MUHSİN ERTUĞRUL’U 38. ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE ANARKEN
Daver Darende
Türk tiyatrosunun ve sinemasının birçok atılımına öncülük etmiş olan tiyatro ve sinema yönetmeni Muhsin Ertuğrul’un 38. ölüm yıldönümünde, İstanbul’da Zincirlikuyu Mezarlığı’nda, 29 Nisan 2017 günü anıldığını gazetelerde okuyunca “Çağdaş Türk tiyatrosunun gelişmesinde büyük payı olan bu bilge insana alçakgönüllü bir tören” dedim içimden.
Türk tiyatro ve sinema sanatına tek başına damgasını vurmuş olan Muhsin Ertuğrul 87 yıllık yaşamının 70 yılını Türk tiyatrosuna adamıştır.
Bir gece yarısı, Üsküdar tepelerinden Boğaz’a bakan evinde bakınız neler yazmış günümüzün sözde aydınlarına:
“Beyninden şu para ihtirasını, zenginlik deliliğini, şöhret aptallığını ve kendini beğenmiş budalalığını çıkar. Ondan sonra seni tanıyalım. Bakalım kaç dirhem geliyorsun.”
Tiyatroya gönül vermiş, değerli bilge Özdemir Nutku çağdaşlığın simgesi bu büyük tiyatro adamı için bakın neler yazmış:
“Yarım yüz yılı aşkın bir zaman süresi içinde binbir türlü engele, saldırıya, anlayışsızlığa, karanlığa ve yobazlığa göğüs germiş bu yorgun insanın, dinamik, yorulmak bilmeyen bir kafası vardı. Türk tiyatrosunun bu özverili ustası, bunca hizmetine karşılık bir emekli aylığı bağlanmadığından, uzun yıllar tüm yaşamını verdiği tiyatrodan ayrılmak zorunda bırakılmıştı. Çoğu kişinin sandığı gibi küsmemişti dünyaya. Durmadan okuyor ve yazıyordu.” (Özdemir Nutku, “Muhsin Ertuğrul” Milliyet Sanat Dergisi, 1 Mayıs 1981)
Çok okuyan, çok çalışan, üstün nitelikleri olan bir tiyatro adamıydı Muhsin Ertuğrul. Bir söyleşide bakın neler söylemiş yaşam felsefesi üzerine:
“Gençliğimden beri dört saatten fazla uyumadım. Güneşin üstüme doğduğunu hatırlamıyorum. Dört saat uyku yetiyor bana. Geceleri okurum. En parasız zamanımda bile tiyatro dergilerimin tutarı üç bin lirayı bulurdu.”
Muhsin Ertuğrul tiyatronun bir kentin her semtinde açılmasından yanaydı. Yığınlara tiyatronun götürülmesini önemli buluyordu. Semt tiyatrolarının kapanmasına ilişkin tepkisini şu sözlerle dile getirmişti:
“Beyler, paşalar, ağalar, baylar, bayanlar, partililer, partisizler, bir tiyatro kapanıyor, beş yüz küsur yıldan beri güç bela açılan bir tiyatro gözümüzün önünde kapanıyor da kimsenin kılı kıpırdamıyor. Kapanan meyhane değil, yirminci yüzyılın tek eğitim aracı, biricik sanat yuvası tiyatro!” (Özdemir Nutku’nun Muhsin Ertuğrul başlıklı yazısı, Milliyet Sanat Dergisi, 1 Mayıs 1981)
Dünyanın birçok ülkesinde yüzümüzü ağartan, özellikle Fransa’daki başarılarıyla bizi gururlandıran Yönetmen Mehmet Ulusoy çok şey borçlu olduğu Muhsin Ertuğrul’un büyük hayranıydı.
Muhsin Ertuğrul’un kendisine yazdığı, yanından hiç ayırmadığı mektup, Mehmet Ulusoy için büyük değer taşırdı.
Muhsin Ertuğrul’un Türk tiyatro tarihinde unutulmaz belgeler arasında yer alacak Crans-sur Sierre’de yazdığı Nisan 1977 tarihli mektubu şöyleydi:
“Mehmetciğim,
Oyundan sonra beraber geçen saatlerimizde şöyle baş başa verip de oyun üzerine bir kelime bile konuşmadık. Oysaki sahneye konuş hakkında seni candan kutlamaya, üzerine bir cilt olumlu sayfalar yazılmış METHİYE kitabı sunmaya borçluydum. Bunu yapmadan Strasbourg’dan ayrıldığım için, kendimi bir suçlu gibi sorguya çekiyorum. O gün ve o gece sana söyleyemediklerimi hemen Beklan’a yazdığım mektupta dile getirdim ama asıl söylenmesi gereken kişiye hiçbir övgüde bulunamadım. Çünkü gerçekten her övgü sözcüğü, senin dev başarında o kadar cılız kalacaktı ki söylemesine alışılmış tümcelerin topu yavan kaçacak, başarıyla diktiğin anıtı küçültecek, değerini ucuzlatacak, beni de yerin dibine sokacaktı.
Sana; “Tebrik ederim Mehmet” kadar gülünç bir söz düşünemiyorum. Başarın o derece erişilmez, o denli inanılmaz ki böyle bir yapıtın karşısında insan ancak susar ve çarpılır. Olsa olsa RODİN’in PENSEUR’ü gibi donar ve düşünür.
Senin arkadaşların da senin gibi helal süt içmiş kimseler ki, senin çevrende inançlı olarak toplanmışlar. Yoksa böylesine bir sevgi ANIT’ını, inançsızlar yaratamazdı. Başta Arlette BONNARD olmak üzere, hepsini en büyüğünden en küçüğüne kadar kucaklayıp, yüreğime sokasım geldi, herkesi birer birer ve ayrı ayrı öpmek isterdim. Apışıp kalmaktan o gece öpmeyi bile unuttum.
Muhsin ERTUĞRUL”
Muhsin Ertuğrul, bu büyük adam bu mektubu yazdıktan iki yıl sonra 29 Nisan 1979 günü İzmir’de yaşamını yitirdi.
Haldun Taner, Muhsin Ertuğrul ile yaptığı söyleşide kendisine “Hiç ölümle karşılaştınız mı?” sorusunu sorar:
Muhsin Ertuğrul: “Hayır, karşılaşmadım. Ama iki defa intihar etmeyi düşündüm.”
“Ne vakit?”
“Paris’e ilk gidişimdi… Parasızdım, kuru ekmek yiyerek yaşıyordum. Kestane yemek bir ziyafet oluyordu benim için. Ama dönemezdim, yapmak istediğimi yapmalıydım, tiyatro görmeliydim. O sıralarda ümitsizliğe kapıldığım oldu. Birkaç kez Seine Nehri kıyısına gittim, intihar etmek için. İyi ki etmemişim.”
Haldun Taner can alıcı sorusunu sorar: “Bunun için mi seversiniz Andreyev’in hikayesini?” (Andreyev, soyut bir felsefeye dayanan piyesleriyle tiyatro sanatında Rus sembolizmin örnek temsilcisi olmuştur.)
Muhsin Ertuğrul: “Galiba… Andreyev aç kalmış, intihar etmeye karar vermiş. Odasına gelmiş, bakmış bir pantolonu daha var. Satılabilecek pantolonu olan intihar eder mi demiş, vazgeçmiş…” (Milliyet Sanat Dergisi, 7 Mayıs 1979)
Türk tiyatrosunun onuru Muhsin Ertuğrul’u 38. ölüm yıldönümünde saygıyla anıyorum.
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.