Bahattin GEMİCİ
Eğitimci-Yazar
YAZAR ÖNER YAĞCI’NIN ÖDÜL ALAN KİTABI:
“ANADOLU’NUN UMUDU: AYDINLIK”
Yazar Öner Yağcı gibi ben de yetmişli yıllarda Gazi Eğitim Enstitüsü’nde öğrenciydim. O Türkçe Bölümü’ndeydi, bense Almanca. TÖB-DER Ankara şubesinde karşılaşır, selamlaşırdık. Ben dernek yönetimindeydim. Siyasi tartışmaların, kutuplaşmaların yoğun, sokakların tehlikeli olduğu bir dönemdi. 1976’da Almanya’ya gittiğim için tüm arkadaşlarımın izini kaybetmiş, memlekette olup bitenleri uzaktan, sınırlı olanaklarla izlemek zorunda kalmıştım. Nerede olursak olalım mücadelenin içindeydik.
Onun, dergi ve gazetelere yazdığını, edebiyatla ilgilendiğini sonradan öğrendim. 12 Eylül günlerinin acılarını ve direncini anlattığı 1986’da yayımlanan Kardelen kitabıyla Akademi Kitabevi Roman Başarı ödülünü aldığını duyunca sevindim. Bunu diğer kitapları izlemiş, Turnalar’la 1988 Madaralı Roman, 1994 Sabahattin Ali Kültür Günleri, 1995 Troya Edebiyat, 2011 Türk Dili Onur, 2013 Mavi Ada Emek, 2014 MEF Fark Yaratanlar, 2015 BİKEV Şükran Kurdakul, Anadolu’nun Umudu: Aydınlık’la 2016 Vedat Günyol Deneme ödüllerini almıştı.
41 yıl sonra 9 Temmuz 2017’de, Edremit Kitap Fuarı’nda karşılaştık, kucaklaştık. Bir kafede oturup çay içtik, sohbet ettik. Değerli dostum, Yazar Günay Güner de bizimleydi. Öner Yağcı son kitabı “Anadolunun Umudu: Aydınlık” kitabını, “Aydınlık umudumuzun coşkusunu birlikte yaşadığımız dostum Bahattin Gemici’ye, sevgilerimle” diye yazıp imzaladı. Ben de ona “İki Ülke Arasında” ile “Gözden Irak” kitaplarımı hediye ettim.
Almanya’ya dönünce Öner Yağcı’nın kitabını elime aldım. Onun akıcı, yalın ve duru bir Türkçeyle yazdığı Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yayımlanan “Anadolu’nun Umudu: Aydınlık” adlı deneme kitabını bir solukta, okudum; fikirlerinden, birikiminden, gerçekçi saptamalarından çok yararlandım.
Kitabın ilk bölümünde şu satırlar yer alıyordu:
“Benim kuşağım Anadolu’yu Nuh’a “beşikler, salıncaklar, hamaklar” veren, Havva Ana’ya “dünkü çocuk” diyen ve Mustafa Kemal Atatürk sevdasının Trakya’yla bütünleştirdiği bir destan toprak, bir yurt olarak tanıdı.
İşte bu Anadolu insanı yıllardır bilim ve sanatla ulaşılacak olan çağdaş aydınlığın güzelliğiyle buluşmak yerine çağdışı bağnaz ve barbar karanlıkları özleyenlerin elinde hırpalanıyor. Bugünlerini umutsuzluk, çaresizlik, kimsesizlik içinde kuşatma altında yaşıyor.”
Öner Yağcı, denemelerini ünlü şairlerimizin dizeleriyle harmanlayarak sürdürüyor, çekilen bunca acılara, zorluklara rağmen hiçbir karamsarlık, yılgınlık izi taşımıyor, 68 ruhunun coşkusuyla, şiirle, umutla sesleniyor insanlarımıza:
“Yeter ki bir rüzgâr esmeye başlasın; Anadolu olanca görkemi ve bilgeliğiyle yüce değerlerin yeşerdiği toprak olduğunu bir kez daha gösterecektir dünyaya.”
Emperyalizme karşı verdiğimiz Ulusal Kurtuluş Savaşı’mıza, Kuvayi Milliye’ye, onun önderi eşsiz insan, yiğit başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya duyduğu sevgiyi, saygıyı, inancı dile getiriyor. O’nun Nutuk kitabının önemini vurguluyor. Nâzım Hikmet’in, Şevket Süreyya Aydemir’in, Sabahattin Selek’in, Hasan İzzettin Dinamo’nun, Doğan Avcıoğlu’nun, Mahmut Esat Bozkurt’un, Sina Akşin’in, Metin Aydoğan’ın kitaplarının yanısıra Turgut Özakman’ın, “Dünyadaki en meşru, en ahlaklı, en haklı, en kutsal savaşlardan birinin, emperyalizme karşı verilmiş ve kazanılmış ilk kurtuluş savaşının, bir millileşme ihtilalinin romanı, şaşırtıcı bir yakın zaman destanı” dediği “Şu Çılgın Türkler” kitabını okumamızı öneriyor.
