Günay Güner
Partilerin Kültür-Sanat Siyasetlerini Ne Zaman Öğrenebileceğiz?
Seçimden başka her şeye benzediği çok belli bir propaganda dönemi içindeyiz. Buyrukçu ve kibirli egemenler, buyrukçu ve kibirli muhalifler karşı karşıya.(*) Yönetimdeki taraf gücünü kullanmakla, her yana, gökdelen boyutunda brandalar germiş. Havaalanı yollarından, olmayan trenlerin garlarından, otobüs “terminallerinden” gidenler gelenler o brandaları görmekte ve bahtiyar olmaktalar.
Meydanlarda binbir saçma söz kalabalığı, taşıma kalabalığa ekleniyor. Taşıma olmayan kalabalık ise eksik sözlerle doyumsuz… N’eylesinler, her kezinde umduklarıyla değil, bulduklarıyla yetinmek zorunda kalmaktan bıkkınlar; birçok şeyin ayrımındalar ya elden ne gelir… Belirtmeli ki bu taşımasız seçimciler eleştirel ve kültürlü.
Eleştirel ve kültürlü deyince nasıl sorgulanmasın? Gerçekten de bu partimsilerin hiç mi kültür, sanat tasarısı, vaadi yok? CHP bir zamanlar ozanları, yazarları çağırıp toplantılar yapmıştı da ilk toplantıya çağırılan kimi yazarları (beğenmediklerinden herhal) bir daha çağırmamışlardı. Muharrem İnce meydanları espriye boğuyor ya, hazır kıraathane-kitap konusu da açılmışken gerekenleri pek de dillendirmiyor gibi… Yoksa “cahil seçmen yine ürker, oy vermez” diye mi bu çekingenlik? Gittiği her meydanda kitlenin attığı “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı da karşılık bulmuyor gibi… Garip!..
Partilerin, hele de CHP’nin kültür-sanat siyaseti olmaz mı? Bu ülkede yontulara tükürülmüş, iş makineleriyle paramparça edilmiş, Atatürk Kültür Merkezi inşatla yıkılmış, defalarca senfonik müzik, çoksesli müzik düşmanlığı dillendirilmiş, TÜSAK belası başların üzerinde dolaştırılmış, oyunlar yasaklanmış, dünyaca tanınmış piyano ustası Fazıl Say mahkûm edilmiş, resim sergilerine saldırılmış; CHP’nin meydanlarda söyleyecek hiç mi sözü olmaz?!
Bilinçli seçmen, cahil seçmene daha ne zamana değin kurban edilecek? Biliyoruz, cahil seçmenin cahilliği onun suçu değil ama bir biçimde bilinçlenmiş (herhalde Sorbonne’da okudular) seçmenin de suçu değil. “Allah’ın izni, milletin oyuyla” “tamam” olursa kültür-sanat alanında ne yapılacağını öğrenmek istiyoruz.
Bugün en “tanınmış” yazarın kitabı bile taş çatlasın bin tane basılmaktadır. Bu durumdan utanması gereken hiçbir kesim yok mu? Nitelikli ama tanınmamış yazarın durumunu varın siz düşünün. Kolay kolay yayımlatamamakta, yayımlatsa, binlerce lirayı akıtmadan dağıtıma girememektedir. Devletin, halkın vergilerinden sağlanan geliri ne idiği belirsiz, yoz yayınevlerine, yazara destek adı altında yetersiz kişilere akıtılmaktadır.
Çalışır “kütüphane” kağıt üzerindeki sayının ancak dörtte üçüdür; çoğu kapalıdır, tabeladır.
Kütüphaneler “Yerimiz yok” diyerek, çöpe kitap, dergi atmaktadır.
Zaten epey zamandır kitap denince tarikat kitapları anlaşılmaktadır.
Bayburt bilinmez ama Türkiye Türkiye olalı böyle zulüm görmedi!
Nasıl ki Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı yıkımının ardından ilk yapılan, opera yapısı olmuşsa, Türk siyasetinden de sanatla başlamasını bekleriz.
Tersini yapmanın hiçbir gerekçesi yoktur.
Ahmet Cemal’in yazdığı gibi, önce ozanları yaktılar!
Türkiye’nin Autscwitchlerinin hiç mi kimseye sözü, iletisi yok?
(*) Örneğin, CHP’nin eğitimden sorumlu, sakallı hekim “hocası”nın kibrini biliyor muydunuz?
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.