Mustafa Balbay ile “Aşkın ve Direnişin Şairi Nâzım Hikmet” Üzerine
Günay Güner-Sayın Mustafa Balbay yeni yapıtınız “Aşkın ve Direnişin Şairi Nâzım Hikmet” kalıcı, bütünlüklü ve özgün bir çalışma. Bilincinize sağlık. Birçok yanıt getirdiği gibi, kesinlikle yazınsal (edebi) güzellik taşıyor. Nâzım Hikmet’le ilgili o kadar çok bilinmesi gereken var ki doğallıkla seçmek zorundayız. Nâzım Hikmet’i var eden başlıca nitelikler nelerdir?
Mustafa Balbay- Her şey bir yana aşk ve direniş insanı insan yapan çok önemli iki büyük değer. Nâzım Hikmet’te her ikisi de var. Nazım’ın bir insani aşkları var bir de insanlık aşkları. İnsanın insana kulluğunu yok etme mücadelesine büyük bir aşkla sarılıyor, Türkçeye büyük bir aşkla sarılıyor, tuttuğu her şey aşka dönüşüyor… Onun hapiste İbrahim Balaban’a söylediği, “Âşık olmayan bi halt olamaz” sözü her şeyi özetliyor. Şili’nin başkenti Santiago’da Pablo Neruda’nın evini ziyaret ettiğimde, rehberin Türkiye’den geldiğimi öğrenince, “Naziiim Hikmeeet” diye haykırışını unutamam. Onun için Türkçenin tek anlamı vardı; Nâzım Hikmet’in dili… Büyük şair dünyanın neresinde bir acı varsa ona dokundu. Hiroşima’da atom bombasıyla ölen çocuk oldu, Afrika’da sömürgecilerin kıskacındaki delikanlıyla acı çekti, Kurtuluş Savaşı’nda Kartallı Kazım’ı yaşadı…
GG-Sayın Balbay, siz de gericiliğin tuzaklarıyla, yıllarca hapis yatırılan bir yazarsınız. Doğallıkla Nâzım Hikmet’le duygudaşlık kurdunuz. Aşk, direnişi; direniş, aşkı besliyor, dersek yanlış olmaz sanırım.
MB- Kesinlikle haklısınız. Her ikisinin de özünde yaşam var, yaşam sevinci var. Büyük şairin mahpusluğunun onuncu yılında yazdığı “Hapiste yatacak olana bazı öğütler” şiiri her şeyi anlatır. Nâzım o kadar canlı, öylesine aramızda yaşayan bir değer ki; Silivri zindanına kapatıldığımda ilk aldığım mektup İzmir’den bir doktorun yazdığı, içinde Nâzım’ın bu şiirinin olduğu mektuptu. İnsan kendine, “Nazım 13 yıl direndi, sen de direnebilirsin” diyor. Nâzım bir bakıma hepimizde yaşamaya devam ediyor.
GG-Mustafa Kemal Atatürk de Nâzım Hikmet de Selanikliler. Atatürk ile Nâzım Hikmet ilişkisi üzerine neler söylersiniz?
MB- Bu sorunuz, bana Nâzım Hikmet’i yazdıran başlıca gerçeği ifade ediyor. Dünyanın 80 ülkesini dolaştım, gezi izlenimlerimi 8 kitapta topladım. Yıllar sonra gezilerde en çok nelerle karşılaştığımı sordum kendime… Bütün ülkelerde iki kişi karşıma çıkmıştı; Atatürk ve Nâzım Hikmet. İki büyük değerimiz. Selanik gezim sırasında da kent yönetiminin çıkarttığı tanıtım kitabında “bu şehirde doğan ünlüler” bölümüne baktım; Atatürk ve Nâzım Hikmet’in de adı var.
Nâzım’ın yaşamındaki önemli dönemeçlerden biri, daha 20’sine basmadan şair arkadaşları Va-la Nurettin, Faruk Nafiz Çamlıbel ve Yusuf Ziya Ortaç ile İstanbul’dan ayrılıp Kurtuluş Savaşı’na katılma kararı almasıdır. Atatürk’le Ankara’da çok kısa süre yüz yüze gelirler. Dönemin koşulları uzun sohbet etmelerini engeller. Yabancı bir araştırmacı şöyle diyor: “Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti için ne yaptıysa, Nâzım Hikmet Türkçe için onu yaptı.” Çok güzel bir tanımlama.
Nâzım Hikmet’le Paris’te dostluk kuran Hıfzı Topuz’la saatlerce sohbet ettik. Onun şöyle bir düşüncesi var; “Atatürk 10 yıl daha sağlıklı yaşasaydı, Nâzım hapiste olmaz Atatürk’ün sofrasında olurdu.”
GG-Nâzım Hikmet geçen onyıllar içinde saygınlığından, değerinden, etkisinden zerre bir şey yitirmedi. Japon çocuklarının Nâzım’a sevgisini, insanın gözleri dolmadan okuması olanaksız. Günümüz barış özleminin de en büyük sözcüsü değil mi?
MB-Aynen öyle. Barış, yeryüzünde insanların en güzel isteğidir. Nazım da bunun en güzel dile getiricilerindendir. Çarpıcı bir örnek vermek istiyorum; Nâzım bir zamanlar Türkiye ile dönemin Sovyetler Birliği, bugünün Rusyası arasında bir gerilim unsuruydu. Nâzım’ın şiirleri Ankara’daki yöneticiler tarafından “vatan hainliği” olarak nitelendirilmişti. Nâzım da buna “vatan hainliğine devam ediyor hâlâ” dizeleriyle karşılık vermişti. Aradan yıllar geçti, bugün Nâzım Hikmet, Türkiye ile Rusya arasında adeta bir barış köprüsü. Kazanan Nâzım oldu.