Ahmet Arif’in “Anadolu” şiiriyle sesleniyor:
“…Binlerce yıl sağılmışım
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı seher- sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar.
Ne İskender takmışım
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler gölgesiz…”
“Anadolulu, 68’li bir aydın olarak beni var eden Kurtuluş Savaşı’na, Anadolu aydınlanmasına, Cumhuriyet’e olan borcumu devrim aşkıyla süren yaşam ve yazarlık serüvenimden damıttıklarımla ödemeye devam ediyorum” diyor.
Gelecek güzel günler için umudunu hep diri tutuyor, görevlerimizi anımsatıyor: “Aydınlık bir yolumuz var. Biz bu aydınlık yolda, bağnazlıklardan uzak özgür, çağdaş, sömürüsüz, eşitlikçi, kardeşçe bir yaşamın kazanılıp sürdürülmesini ve topluma egemen olmasını sağlamak için çabalamak zorundayız.”
Öner Yağcı, sayıları az da olsa vatanı savunan inatçı aydınların bulunduğunu, emperyalizmin Türkiye’nin parçalanması planlarına ve dayatmalarına karşı çıktığını, her türlü engele karşın görev ve sorumluluklarını yerine getirmek için çalıştıklarını belirtiyor.
Cumhuriyetimizin kurulduğundan beri en büyük tehlikeyle karşı karşıya olduğunu belirten Yağcı; Nâzım Hikmet’in dizeleriyle bizi sarsıyor:
“Şehitler, Kuvayı Milliye şehitleri,
Mezardan çıkmanın vaktidir…
Şehitler, Kuvayi Milliye şehitleri,
siz toprak altında derin uykudayken
düşmanı çağırdılar,
satıldık, uyanın!
Biz toprak üstünde derin uykulardayız,
Kalkıp uyandırın bizi!
Uyandırın bizi!”
Kapitalizmin 1980’lerde girdiği yeniden yapılanma sürecine “Yeni Dünya Düzeni” adının verildiğini belirten yazar, bu süreçle sosyal devletten uzaklaşıldığını, özelleştirmelerin hız kazandığını, devletin ekonomik yaşama kurallar koymaktan vazgeçtiğini, pazarın büyüyüp ulusal sınırların dışına çıktığını ve dünyanın tek pazar haline geldiğini belirtiyor. Robotların, kol gücünün önemini azalttığına, sendikaların zayıflatıldığına, dünya devletleri arasındaki gelişmişlik farkının katlanarak büyüdüğüne, toplumsal muhalefet örgütlenmelerinin yasal ya da yasadışı yollarla engellendiğine, reklam sektörünün büyümesiyle, tüketimin pompalandığına, kitlelerin işsizlikle ve yoksullukla baş başa kalmalarının toplumsal sorunları artırdığına, emperyalist ülkelerin etnik ve dini çatışmaları körüklediğine dikkat çekiyor. Dünya halklarının emperyalist sömürü düzenine karşı verdikleri onurlu mücadeleyi örnekleriyle anlatıyor.
“Bu Yeni bir Dünya Düzeni değil; korkunç bir çürüme ve savaş dönemidir. Yoksulluk, işsizlik, enflasyon, zamlar insanları insanlıktan çıkarıyor, fahişelik artıyor, çocuklar, çocukluklarını yaşayamıyor, uyuşturucu bağımlılığı insanları tutsak alıyor, yaşamın her alanında örgütlenen mafyalaşmış çeteler yönetiyor ülkeleri.”
20. yüzyılın ezilenlerin emperyalizme karşı savaşımların tarihi olduğunu, 21. yüzyılda insanlığın emperyalizmle savaşmaya devam edeceğini, küreselleşmenin dünyadaki eşitsizliği ve sömürüyü çoğalttığını insanı yalnızlaştırdığını, ancak insanlığın bu belanın da üstesinden gelecek birikime sahip olduğunu söylüyor.“Devrimin kanunu mevcut kanunların üstündedir. Bizi öldürmedikçe, bizim kafalarımızdaki bu cereyanı boğmadıkça, başlattığımız devrim bir an bile durmayacaktır” diyen büyük devrimci Atatürk’ün sözlerine vurgu yapıyor.
“Bir ulusun uyanışını ve bağımsız Cumhuriyetimizi kurup bize emanet eden bir büyük insanın gerçekleştirdiklerini adım adım yok etmeye çalışanlara karşı onu sahiplenmek, onun emanetini geleceğe taşımak sorumluluğu, ayrı zamanda insan olma sorumluluğudur” diyerek aydın duruşu sergiliyor.
