Günay Güner
Türkiye’nin İlk Köy Gazetesi
“Güzelordu” ve Bilal Köyden
Destansı olayların kenti Ordu, dik tepelerinde göz alabildiğine uzanan yemyeşil fındık ağaçlarıyla, dalgalı Karadeniz gibi her an hareket halinde bulutlarıyla karşılar insanı. Deniz kentle iç içedir, bütündür. İnsan yaşadığı yere benzer der ya şair, Ordulu da güzeldir, inceliklidir, duyarlıdır.
Türk basın tarihine geçen bir Ordulu daha vardır ki, tutkulu insan denince en doğru örneği oluşturur: Bilal Köyden. Uzunisa köyündendir Bilal Köyden. Uzunisa bekli de bilinmeyen bir köy olarak kalacaktı O olmasa. Oysa zaman içinde Uzunisa ile Bilal Köyden adları daha anlamlı bir işle birleşirler. Bilal Köyden Türkiye’nin köyde yayımlanan ilk gazetesi Güzelordu’yu Uzunisa’da, kendi yaptığı baskı makinesinde çıkarır.
Bilal Köyden kimdir? Nasıl bir insandır? Bunu öğrenmekte büyük yarar var. Köyden 1894 yılında, Odu’nun Civil yöresindeki Uzunisa köyünde doğar. Şeyhoğulları ailesindendir. Rüştiyeyi (ortaokul) bitirir. Erzincan Zabit Mektebi’nde askerliğe başladığında 21 yaşındadır. Birinci Dünya Savaşı yıllarıdır. Kafkas cephesinde çarpışırken bacağından yaralanır. Güçlükle Ordu’ya döner. Gazeteci İsmail Hakkı Garipoğlu ile dost olur. Tekamül, Muvafakat-ı Milliye gazetelerinde yazar. 1927’de, adıyla özdeşleşen Güzelordu gazetesini çıkarır.
1 Kasım 1928’de yeni harflere geçilmesiyle, Güzelordu gazetesini yeni harflerle çıkarması gerekir. Ne var ki, parasal durumu makine almasına elvermez. Bunun üzerine harfleri ağaçtan oyarak, eski somya demirinden, yayından yararlanarak kendi eliyle baskı makinesi yapar. Elli beşinci sayısından başlayarak Güzelordu’yu bu makineyle basar. Hayranlık yaratan da asıl bu başarıdır, gönülden çalışmadır.
Güzelordu kısa zamanda büyük ilgi görür. Yaygın bir okur kitlesine ulaşır. Köyden onurludur, gururludur. Halkın gelişmesini, eğitimini, gazetecilik ahlakını her konunun önünde tutar. Cumhuriyet’in, Atatürk devriminin, yenileşme hareketinin her zaman yanında olur. Eleştirelliğini ise hiç eksik etmez. Yanlışa yanlış demekten çekinmez. Bu anlamda köylüyü de eleştirir. Köylünün yaşam biçimini, harcama anlayışını, tarımsal eğilimini sorgular. Yol yapımında çalışan işçilerin iş koşullarındaki olumsuzluğu duyurmasıyla, işçilerin bu durumdan kurtulmalarını sağlar. Köylerde sigaranın yüksek fiyatla satıldığını, bu durumun kaçak tütün satışına neden olduğunu yazar. Kooperatifleşmenin önemini sürekli vurgular. Bu amaçla birçok yazı kaleme alır.
Güzelordu’nun ilk sayısında yayım anlayışına ilişkin olarak şunlar belirtilir: ‘Allah’ın inayetiyle çıkardığımız Güzelordu gazetesi, sizlerle her hafta dertleşecek,: siz evinizde otururken, o, size dünyanın dört bucağında olan bütün işlerden haber verecek; çiftinize, çubuğunuza yarar yazılar hazırlayarak kendini sizlere sevdirecektir. Güzelordu, mevsimine göre, sırası düştükçe size tütüncülükten, fındıkçılıktan ve daha başka faydalı işlerden de bahsedecektir.’ (Dizman, 2008: 24) Görüldüğü gibi yaşamın içinde bir gazetedir. Adeta soluk alıp veren bir yayındır. Bu büyük yankılar, etkiler oluşturmasından bellidir.
