Günay Güner
Muhtar
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. Pire berber iken, deve tellal iken. Ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken…
Köyün birinde bir muhtar varmış. Köylü öyleymiş ki her sabahın erinde işine gücüne, alın terine, namusluca, dürüstçe çalışmasına uyanırmış. Atadan, dededen gördüğü de buymuş; inandığı, doğruladığı da.
Bu gidişe uymayan bir öbek ise muhtar ile yanı başından ayrılmayan kurul üyeleriymiş. Kurnaz mı kurnaz, hin mi hin imişler. Gözleri velfecir, fıldır fıldır, boş boş bakan…
Zaten muhtar “seçilmeleri” de yine tüm köylüler ekeneklerindeyken, sandığa koydukları pusulalara, sandığa yetişen köylülerinkiler eklenerek olmuşmuş. Olmuş mu olmuş…
Böylece yıllar, ustalaşılmış seçimler gelmiş geçmiş. Muhtar her yana dal budak salmış ya yetmemiş. neden derseniz, bu arada, geçen zaman içinde köyün merasını köylüden haberli habersiz satmış, komşu köylülerle çatışmaya girişmiş, oraların muhtarlarını indirmek için gözü dönmüş adamlardan silahlı güçler kurmuş, göndermiş. Köyün kadınlarına şalvar giymeyi, eşarbı gevrek bağlamayı yasak etmiş. Tütün, cıgara kullananlara terslenmiş. Yeni büyüyen delikanlı çağındaki kızlı, erkekli gençleri “Böyle yapamazsın” diyerek karşı çıktıkları için öldürtmüş; sonra da “Onları şu şu bitişik köylüler kullanıyordu, kışkırtıyordu” diyerek onların anısına zift karası çalmaya çabalamış… Daha bunun gibi neler neler…
Yapıp ettikleri çoğalınca n’eylesin; “Ey köylüler, ben artık hepinizin muhtarı değilim. Yarınızın muhtarıyım. Geri kalan yarınız başının çaresine baksın ama başka muhtar istemem. Zaten bundan kelli her kararı alıp uygulayacağım; itiraz da istemem. Ne zaman sandık koyacağımı vakti gelince söylerim. Merak etmeyin, alışırsınız” demeye başlamış.
Köylünün yarısı “Gelen ağam, giden kimse yok” diyesiymiş. Diğer yarısı ise son yıllarda iyiden iyiye bezmiş, ekeneklerden bile elini eteğini çekmiş. Karar kara düşünür olmuş. Tersiklerin üzerinde bile dertleşemez olmuşlar; muhbirler kol geziyormuş.
Ara ara adamlarını salıp kolaçan ettiriyor, haber soruyormuş. “Muhtarım, hâlâ kös kös düşünüyorlar” diye yanıt aldıkça, “Aldırmayın, düşünedursunlar, ‘sıkıntı’ yok. Gülmeye, kahkahaya başlarlarsa haberim olsun” buyururmuş; tıpkı fıkradaki padişah gibi…
Masal bu ya, vallahi, bana bildirenlerin yalancısıyım; o yarım ahali hâlâ düşünür, kararır dururmuş…
Yorum Kapalı.