KALBİM PERA (BİROL İNAN, MONAKİTAP, 2019)
Fatigül Balcı
Birol İnan’ın yeni romanı, “Kabim Pera” Monakitap, 2019.
Yazarın, “Hep Sevgili Kalalım”(Monakitap, 2018) adlı ilk kitabını ilgiyle, beğeniyle okudum, çok hoş, yakıcı bir aşk hikâyesiydi. Bu da, ikinciyi okumama referans oldu diyebilirim. Temel izleği aşk olan ve günümüz ilişki trendlerini konu edinen kitap, renkli bir anlatımla kendini çabucak okutuyor. Ağır bir melankolik olan başkarakter, Demir: “Bir kadını unutmak için, kaç kadınla olmalı’ diyerek aşkın matematiğini yapıyor, biricik Rüya’dan, sonsuzluk Sofi’ye yolculuk ederken… İkili ilişkileri belirleyen faktörlerin öne çıktığı ve belli bir zümrenin yaşam biçimini, hayata bakışını yansıtan “Hep Sevgili Kalalım” içtenlikle yazılmış, başarılı bir eserdi.Pahalı yaşamın kibriyle, paradan başka hiçbir şeye inancı kalmayan ve paranın şişirdiği bir egoya sahip insanların bencilliğini, güvenden yoksunluğunu gösteriyor yaşadıkları gelgitli aşklarla… Demir’in kibirli, tutkulu, gustosu yüksek, entelektüel kişiliğinin yanı sıra, müziği, güzel sanatları, kişisel zevkleri öne çıkaran, yücelten özelliği, anlatımı zenginleştirirken, okurun bilgi edinmesine, farklı evrenlere girmesine de olanak sunuyor. Bu vizyon ve görsel zenginlik romanın ilgiyle okunmasını sağlayan önemli bir artı. Bende bıraktığı zihinsel tattan büyük mutluluk duydum.
İkinci kitap “Kalbim Pera” için söyleyeceklerim daha fazla, çünkü yeni okudum. Kitabın öndeyişinde üçüncüyü de yazmakta olduğunu söylüyor yazar. Yılda bir roman yazmak, her babayiğidin harcı değil, bu arkadaşa “jet Yazar” demekte haklıyım sanırım. Kısa sürede böyle kapsamlı eserler çıkarmak, her şeyden önce üstün yetenek ve o yeteneği besleyen, harekete geçiren duygu yoğunluğu, oto disiplin, bilgi birikimi gibi yaratıcı unsurlarla mümkündür ancak. Bir yazar için olmazsa olmazların hepsine sahip olduğu anlaşılan Birol İnan’ın, beni daha çok şaşırtacağından eminim ve okurlarını da bir o kadar sevindireceğinden.
Romanın kahramanı olan, Sinan, tutarlı kişiliği, dünya görüşü, felsefesi, sevimli mizacıyla ilk sayfalarda okuru yakalayıp, sevdiriyor kendini. Sinan, okurla duygudaşlık da kuruyor zaman zaman: Can sıkıcı olaylara tepkisiyle, bir aydın sorumluluğuyla, ülke ve insanlık meselelerini paylaşıyor, doğaya, sanata yapılan ayıpları kınıyor; ideal, yaşanılır bir ülkenin, bir dünyanın özlemini ve sorumluluğunu yüreğinden yüreğimize aktarıyor… Sanata, müziğe tutkun, modern bir dünya insanı olan Sinan’ın çevresindeki insanlar da ona göre. Bütün karakterler canlı ve içimizden biri gibiler. Sevginin, dostluğun ön planda olduğu ilişkilerde kimi bozulmalar yaşansa da, doğru seçilmiş, sağlam kurulmuş dostlukların, insanı yanıltmayacağını son bölümde görüyoruz. Zaten son bölümü çok beğendim.