Bilal Köyden yaşananları, sonraki yıllarda kaleme aldığı anılarında ayrıntılarıyla, kendine has yazınsal, incelikli diliyle anlatır. Bu anılar, Güzelordu’nun yanı sıra bir döneme ilk elden tanıklık eder. (Gerçeğe ulaşmada ilk elden kaynakların önemi açıktır. Böylesine benzersiz bir basın ve toplum olayını inceleyen çalışma ne yazık ki, neredeyse yok denecek düzeydedir. Bu konudaki tek yapıt İbrahim Dizman’ın “Türkiye’nin İlk Köy Gazetesi ve Bilal Köyden” adlı güzel kitabıdır. Bu kapsamlı kitabın yazarı İbrahim Dizman’ı yürekten kutlarım. Üniversitelerimizin Güzelordu’ya ilgisiz kalmaları ise anlaşılır gibi değildir.)
Bilal Köyden gazeteciliğe sevdalıdır. Başarısı ancak tutkuyla açıklanabilir. Anılarında bu durumunu açıklarken şöyle yazar: ‘En sağlam iş matbaa tesis etmekti. Öteden beri emelim de bu idi. Maalesef parasızlık bu emelin tahakkukuna mani oluyordu. Alelade bir el pedalı alacak paraya malik değildim. Borçlanmak suretiyle maksadın husulü mümkün idiyse de borçlu düşüp izzeti nefsimi ayaklar altına vermeğe, bile bile kalbimin huzurunu selbetmeğe gönül bir türlü razı olmuyordu. O halde Güzelordu ismi batıp gidecek miydi? İşte beni dilhun eden keyfiyet. Güzelordu’nun ölümünü hatırladıkça biricik yavrusunu kaybeden Müşvik bir annenin duyduğu ızdırapların en acısını duyuyordum. Bir gazetenin muti bir evlat kadar sevgili olduğunu gazete müessislerinden başkaları elbette bilemezler.’ (Dizman, 2008: 29) Büyük bir sabırla, emekle, el yeteneğiyle tek tek, parça parça baskı makinesini yapar. Yıllarca çalışacak makinenin özelliklerini yine anılarda buluruz: ‘Tabb makinemize dair malumat: Makinenin uzunluğu 2, yüksekliği 1,5 metro olup, ağırlığı 35 kilodur. Sahife yatağı iki demir yay üzerinde hareket eder. Dişliler karyola çubukları bükülüp çivilenmek suretiyle vücuda getirilmiştir. Makine 750 kuruşa mal olmuştur. Makine gayet hassas ve ayarı çok kolaydır. Şimdiye kadar bilhesap 27900 defa hareket ettiği halde arıza vaki olmamıştır. Tabii zahmetli olmasına rağmen 140 nüshanın her iki tarafını basmaktadır. Kumpas tahtadan; çift balye kuşağından; anterlinler mukavvadandır. Merdane kalıbı tenekeden; garanitorlar tahta parçasındandır. Tezyinat (süsleme) yerine (s, ş) harflerini kullanıyoruz.’ (Dizman, 2008: 31) Gerçekten de inanılır gibi değildir bu başarı. Öğrenilmesinin ardından desteklenmesi, hemen kendisine ulaşılarak gelecekte değerlendirilmesi gerekirken, pek de öyle olmaz. Hatta kimi tanınmış gazetecilerin alaycı sözlerine hedef bile olur. Sayfa sayısının azlığını kastederek, Güzelordu’ya “kartvizit” diyenler çıkar. Ancak bu gibiler az sayıdadır, bir iki kendini bilmezi geçmez. Özellikle bürokratlardan ve devlet yönetiminden parasal olmasa bile manevi destek görür.
Güzelordu’da yayımlanan hemen her haber, her yazı belge niteliği taşır. Yıllar da tarihsel önemde ve değerde yıllardır. Bu dönemde yaşananlara bir köyün penceresinden, Uzunisa’dan yapılan çözümlemelerin doğruluğunun zaman içinde kanıtlanması belge ve arşiv niteliğini daha da artırır. İkinci Dünya Savaşı’nı yansıtan yorumların gerçekliğinde özenle izlenen radyonun da payı anılarda belirtilir.
