2008 yılı Noel Bayramı’nda,
Küba Cumhurbaşkanı Fidel Castro’dan düşünceler:
NOEL BABA’DAN HEDİYELER
çeviren : A.Cengiz Büker
Telefon ve internet hatları 6 Ocak günü Bush’un Noel tatilini bitirir bitirmez Ortadoğu’ya gideceğini önceden haber verdi. Bir Hıristiyan olarak, dinleri ve kültürleri Avrupalılardan farklı olan Müslüman’ların ülkesine gidiyordu. Avrupalılar, onbirinci Yüzyılda, Hıristiyan dinini benimsemişler ve gâvur olarak gördükleri müslümanlara savaş ilân etmişlerdi. Yine aynı Hıristiyanlar, ya dinsel nedenlerle ya da ulusal çıkarları gereği, birbirlerini kesip doğradılar. Bütün bunlar Tarih’te kalmış görünüyordu. Geriye saygı görmesi gereken, Hıristiyan kökenli olan ya da başka kaynaktan gelen vicdani inançlar, efsaneler, gelenekler kalmış. Atlantik’in bu yakasında, tıpkı dünyanın başka birçok yerinde olduğu gibi, çocuklar, en romantik ve en çocuksu duygularla, Noel gününü ve gelecek hediyelerini bekliyorlar. Hayatımın ilk yıllarında bu umutları ben de yaşamıştım; Tıpkı kimi yurttaşlarımızın bizim gururlu ve inatçı Cumhuriyetimizden beklediği mucizeler gibi, ben de Noel Baba’dan olmayacak dileklerde bulunuyordum. Gelecek Pazar gününde yapılacak seçimler için beni listeye girdirdikleri ilin insanlarıyla konuşup bundan yararlanmak için yeterli fizik kapasiteye sahip değilim. Yapabildiğim tek şey: yazmak. Bu benim için yeni bir deneyim; yazmak konuşmaya benzemiyor. Bugün bilgi edinmek ve gördüklerimin üzerinde düşünmek için daha fazla zamanım olduğu için, yazmak zor geliyor. Yazılan iyi şeyler umutlandırıyor, kötü şeylerse şaşırtıyor ve moral bozuyor. Daha kötüsünü beklemek, daha iyisine hazırlanmanın tek yolu olmalı! Bush’u görmekse gerçekdışı bir olay gibi. Bush, başka ulusların elindeki hammaddelerin ve enerji kaynaklarının yenilmez fatihidir. Emellerine ulaşmak için kaç yüzbin ya da kaç yüzmilyon insanın öldüğüne kaldığına, kaç tane gizli mapusanenin ve işkence merkezinin kurulduğuna aldırmaksızın dünyaya çizgilerini çekip duruyor. “Gezegendeki altmış yer ya da daha fazlası” önleyici(!) sürpriz saldırılar beklemelidir. Gözlerimizi aymazlıkla kapatmamalıyız. Küba da bu yerlerden biridir. İmparatorluğun reisi bunu böyle buyurdu ve bu konuda uluslararası kamuoyunu defalarca uyardı. Arap Emirliklerinden, İran’ın birkaç kilometre uzağındaki başkenti olan Abu Dhabi’de, AP ajansının bildirdiğine göre, Birleşik Devletler başkanı George W. Bush Pazar günü, “Iran dünyanın güvenliğini tehdit etmektedir, Birleşik Devletler ve Arap müttefikleri tehlikeye karşı iş işten geçmiş olmadan birleşmelidirler” demiş. Bush Tahran hükümetini teröristleri finanse etmekle, Lübnan’da barışın altını oymakla ve Afganistan’daki Taliban milislerine silah yollamakla suçlamaktadır. Ayrıca Iran “tehdit edici konuşmalarla komşularını korkutmakta, Birleşmiş Milletler’e kafa tutmakta ve nükleer programının hedeflerini açıklamamakla bölgenin tümünün dengesini bozmaktadır”, ona göre. Bush “Iran’ın davranışları heryerdeki ulusların güvenliğini tehdit ediyor” demektedir. Bu yüzden Amerika Birleşik Devletleri, uzun vadede, bizim Basra Körfezindeki dostlarımızla olan bağlarımızı kuvvetlendiriyor ve bizi bu ortak tehlikeye karşı birleştiriyor. Bush Emirates Palace otelinde konuşarak, üç milyar dolar para harcamış. Bu otelin bir süitinin geceliği 2.450 dolar. Otelin kendisi bir kilometre uzunlukta, ayrıca 1,3 kilometre beyaz kumla kaplı plajı var. ABD’nin Emirliklerdeki Elçiliğinin sözcülerinden biri olan Steven Pike’in dediğine göre, “bu plajdaki kumun