Günay Güner
Uğur Mumcu’yu Anlamak
Cumhuriyetin 1940 sonrası yakın tarihi aydın kıyımlarıyla (cinayetleriyle), devrimci kıyımlarıyla doludur. Bu kıyımlar 1960’lı yıllara kadar, Atatürk Devrimine karşıt sınıf ve kesimlerin egemenliği ele geçirme savaşımı kaynaklıyken, bu dönemle birlikte aynı sömürü saldırılarının ABD-Birleşik Krallık-Avrupa emperyalizmiyle çıkar güç birlikteliğinin kurulmasıyla doğrudan ve dolaylı ilişkili duruma gelmiştir.
SSCB-Doğu blokunun çöküşüyle, batı emperyalizminin seçeneksiz egemenliğiyle ve dayatmasıyla örtüşen 1990’lar Türkiye için bir başka karanlık dönemdir. Halkları birbirine düşmanlaştırmak amaçlı “faili meçhuller”in artırılmasıyla, cezaevlerinin tabutluğa, işkence yerine dönüştürülmesiyle boyutlanan, 1980’lerin 12 Eylül faşist darbe kıyımı sürecinde 24 Ocak 1993’te Usta Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu da bombalı saldırıyla öldürüldü. Çözümlenmeye çalışılan kıyımların önemli bir bölümünde Atatürkçü aydınların, bilim insanlarının, yazarların hedef alındığı çok bellidir. Rastlantıyla açıklanamaz. Bu arada şu belirleme de önemlidir: Türkiye’de haber alma kaynakları bağımsız ve yurt yararına bir nitelik kazanamamıştır. Güneydoğu odaklı faili meçhullerde, Atatürkçü aydınların öldürülmelerinde, giderek yetmişli yıllardaki “iç savaş”ta CIA+MI6+kontrgerilla parmağı, parmaktan da öte, deyim yerindeyse “yönetimi” yadsınamaz. 12 Eylül 1950 darbecileri için CIA istasyon şefinin, darbeyi opera locasındaki ABD Başkanına haber verirken “bizim çocuklar” dediğini hiç unutmamak gerekir. Generaller Kenan Evren ve ortakları “onların çocukları” olur da yönettikleri, kıyımlar yaptırdıkları, “Yeşil” kodlu Mahmut Yıldırımlar, Cem Erseverler, binbir kanıtlı PKK yöneticileri Karayılanlar kimin çocukları olur…
Bu gerçeği, doğru çözümlemeyi etnik-Kürtçü siyasetçi ile mezhepçi-dinci siyasetçi hiçbir zaman kabul etmedi. Çünkü ilkinin Kürdistan kurma amacına ikincisinin şeriat devleti kurma amacına uymuyordu! Uğur Mumcuların öldürülmeleri sonrasında her iki amaç yönünde de önemli yol kat edildi. Kıyımların nedeni belli olmaktadır, kanıtlıdır.
Emperyalist kıyımlarda ortak amaç Türk ulusunun düşünsel kişiliğini, omurgasını, tüm kesimleriyle birikimini, özgüvenini kırmaktır.
Sözkonusu özgüveni sağlayan temel birikim Türk-Atatürk Devrimiydi. Uğur Mumcu başat sözcüsüydü. Yanında Oktay Akbal’ın da bulunduğu bir konuşmasında şöyle sesleniyordu Mumcu:
“İnsanlar niçin hapis yatar, niçin acı çeker? Niçin Ziverbey Köşklerinden, Otağ-ı Hümayun denen işkence karargâhlarından geçer. Niçin? Bunun bir nedeni var. Daha iyi dünya, daha iyi demokrasi, daha iyi sosyal adalet, ekmek ve özgürlük için. Birtakım insanlara niçin işkence yapılıyor? Birtakım insanlar 5 yıldan 15 yıla kadar niçin hapsedilirler? İşte bugünkü düzen gibi bir düzen sürsün diye.”
Evet, o üstün sesleniş gücüyle nasıl da etkiliydi, tutarlıydı, sözünü sakınmaz, dolaştırmaz olandı… Mumcu’yu dinlemek açık, net, belgeli öğrenim görmek gibiydi. Sürekli en yakıcı sorunları araştırdı, emperyalizmin planlarını açık etti. Abdullah Öcalan ve PKK üzerinden, ABD’nin PKK – Kürdistan planlarıyla ilgili çalışırken öldürülmesinin yine “rastlantı” olduğunu kimse savlamasın. Yine 11 Ocak 1995’te PKK tarafından bombalanarak, Onat Kutlar’ın, Yasemin Cebenoyan’ın öldürülmelerini unutmamalı. Ve kuşkusuz nicelerini… Birazcık namuslu olan varsa bu gerçek üzerinden konuşalım, tartışalım. Gözlerini, kulaklarını kapatanların barıştan da insan haklarından da kimlikten de söz etmeleri inandırıcı değildir.
Uğur Mumcu’yu uğurlayan milyonun üzerinde insan Mumcu’yu anlamış mıydı? Anladıysa bugün aynı duyarlıkta mı? Ya da bir yerlere savruldu mu? Bu soruların yanıtını veremiyoruz. Ne ki Uğur Mumcu’yu yakınından uzağına çok az insanın gerçekten anladığını söylemek çok da yanlış olmaz. Neye göre ölçüyorsun, diye soranlara, Uğur Mumcu’nun ciltler dolusu yazıları, yapıtları ortadayken, Mumcu’dan yeni liberal (kendi deyimiyle liboş), ikinci cumhuriyetçi, Atatürkçülüğü “vesayetçilik” sayan, “ulusalcılık” karşıtı, kimlikçi, sivil toplumcu… çıkarmaya çalışmanın ne anlama geldiğini soruyoruz; her zaman da soracağız.
Soracağız derken de bu yalanların uzun ömürlü olacağı sanılmasın. Zaten şimdiden sönüp gitti. Uğur Mumcu’yu ulusçuluğuyla, Atatürkçülüğüyle, emperyalizm karşıtlığıyla, yürekliliğiyle, devrimciliğiyle, kardeşliğe verdiği değerle, halk sevgisiyle ne günümüz insanı ne de gelecek kuşaklar unutacaklar. Uğur Mumcu her zaman bayrağımız gibi dalgalanacak yüreğimizde. Milyonlarız, her birimizde bir parçası var…
Yorum Kapalı.