Yeni abeceye geçilmesinin nasıl bir etki yarattığına ilişkin Güzelordu yazıları bu tanıklığa iyi bir örnek oluşturur. Yeni abecenin kolaylığı, okur yazar oranının artışında çok etkili olmuştur. Köylüye şöyle seslenir Güzelordu: ‘Üç ay evvel köyünüzde kaç kişi okuryazar var idi? Bugün kaç tane oldu? Yalnız bu farkı düşünecek olursanız yeni yazının ne kadar kolay olduğunu ileride size daha neler öğreteceğini çabucak anlarsınız. Siz yalnız okuryazar olmakla kalmayacaksınız. Şimdiye kadar işitmediğin birçok malumat edineceksiniz. Bizi çekemeyen düşmanlara: – Türk cahildir, dedirtmeyeceğiz- Gazimi-(zin) açtığı nurlu yollarda yürüdükçe tam kâmil bir insan olacağız.
Köylü gardaş! Sakın vaktim geçgin deme, okuyup yazmayı bir genç gibi sen de öğren.
İlmi beşikten mezara kadar talep etmek yok mudur?’ (Dizman, 2008:33)
Bu seslenişler Güzelordu’nun yaygınlaştığının gösterir aynı zamanda. Gazetemiz o dönemin Millet Mektepleriyle, Halkevleriyle, Köy Enstitüleriyle kurumlaşan, somut bir nitelik kazanan halk eğitimini amaçları arasında belirler. Köylüye, üretimin artmasına ilişkin eleştirilerde ve önerilerde bulunur Güzelordu. Örneğin ‘KÖYLÜ İRŞAD İSTER’ başlığını taşıyan bir yazı şöyle sürer: ‘Fındık yetiştirmeğe elverişli topraklarını mısıra tahsis ederler. Funda yetiştirmeyecek derecede cansız araziye fındık dikerler. (…)Senenin on ayını durup dinlenmeden yırtılırcasına çalıştığı halde mısır boğazına yetmez. Toprağı mı verimsizdir? Tarlasına gübre mi vermez? Hayır! Ne öyle ne de böyle. Toprağı hazinedir fakat istifade etmenin yolunu bilmez- O halde çiftçinin hatalarını düzeltmek, kalkınmasını sağlamak için ne yapmalıdır? Bizim düşündüklerimizin ana hatları şunlardır:
İrşadın en müessiri, en faydalısı ameli olanıdır. Benim şahsen köy davamın başında çiftçinin irşad tarikile iktisaden yükselmesinin temini gelir.’ (Dizman, 2008:43)
‘ÇİFTÇİYE ÖĞÜT’ başlıklı bir diğer yazıda da şu öneriler bulunur:
Ordu’da gelişmiş bir toplumsal, kültürel yapı vardır. Gazetelerin yayımlandığı, tiyatro oyunlarının oynandığı, konferansların verildiği, konserlerin sunulduğu, dünyaya açık, aydınların yetiştiği bir merkezdir. Kültür ortamının oluşmasında Halkevinin de etkisi büyüktür. Bu durum Güzelordu’nun sayfalarında da gözlenir. Güzelordu’da kültür yazılarına önem verilir. Kültüre yeni, güçlü imzalar kazandırılır. Bilal Köyden aynı zamanda şairdir. Şiir kitapları vardır. Güzelordu’daki şiirlerinde Ağa Sami takma adını kullanır. Ali Güneş, Namık Senih Mayda, Murat Sükuti Karaca, Abdulvahap Bilgin, Adem Okur gibi adlar şiir alanında öne çıkar. Cemal Bora, Ali Güneş düzeyli öyküleriyle; Bilal Köyden, Murat Sükuti Karaca, Ali Güneş, Alaeddin Benal gezi yazılarıyla; yine Murat Sükuti Karaca folklor yazılarıyla Güzelordu’da yer alırlar. Güzelordu ve anılan adların varlığıyla Ordu kültürü çok şey kazanır, zenginleşir.
