Ozanlar ayrıksı kişilerdir. Nâzım Hikmet ise yaşamıyla, kişiliğiyle bambaşka bir ayrıksılık örneğidir. Büyükbabası yazardır, ozandır. Aile kökleri saraya uzanır. Annesi başarılı bir ressamdır. Yetiştiği evde, ortamda sanat solunur. Yabancı dil önemsenir ve doğallıkla bilinir.
Daha delikanlılık çağında ülke işgale uğrar. Emperyalizmin orduları dört bir yandan saldırmaktadır. Hiç ikileme düşmez; dostu Vala Nurettin’le (Va-Nu) birlikte İnebolu’ya doğru zorlu yolculuğa çıkarlar. Ayrıca Faruk Nafiz, Yusuf Ziya… O günlerde Ankara’ya İnebolu üzerinden, Ankara’dan izin alınarak, izin beklenerek ulaşılmaktadır. İnebolu’ya ulaşılmasına ulaşılır ama Ankara’dan izin bekleyişi günler almaktadır. O sıra bekledikleri yerde, yine onlar gibi Spartakistlerle tanışırlar. İçlerinden özellikle Sadık Ahi Nâzım Hikmet ile Va-Nu’yu çok etkiler. Anlattıkları, o güne kadar duymadıkları kavramlar ve eylemlerdir. [Bekleyiş günlerinde tanıdıkları insanlar arasında Nafi Atuf (Kansu) ile kayınbiraderi de vardır. Her ikisi de gelecekte Türk Devriminde çok önemli görevler alacaklardır.]
Ardından Ankara’ya ulaşırlar. Nafi Atuf’un eğitimci eşinin İstanbul’da apandisidinin patlaması yüzünden yaşamını yitirdiği haberi gelir; Nâzım Hikmet, Müfdale Hanım için ağıt yazar…
Nâzım Hikmet cephede savaşmak için gelmiştir. Mustafa Kemal’le görüşürler. Ozanın şiirlerini okumuştur, şiir üzerine de konuşurlar. Ne ki cepheye göndermekten yana değildir; öğretmenlik yapmaları için Bolu’ya görevlendirir. Bir zaman tutucu bir topluluk içinde öğretmenlik yaparlar. Ne ki her geçen gün Bolşevik Devrimine ilgileri ve bilsemeleri artar. Ve yeniden yolculuk, Bolşevizm toprakları… Rusya.
Bu noktada Türkiye’nin işgal altında bulunuşuna karşın, karar değiştirişleri, Rusya’ya gidişleri insanı yanıltmamalıdır. Ankara’ya cephede vuruşmaya gelmiş iki genç yoğun ülkü duygusu, heyecanı, coşkusu içindedirler. Bolşevik Devrimiyle de bir çağın başladığının ayrımındadırlar. Sezgi, gelişen bilinç, ozanca bir ataklık…
Rus Devrimi deneyiminin Nâzım Hikmet şiirinde de kişiliğinde de eşsiz yaratı kaynağı niteliğini geçen zaman tarihsel biçimde göstermiştir. Belki de bu ataklıktır, gözü pekliktir ki Nâzım Hikmet’in şiirine, sanatına o devasa insanlık birikimini kazandırmıştır.
Ve izleyen dönemlerde, Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşamını yitirmesiyle birlikte devrim karşıtı güçlerin ivmesinin artmasının da etkisiyle, Nâzım Hikmet’in (ve diğer benzer aydınların) peşini bırakmayan, sonu gelmeyen işkenceler, mahpusluklar, takipler, geçim dertleri…
Nâzım Ustanın on üç yılı bulan ve destanlara, Türk şiirinin o güne değin görmediği büyük şiirlere dönüşen mahpusluk yaşamı. Dile kolay… Türk ve dünya yazınından, ekin çevrelerinden yükselen tepki…
Sonunda iş gelir, Nâzım Hikmet’e tuzak kurmaya dayanır. Kalp hastası olduğu biline biline zorla askere alınmak istenir; o ağır koşullarda yaşamından edilecektir. İstenen budur.
Sovyetler Birliği’ne kaçmak zorunda kalır. İnişli çıkışlı bir yaklaşım içindedir Sovyet rejimine. Devrime, komünizm ülküsüne son soluğuna kadar bağlı kalırken, uygulamadaki yozlaşmayı da görmeye, buna tepki duymaya başlar.
Bir yandan dünyayı gezer. Dünya şiirinin, yazınının devleri onun dostlarıdır. Avrupa kentlerinde, Paris’te, Stockholm’de… Türk yazar dostlarıyla da bir araya gelir, özlem giderir.
Ve şiiri, Nâzım Hikmet’in olağanüstü şiiri her geçen gün gelişir gelişir… İnsanlık, dünya barışı, sömürüye başkaldırı, faşizme ve emperyalizme direniş, sevda, orman, uzaklardan sarı pencereden ulaşan sıcacık ışık, memleket hasreti… onun büyük şiirindedir.
Salt izlek sanılmasın, görülmemiş bir senfonidir. Oyun sanatından şiire yansıyıştır. Gürül gürül akan ırmaktır. Özgür şiirin eşsiz bir yaratısıdır. İçtenlik anıtı bir şiirdir. Anılan ortak izlekler ve duyarlıklar hiç bu biçimde yazılmamıştır.
“Saçları saman sarısı, kirpikleri mavi…”
Şu gerçeği de vurgulamak gerekir ki günümüzde kafalarına kuş pislese, ulusçulardan, ulusçu düşünceden bilenlerin Nâzım Hikmet sevgileri, anmaları çelişkidir. Bunu Nâzım Hikmet sevgisi tekelimizde olduğundan belirtmiyoruz; Nâzım Hikmet yurduna, Türkiyesine, ulusuna, bayrağına her zaman büyük bağlılık ve saygıyla yaşadığından dolayı söylüyor, yazıyoruz. “Kuvâyi Milliye destanını şu tarihten sonra yazdı, Cumhuriyet rejiminde baskı görmemek için yazdı, şu bölümleri çıkardı…” türünden ipe sapa gelmez laflarla, dayanağı bulunmayan savlarla kafa karıştırma çabasından vazgeçmelidirler. İkiyüzlülüğü bırakıp seçimlerini yapmalılar.
Nâzım Hikmet ulusçu duyarlığı, Türkçeye tutkusu, Türk ekinine bağlılığı görkemli ozandır.
Nâzım Hikmet Ran’ı derin saygıyla, sevgiyle anıyoruz. Türk ulusunun gönlündedir.
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.