Nâzım bugün dünyanın 50’den fazla dilinde. Nâzım, dünyada şiirleri en çok bestelenen şair.
Nâzım’ın barışçı kişiliğinden söz ederken şunu da vurgulayalım; Nâzım, gerçeği her koşulda eğip bükmeden dile getiren bir şair. Stalin’in en güçlü dönemde Moskova’yı gezerken rehber, bir binayı gösteriyor, “Bunu Stalin planladı” diyor. Nâzım’ın buna karşılığı şu oluyor: “Ben Stalin diye bir mimar tanımıyorum!”
GG- Yapıtınızda 1950’deki af tartışmaları kapsamında, Nâzım Hikmet’le ilgili Meclis tutanaklarından bir bölüme de yer vermişsiniz. Kürsüden söylenen sözler ne kadar düzeysiz, cahilce ve bayağı. Günümüzdeki “Nâzım gelsin kendi başvursun” geriliğiyle de örtüşüyor. Sağın hâlâ neden kültür üretemediğini, muhafazakâr bile olamadığını açıklıyor.
MB-Maalesef… Kitap okumamakla övünen, bunu bir meziyet sayan parti lideri var. Eğitim seviyesi yükseldikçe ihanet seviyesi artıyor diyen YÖK denetçisi var. 300 yıldır çağdaş uygarlık seviyesini yakalama mücadelesinde bocalamamızın nedeni bu. Bugünkü Türkiye’yi iyi özetleyen bir anlatım var. Hapisteki bir kişi bir yazarın kitabını istiyor. Görevli, “O kitap yasaklı, burada yok ama kitabı yazan kişi burada tutuklu. Uygun olunca onunla görüştürelim” karşılığını veriyor. Yöneticilerimiz yazarlara saygı duymaktan öte, onları hapse atmak için her şeyi yapıyor. Yine de bunlar bizi umutsuzluğa sürüklememeli. Bu insanlığın binlerce yıldır süren iyi ile kötünün, savaşla barışın mücadelesi. Asıl olan hangi safta yer aldığınız. Nâzım’ın safında olabilenlere ne mutlu.
GG-Nâzım Hikmet yazın alanının hemen her türünde üstün yapıtlar yazdı; aynı zamanda yetkin bir ressamdı. Haklı olarak özellikle vurguluyorsunuz. Nâzım Usta Türk Şiirine, başka yazın-sanat türlerinden de yararlanarak senfonik ve özgür yapı kazandırdı. Bu başarısında Dil Devrimini gönülden, bilinçle benimsemesinin ve desteklemesinin de payı vardır değil mi?
MB-Büyük şair, bir köylü öküzünü, toprağını nasıl severse Türkçeyi öyle sevdiğini söylüyor. Nâzım’ın bir asır önce yazdığı şiirlerde anlamadığımız bir sözcük bile yok. Bu da Nâzım’ın halkın anladığı dili kullanmayı ilke edindiğini gösteriyor. Nâzım’ın yerinde kullandığı uyaklar, çift anlamlı sözcüklerle çizdiği tablolar Türkçemizin en büyük zenginliği. Türkçe kökten yeni sözcüklerin üretilebildiği bir dil. Örneğin, “göz” kökünden 100’ü aşkın sözcük üretebilirsiniz. Bunu en zengin kullanan da Nâzım. Edebiyat fakültelerimizde bir Nâzım Hikmet kürsüsü ne güzel olur, Nâzımoloji ne çok şey getirir.
GG-Geçmişte, Nâzım Hikmet’le ilgili bilgi sınırlıyken özellikle soldaki her kesimin bir Nâzım Hikmet’i vardı. Köktenci sol komünistliğini öne çıkarırdı. Oysa bilgi arttıkça her şeyden önce Nâzım Hikmet’in ödünsüz güçlü birey olduğu, kalıplarla açıklanamayacağı; ulusçu bir anlayışı da benimsediği kesinleşiyor. Bu ayrıntıyla ilgili neler söylersiniz?
MB-Nâzım Hikmet hepimizin. Sadece Türkiye olarak hepimizin değil, dünya olarak hepimizin. Kaleme aldığım kitabı öteki Nazım kitaplarından farklı kılan da bu gerçek. Dünya gezilerimde karışıma çıkan Nâzım, onun bir dünya şairi olduğunu gösteriyordu. Bunu okuyarak öğrenebilirsiniz, görebilirsiniz. Ancak yaşamak başka bir şey.
Arkadaşı Va-la Nurettin kitabına başlık olarak “Bu Dünyadan Nâzım Geçti” diyor. Ben de diyorum ki: “Bu dünyaya Nâzım geldi; gitmedi.” Aramızda, bizimle… Aşkımızda, direncimizde, özlemimizde, insanlığımızda…
GG- Sayın Balbay çok sağ olun, var olun. Türkçemize, yazınımıza, yüz akımız Nâzım Hikmet üzerine özgün bir yapıt kazandırdınız.
MB- Ben de çok teşekkür ediyorum. Kitabın sonuna TBMM kütüphanesindeki Nâzım Hikmet’e ait kitapların ve Nâzım Hikmet hakkında yazılan kitapların listesi var. Sadece bu liste bile herkese “Nazım Hikmet yaşamaya devam ediyor hâlâ” dedirtiyor.
GG- Gerçekten öyle. Araştırmacılar için de önemli bir kaynak.
Üvercinka dergisi, Aralık 2018
Yorum Kapalı.