İyi bir mimar olan Sinan’ın, mesleki dehasının ve meslek etiğinin öne çıktığı, özel bir projeyi üstlenmesiyle yapılanmaya başlayan eser, farklı yönelimlerle başarılı bir biçimde ilerliyor. Karakterlerin çeşitliliği, biçemin yalınlığı, romanı besleyen yan öykülerin tutarlılığıyla birlikte, aşkın, gündelik hayatların, sanatın, müzik metaforunun renk katması da okuma zevkini yükseltiyor.
Sonrasında, hayatın kendisine yaptığı kötü sürprizi olgunlukla karşılayan Sinan, çocukluk hayaline sarılıp, en azından onu gerçekleştirmek istiyor kalan sayılı günlerinde; umudunu da yitirmiyor, ya doktor yanıldıysa, makineler bozuksa… İnsan okurken empati kuruyor, aynı durumda ne yapabileceğini sorguluyor kendi kendine. Müthiş bir ruh analizi yapılmış, kurgu desen o da yerli yerinde.
1400’lü, 1500’lü yıllarda Atlas okyanusunu aşan, Amerika kıtasını keşfeden Kristof Kolomb’un ve dünyanın yuvarlak olduğunu deniz yoluyla ispat eden Macellan’ın seyir defterlerini okur gibi, merakla okudum, Sinan’ın mavi yolculuğunu. Ertesi günü ne olacak, kahraman neyle karşılaşacak, nasıl bir haletiruhiye içinde olacak, sevgilisine mesaj yazmayı isteyecek mi canı: “Bütün kaygılardan arınmış bir geceyi öyle özlemişim ki, Alya. Sağlıklı hayatı. Mutlu hayatı…” diyor sevgilisine. Ona güzel aşk sözleri, şiirler, felsefi sözler yazacak mıdır yine? Hangi limanda dostluklar kuracak, hangi limanda kadınlarla geçirecek geceyi ya da nerede, ilan ettiği ölümsüzlük gününü kutlamak için ahaliye ziyafet çekecek, büyük bir mutlulukla yiyip içecekti onlarla? “Balıkçıdaki bütün çipuraları al, Mustafa. …Koca maşanın arasına sıkışmış balıklar lavaşların üzerine kondu. Davetliler parmaklarıyla yediler yalana yalana. Yağlı elleriyle Arak Rakısı döktüler boğazlarına, bir yandan başlarını tutarak. Hutafate (şerefe) sesleriyle doldu gökyüzü…”
Sinan, kafadarı, yoldaşı, siyahi kaptan Mustafa ile, aklına esen neleri yaparak şaşırtacaktı okuru? Yolculuk nerede, nasıl sonlanacak, son sürprizi ne olacaktı? “Ufolar gibi döne döne çoğalan hayaller” ile geçen sıkıcı ve tehlikeli günlerin sonunda, Singapur’da Alya ile buluşacak, İzmir’de Çingene düğünü yapacak mıydı? Raporu yazan doktor olan, kadim arkadaşı Murat, “Onu tanırım; Sinan’ın dişisi de erkeği de kendisidir, kimseye ihtiyacı yoktur. Kendi kendine ürer o”… “O bir yaratıcı, şimdi kendi kendini yaratıyor…, Alya. Bir yöntem bulmuştur çoktan” diyerek teselli ediyordu sevgilisini, söylediklerine kendisi de inanarak.
Mavi yolculuk serüveni kadar, kahramanın kendi iç yolculuğu da ilgiyi hep dorukta tuttu sonuna dek. Yazar, öylesi bir yolculuğa çıkıp da yazsaydı, bu kadar bir gerçeklik etkisi bırakamazdı insanda. Bu da onun hayal gücünün genişliğini gösteriyor ki, böylece okurun beklentisi de artıyor…
Mesleği mimarlık olan, Birol İnan, aynı zamanda bir işadamıdır. Sorumlulukları olan, iş takvimi olan birinin, iki arada böyle güzel bir uğraşı aşkla, hakkını vererek sürdürmesi, sahip olduğu potansiyeli bilinçli bir biçimde ortaya çıkarması takdire şayan, diyorum. Tebrik ediyorum kendisini.
Ankara/ 07.08,2019
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.