“Onun düşünceleri, önderliği, örgütleyiciliği karşımıza dikilen belalardan kurtulmamız için izlenmesi gereken yolu apaçık gösteriyor. Bu yol, “azim ve kararlılıkla” emperyalist kuşatmalara, dayatmalara karşı çıkılması ve bağımsızlık temelinde, insan onuruna yakışır, laik, ulusal değerlerinin bilincinde olan ve onları yücelten, halktan yana, devrimci cumhuriyetin savunulması yoludur. Zaman, Mustafa Kemal Atatürk’ün düşünceleri ve eylemleri doğrultusunda davranma ve onun emanetine sahip çıkma zamanıdır” diyerek “Ulusal bağımsızlığın yaşam sorunu” olduğunu belirten yazar Metin Aydoğan’ın “Ülkeye Adanmış Bir Yaşam, Atatürk ve Türk Devrimi” kitaplarını her yurtseverin okumasını öneriyor.
“Ülkemizin demokrasi tarihi ile sol düşmanlığı, sosyalizm düşmanlığı aynı şeydirˮ diyor. Demokrasi için verilen mücadeleyi, TİP, TÖS, Halkevleri, DİSK ve diğer demokratik örgütlerin şanlı eylemlerini, dinci, faşizan örgütlenmeleri, demokratik güçlere karşı yapılan saldırıları, Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Vedat Aydın, Musa Anter, Uğur Mumcu, Orgeneral Eşref Bitlis, Mehmet Sincar, Metin Göktepe, Ahmet Taner Kışlalı gibi nice aydının kontrgerilla tarafından katledilişini, 2 Temmuz 1993 Sivas Katliamını anlatıyor; “Aydınlık ağacıˮ olmanın bu topraklarda kolay olmadığını söylüyor. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Marifet şiirinden bakıyor kavgaya:
“Marifet hiç ezilmemek bu dünyada
Ama biçimine getirip ezerlerse
Güzel kokmak
Kekik misali
Lavanta çiçeği misali
Fesleğen misali
Itır misali
İsâ misali
Yunus misali
Tonguç misali
Nâzım misaliˮ
Yazar, umut, direnme ve mücadele azmi aşılıyor insanlarımıza. “Anadolu’nun dününe baktığımızda Şeyh Bedrettin’den Hacı Bektaş Veli’ye, Nasreddin Hoca’ya, Yunus Emre’ye, Pir Sultan’a, Celalilere, Köroğlu’na, Dadaloğlu’na, yakın tarihimizin Namık Kemal’ine, Tevfik Fikret’ine uzanan bir düşünce ve eylem zincirini görüyoruz. Bu, aynı zamanda Osmanlı’nın bağnazlığına, zulmüne, baskılarına karşı hiç bitmeyen başkaldırıların, savaşımların da tarihi anlamındadırˮ diyor.
17 Nisan 1940’ta açılan Köy Enstitülerinin Anadolu Rönesansı’nı başlattığını yirmi bine yakın bilinçli eğitimci yetiştirdiğini, Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Dursun Akçam, Talip Apaydın, Mehmet Başaran, Osman Bolulu gibi onlarca yazarı edebiyatımıza kazandırdığına dikkat çekiyor. Hasan Ậli Yücel’i, İsmail Hakkı Tonguç’u ve özverili öğretmenleri saygıyla anıyor.
Kendisinin de içinde olduğu 68 kuşağını Cumhuriyet aydınlanmasının bir armağanı olarak görüyor; onların Cumhuriyet devrimlerine bir borç ödediğini söylüyor. 68 kuşağının önderlerinden Deniz Gezmiş’i, Can Yücel’in şiiriyle anıyor:
En uzun koşusuysa elbet
Türkiye’de de Devrim
O, onun en güzel yüz metresini koştu
En sekmez luverin namlusundan fırlayarak…
En hızlısıydı hepimizin
En önce göğüsledi ipi…
Acıyorsam sana anam avradım olsun
Ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun.
12 Mart döneminde yargılandığı DEV-GENÇ davasında iki yıl tutuklu kalan Öner Yağcı, 12 Eylül döneminde TÖB-DER genel merkez yöneticilerinden olduğu için yargılandığını, beş yıl hapis yatttığını, 6 Mayıs 1972’de Denizlerin Mamak Cezaevi’nde idama götürülüşü sırasında koğuşlarda direniş yapmaktan başka ellerinden başka bir şey gelmediğini ve sabaha kadar dayak yediklerini anlatıyor.
68 kuşağının yurt sevdasının; “Kahrolsun Emperyalizm, Bağımsız Türkiye, Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye, NATO’ya Hayır, Amerikan Üslerine Hayır, Kahrolsun Emperyalizm ve Yerli İşbirlikçileri, Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi, Atatürk Geliyor” sloganlarında somutlaştığını söylüyor.