herbir tanesi Cezayir’den getirilmiş.” Bütün dünya Bush’un Iran’la savaşmak istediğini biliyor, bu onun savaşı. Ama bir de, “Amerikan askeri birliklerinin Irak’ta en az on sene kalacağını” söylüyor. İşin kötüsü ondan sonra iktidara gelecek olan her iki partinin adaylarının da bu işi düzeltebilecek bir kapasiteye sahip olmaması. Bu emperyalist gücün, terörizmle savaş bahanesiyle kurduğu, “düzenli ekonomik büyüme – işsizliği yoketme ve enflasyonu ortadan kaldırma” gibi olanaksız amaçlara yönelik dev ölçütlerdeki korkunç “tüketim sistem gülü”nün tek bir yaprağına dokunacak cesaretleri yok. Martin Luther King’in, Malcolm X’in ve Abraham Lincoln’ün ve insanlığın çileli tarihi boyunca gelmiş geçmiş büyük düşünürlerinin düşledikleri bu değildi. Kim ki vakti olur da İnternet’ten, kablolardan ve kitaplardan gelen haberleri okuyup analiz ederse, dünyanın içine düştüğü çelişkileri apaçık görecektir. İspanya’nın çok okunan yayın organlarından el País’teki bir makalede, yiyeceklerin ve yakacakların fiyatı yazıyordu. Yale Üniversitesi’ndeki Tarih Profesörü ve Uluslararası Güvenlik kürsüsü direktörü Paul Kennedy, ülkenin en etkin aydınlarından biri olarak şöyle diyor: “ABD’nin dış güçlere en büyük bağımlılığı petroldür”. XVIII.inci yüzyılın ortalarında, Büyük Britanya dünyanın en büyük yelkenli gemi endüstrisine sahipti. Tersanelerinde bir senede yüzlerce ve binlerce yelkenli gemi yapılıyordu, tam o sırada da kimi İngiliz mucitler buhar makinasını yaratmaktaydılar; buhar makinası büyük miktarda enerji üretiyordu, bu enerjinin garantisi Galler’in güneyindeki özellikle hidrokarbon yönünden zengin kömür ocaklarıydı. Buhar motoru ve kömür 150 yıl boyunca İngiliz İmparatorluğu’nun gelişmesini sağladı. Bundan daha ötede bizi daha çok ilgilendiren nokta, petrol ve besin arasındaki her gün artan bağımlılıktır. Nedenleri bellidir: Büyük Asya-Ekonomilerinin büyüyen talebi ve ABD gibi, Japonya gibi, Avrupa gibi zengin ülkelerin, yaptıkları tüketimi azaltmaktaki başarısızlıkları ve âcizlikleri. Ama, özellikle Asya’daki tüketimin artışına bağlı olarak, dünya soya talebi de almış başını gitmektedir. Çin’deki onmilyonlarca domuz her sene inanılmaz miktarlarda soya yiyor. Soya’nın bu yılki (2005) tahmin edilen fiyatındaki artış geçen yılın (2006) fiyatının % 80’ini buluyor. Kimse emin olamaz, ama mantıksal olan odur ki, son yıllarda dünya nüfusunun sürekli artması ve gerçel rantların adam başına 2 milyarlara kadar yükselişi her seferinde daha büyük protein ihtiyacı demektir; yani daha çok sığır eti, daha çok domuz, daha çok tavuk, daha çok balık; böylece, hayvanları beslemek için de daha çok tahıl. Yale Üniversitesi’nin Profesörü şunu da söylemeliydi: daha çok yumurta ve daha çok süt… sonra ürünlere hayvan yemini de katmalıydı. Ama biraz ötede, Avrupa finans çevrelerinin baş organı olan The Economist dergisinde yayınlanan, “Ucuz Besinin Sonu” başlıklı “harika, çok kapsamlı, korkutucu” bir makale dikkati çekiyor. Bu dergi, fiat endekslerine 1845 yılından başlamakta; geçen 162 yıl içindeyse besin fiyat endeksi en yüksek derecesine ulaşmış. Yakıt bakımından kendi kendine yeterli olan ve bol rezervleri bulunan Brezilya, kesinlikle bu ikilemden çıkacaktır. 