Savaşını kazanarak Türkiye Cumhuriyetini kurduk. Devrim kaçınılmazdı. Çağdaş uygarlığa varmak zorundaydık. Çünkü var olmak ya da yok olmak meselesiydi bu. Bu nedenle büyük önderin öncülüğünde büyük atılımlar yapıldı. Artık devrimci cumhuriyetin en saygıdeğer unsuru kadındır. Bunlardan en önemlisi kadınlarımızın aydınlığa kavuşması için gösterilen çabalardır. Osmanlıda kadınlarımız eski gelenekten kopmuş, kafes arkasında ve haremlerde Arap ve Bedevi kültürünün karanlığını solumuşlardır yüzyıllarca. Eğitimsiz, cahil ve baskı altında kalmışlardır. Bu büyük bir sorundur. Atatürk’ün laik, bilimsel ve çağdaş devrimleri içinde kadına medeni, siyasi, sosyal, hukuki, ekonomik, karma ve çağdaş eğitim hakları verilerek kadının bilinçlenip özgürleşmesi yolunda büyük adımlar atılmıştı. Cumhuriyet temelde bir kadın devrimidir.
Şimdi ise gelinen noktada bir hüsran var! Kadına şiddet alıp başını gitmiş, sıklaşan kadın cinayetleri yüreklerimizi yaralamaktadır. Kadını evlere kapatma girişimleri gerici, dinci çevrelerde onay görmekte ve desteklenmektedir. Bugün bir yılda beş yüz kadının cinayete kurban gittiğini görmekteyiz. Ama unutulmasın, aydınlanma, özellikle kadın aydınlanması geleceğin mutlu zamanlarını yaratacaktır bir gün. Çünkü aydınlığa doğru giden devrimci adımlar durmayacak, insan, insanlaşmanın, insan olmanın bilincini ve erdemini gelecek çağların güneşinde mutlaka yakalayacaktır.
Ben Atatürk’ün şu sözüyle yazımı bağlıyorum:
“Bir toplum, bir ulus erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı zincirlerle toprağa bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!”
Kaynakça:
-Günaydın Anadolu, M.Güner Demiray
-Günlerin Getirdikleri, M.Güner Demiray
-İnternet (ilgili sayfalar)
-Tarihsel Süreci İçinde Anadolu’da, Türkiye’de Kadının Durumu (2) Nurşen Aydoğan
*
KADINLARLA İLGİLİ ÖZDEYİŞLER:
-“ Kadınların saçları bile kırılır, gerisini siz düşünün!”
***
-“ Kadın asla unutmaz, sineye çeker! Zamanı gelince aynen iade eder.”
***
-“ Kadınlar ile ilgili yapılacak üç şey vardır: Onu sevebilir, onun için acı çekebilir, ya da onu edebiyata çevirebilirsin!”
Henri Miller
***
-“ Her zaman olduğu gibi her aptal adamın arkasında mükemmel bir kadın vardır.”
***
-“ Sevmekte kadınlar profesyonel, erkekler ise amatördür.”
Francois Truffaut
***
-“ Kadınlar bizi sevdikleri zaman her suçumuzu bağışlarlar.”
Honore de Balzac
***
-“ Güzel bir kadın göze, iyi bir kadın kalbe hoş görünür, birincisi pırlanta, ikincisi hazinedir.”
Napolyon Bonaparte
***
“ Devrim, kadının mutfaktan çıkıp ülke yönetmesidir.”
Lenin
***
“Kadınlar insandır, biz insanoğlu.”
Neşet Ertaş
***
-“ Yeryüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir!”
Mustafa Kemal Atatürk
***
Kadınların temel haklarına kavuşması, bilinçlenmesi, özgürleşmesi, emeğinin ve terinin tam anlamıyla değer bulması dileğiyle Dünya Kadınlar Günü’nü en içten duygularla kutlarım.
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.