“Amerika katil katil” diyen Ậşık Mahzuni’yi, gür sesiyle kitleleri coşturan “Sabaha karşı bir andı / Dağdan düze ışık yandı / Anadolu ayaklandı / Düşmanını kovar gördüm” diyen Ậşık İhsani’yi anıyor, o dönemin gençliğinin birikimini, edebiyat, ekonomi ve felsefe alanında okuduğu kitapları ele alıyor.
“Şiirleşiyordu yaşamımız ve memleket sevdamız. Hasan Hüseyin’le Kızılırmak’laşıyor, Ruhi Su’yla, Mahzuni’yle, İhsani’yle türküleşiyorduk. “Korkuyorlar, korkacaklar, korksunlar” diye bir türkü söylüyordu tok bir ses. “Atatürk geliyor!” diye bağırıyorduk ellerimizde bayraklar. “Gün doğdu hep uyandık” diyorduk. “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Cumhuriyet çocuklarıydık.”
68 kuşağının bir büyük insanının, öğretmeninin, özgür ve bilimsel düşüncenin dostu, bağnazlığın düşmanı; aydınlatma yolcusu Vedat Günyol’u saygıyla anıyor.
Onun, “Öğrenmek istemeyen kadar cahil yoktur… Cahillikten kaynaklanan bağnazlık oldum bittim, tüm dünya uluslarının baş belası olmuştur…. Ateşi diri tutmanın yolu onu durmadan tazelemektir. Yoksa küllerin içine gömülüp kalır insan… Atatürkçülük ateşini diri tutmanın tek yolu, devrim ilkelerinin ilerisinde, onların ruhuna uygun yeni ateşler yakmaktır” sözüne yer veriyor.
Öner Yağcı, kitabın son bölümünde; “Gerçek yazar yaşamın aydınlığını çoğaltabilir, öğretir, umut verir, aydınlatır. Gerçek yazar, gücünün bilincinde olan ve buna inanan kişidir aynı zamanda.” diyor. “İnsanlarım, ah benim insanlarım / Yalanla besliyorlar seni” diyen Nâzım’ı anarak sözü Aziz Nesin’e veriyor:
“Yazar, başta kendi olmak üzere okurlarını, kendilerini ve koşullarını değiştirmeye özendirmelidir yapıtlarıyla… Kötülüklerden sorumluyuz. Kötü bir şeyi değiştirmek zorundayız. Yazar değiştiremez, ama insanlara değiştirme isteği ve özlemi verir. Ve yazarın sorumluluğu bu…”
Çıkarı uğruna yolundan sapan, egemen güçlerin kalemşörlüğünü yapan, “Tarihimizle yüzleşelim” diyen kimi aydın müsveddelerinin safsatalarını kıyasıya eleştiriyor ve Aziz Nesin’in sözleriyle bitiriyor kitabını:
“Çevremizde aptal aptal suçlu aramayalım. Aynaya bakalım. Aynamız yoksa bir durgun suya bakalım. Orda suçluyu göreceğiz. İş işten geçtikten sonra, “Kendim ettim, kendim buldum,” demenin hiçbir yararı yok…”
Devrimci mücadelenin içinde pişen, Cumhuriyet ateşini diri tutmak için büyük çaba gösteren, yurt sevgisi ve mücadele azmi ile dolu değerli yazar, dostum Öner Yağcı’yı yürekten kutluyorum. Onun, Anadolu’nun Umudu: Aydınlık kitabını ve diğer kitaplarını okumanızı ve okutmanızı öneriyorum.
Yapıtlarından bazıları: Roman: Kardelen, Turnalar, Gökyüzüne Akan Irmak, Yediveren, Kaptan, Kir, Yaşasın Yenilenler, Deneme-inceleme: Nâzım Hikmet Aydınlığı, Aziz Nesin Aydınlığı, Hasan Ậli Yücel, Şükran Kurdakul, Nasreddin Hoca, Hayyam, Ezop, Yunus Emre, Köroğlu, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Pir Sultan Abdal, Umut İnsanda, Yine de İyimser, Beyler Bu Vatana Nasıl Kıydınız?, Küreselleşme Sürecinde Edebiyatımız, Dil Kaleminin Enstitüsü, Sivas’ı Unutmak, Savaş ve Edebiyat, Nazi Kampları-Ateş ve Kül, Aydınlık Aşkıyla, Roman Aşkıyla, Edebiyat Aşkıyla, Şahmeran, Bektaşi Demiş ki, Bir Keloğlan Varmış, Keloğlan Sihirli Dünyada, Keloğlan Devler Ülkesinde, 40 Kuşağı Şairleri, Büyük Oğul Efsanesi…
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.