300 metre yükseklikle 900 metre yükseklik arasında dalgalanma gösteren “yayla”sı (meseta), Küba’nın 77 katı toprağa sahip. Bu kardeş Cumhuriyet üç ayrı iklimden yararlanıyor. Orada ekilmeyen ürün yok gibi. Tropikal siklonlardan zarar görmüyor. Hele Arjantin’le birleşince, Meksika dahil, Latin Amerika ve Karayip ülkelerinin kurtuluş platformu olabilir. Ama bunun asla garantisi yok, çünkü onlara bu birleşme hakkını tanımak istemeyen emperyalist bir gücün merhametine kalmışlar… Yazı yazmak, pekçok kimsenin bildiği gibi, hızlı olmayan bir anlatım aracıdır. Onda konuşulan dilin kullandığı tonlar ve mimikler yoktur. Elde olan kıt zamanı birkaç kez fazla tüketir. Yazı yazmanın avantajı günün ve gecenin herhangibir saatinde yapılabilir olmasıdır, fakat kimlerin okuyacağını bilemezsin, çoğu onu düzeltme ve yamultma eğilimindedirler, söylenmeyenleri katarlar ve söyleneni çarpıtırlar; bazan dinleyiciyi karşında bulmamaktan sıkılırsın ve içinden tüm yazdıklarını çöpe atmak geçer. Bütün ömrümü, gördüğüm olayları olduğu gibi aktarmakla geçirdim, en karanlık cehaletleri anlattım; bugünse içinde yaşadığımız gezegene ve üyeleri olduğumuz türe karşı işlenen cinayetleri gözlemlemek için eskisine göre daha çok vaktim ve daha çok imkanım var. Özellikle genç devrimcilere, en yükseğini istemeyi ve demir gibi bir disiplin içinde olmayı tavsiye ediyorum; iktidar hırsı olmadan, kendi kendine yeterek, kibire ve gösterişe kapılmadan… Bürokratik yöntemlerden ve mekanizmalardan sakınsınlar. Basit sloganların tuzağına düşmesinler. Bürokratik işlevlerin önlerindeki en kötü engel olduğunu görsünler. Bilimi ve bilgisayarı kullansınlar ama uzmanlaşmış elitlerin teknikçi ve anlaşılmaz diline kapılmasınlar. Bilmenin susuzluğu, sebat, fiziksel ve zihinsel eksersizler yapsınlar. İçinde yaşadığımız yeni dönemde, artık kapitalizm araç olarak bile işe yaramıyor. Tıpkı, içinden yalnızca bencilliklerin, yolsuzlukların ve eşitsizliklerin en kötü biçimlerinin çıktığı, köklerinden çürümüş bir ağaç gibi. Üretebildikleri halde üretmeyenlere ya da az üretenlere hiçbirşey hediye etmesinler. Elleriyle ya da zihinleriyle çalışanların emeğini ödüllendirsinler. Eğer üst tahsil derecelerini evrenselleştirdiğimiz gibi, basit fizik çalışmayı da evrenselleştirmeliyiz, çünkü o herkesin talep ettiği sonsuz yatırımların gerçekleştirilmesine yardım eder en azından, sanki büyük bir döviz rezervi gibi ve sanki çok büyük bir iş gücü gibi bir güçtür o. Özellikle şu ya da bu bahaneyle Devlet yatırımları icat edip de, sanki bütün hayatlarında kapitalist imişler gibi, bencillik ve imtiyazlar yaratarak, sonradan görme kolay kazançlara yönelenlere dikkat ediniz. Bu gerçeklerin bilincine varmadıkça, hiçbir çaba “zamanında önlemek” için gerçekleşemez. José Martí’nin dediği gibi, emperyalizm sanki barsaklarımızın içinde yaşamış gibi yeniden doğar, ve insanlığın kaderini mahveder. Diyalektik ve yaratıcı olunuz. Başka bir seçenek olamaz… Marangoz Yusuf’un oğlu İsa’nın doğduğu yeri ziyaret eden Bush Noel Baba’cılık oynuyor, sağ olsun! Eğer gerçekten de birisi Nâsıra’daki o mütevazı’ samanlığın nerede olduğunu biliyorsa… Emperyalizmin kıralı bu kez, arap ülkelerine, askeri endüstri kompleksinde üretilip yayılan silahları satın alsınlar diye, onmilyarlarca dolar hediye dağıtıyor, aynı zamanda da, İsrail’i silahlandırmak için, onları besleyen her bir kişiye iki dolar veriyor. Öyle bir yerde bunu yapıyor ki, Birleşmiş Milletler görevlileri 3,5 milyon Filistinlinin haklarının eleinden alınıp ülkesinden dışarı atıldığını söylüyorlar. O emperyalizm kıralının kafasında takıntı yaptığı silah, dünyayı bir nükleer savaş korkusuyla tehdit etmektir. Böyle bir Noel hediyesini İnsanlığa sunmaksa, yalnızca onun ellerinde.
Fidel Castro Ruz
14 Ocak 2008
TeleSUR
_______________________________________________
Yorum Kapalı.