Dönemin ülke nüfusunun büyük bölümü köylüdür. Aşar vergisi kaldırılmıştır. Amerikalı eğitimci John Dewey’e eğitim üzerine rapor hazırlatılmıştır. Mustafa Kemal Atatürk yurdun birçok yerinde köylüye en içten ifadelerle seslenmiş, onların yüzyıllardır süren dertlerini, yaşam güçlüklerini iyi bilen bir kardeşleri olduğunu belirtmiştir. Üretim, deneme çiftlikleri kurulmuş, tohumlar geliştirilmeye başlanmıştır. İşte Güzelordu’yu, Bilal Köyden’in övülesi çabasını bu atmosfer içinde düşünmek daha da anlamlı olacaktır.
Bilal Köyden, 10. Yıl Söylevi’ni verirken Atatürk’ün ancak birkaç metre uzağındadır. Bu tarihsel anıyı Güzelordu’da etkili bir dille anlatır. Atatürk’ü yitirdiğimizde de rastlantı sonucu, Köyden İstanbul’dadır. Tüm ulusun, İstanbul’un keder içinde kalışını sayfalarına, anılarına taşır.
Dönemin birçok tanınmış gazetecisi (örneğin Hüseyin Cahit Yalçın-Yeni Sabah, İstiklal Gazetesi) Güzelordu’nun serüvenine hayranlıklarını belirtirler. Dönemin Başbakanı Refik Saydam ise karşılaşmaları sırasında, “Ya evlat, demek köyde gazete çıkaran sizdiniz ha! Köye ışık soktunuz, sizi tebrik ederim. Muvaffakiyetler dilerim” der. Yine dönemin Ordu Valisi Ali Kemali ise Uzunisa’ya gider; sohbetinin ardından Güzelordu’nun defterine şöyle yazar: ‘Türk zekasının hakikaten bir numune-i nefisesi olan ve mutlaka yirminci asır insanlarını hep hayrete düşürecek mahiyet ve heyette bulunan mütevazi bir tezgahçık. Sahibini ve saniini tebrik ettim. Bu gayret ve fedakarlığı gösteren Bilal Bey berhudar olsun. 2.2.1930 Vali Ali Kemali’ (Dizman, 2008: 34)
El yapımı baskı makinesinin yerini 1933 yılında, Köyden’in Ankara ve İstanbul gezisi
dönüşünde yeni bir makine alır. El yapımı mucizevi makine 4 yıl 9 ay hizmet vermiştir. Güzelordu 1943’te ise yeniden kente taşınır. Ordu’nun merkezinde çıkmaya başlar. Ne ki 1950’li yıllara gelindiğinde, ilan alamamasıyla birlikte parasal sıkıntı büyür ve ardından da yayımı son bulur. İzleyen yıllarda Birlik ve Ordu Postası gibi gazetelerde yöneticilik ve yazarlık yapar. 3 Haziran 1967 tarihinde yaşamını yitirir.
Şimdi Ordu’da Öğretmenevinin hemen bitişiğinde bir park var: Bilal Köyden Parkı. Ordu Belediye Başkanı Kazım Türkmen’in Ordu Belediyesi olarak; Prof. Dr. Oktay Güvemli’nin, Gazeteciler Derneği’nin, Ordu Sanat Evi’nin katkılarıyla yapımını sağladığı; usta yontu sanatçısı Mehmet Şenel”in, Köyden”in Güzelordu gazetesiyle bütünleşen Bilal Köyden büstünün güzelleştirdiği bu parkta yaşıyor Köyden adı.
Uzunisa’da eliyle yaptığı makineyle yayımladığı Güzelordu’nun, Türkiye’nin neredeyse dört bir yanında okunmasını sağlayan Bilal Köyden’i her yurttaşımız, aydınım, hele de gençlerimiz iyi bilmeli, iyi tanımalıdır. Bilal Köyden gibi değerlerimizi, Güzelordu gibi başarı ve tutku öykülerimizi bilen insanımızın özüne güveni tam olur.
Kaynak:
Dizman İbrahim, Türkiye’nin İlk Köy Gazetesi ve Bilal Köyden, Heyamola Yay, 2008
Engin Tuncer, Gazeteci Bilal Köyden, www.ordukentgazetesi.com/author_article_detail.php?id=771
Yorum Kapalı.