VERDI, PUCCINI VE BARİTON ERALP KIYICI
Daver Darende
Şimdi aramızda olmayan, bir dönemin en önemli müzik eleştirmenlerinden biri olarak kabul edilen, Besteci-Deneme Ustası İlhan Mimaroğlu, “Müzik Tarihi” adlı kitabında “Operada Gerçekçilik” konusunu incelerken Verdi’yi şöyle anlatır:
“Wagner’in çağdaşı İtalyan Giuseppe Verdi (1813-1901) çoğu kere Wagner büyüsüne kendini kaptırmamış, çağın en etkileyici ve en saygın bestecisi olmuştur.”
Verdi, İtalyan operasında “Verismo” gerçekçilik akımını başlatan besteci olarak tanınır. Operalarında insan sesi üzerine etkinliği yanında, sürükleyiciliğinin orkestra müziği ile desteklenmesi olağanüstüdür, melodileri büyüleyicidir.
Verdi, dünyaca bilinen “Rigoletto”, “La Traviata”, “Il Trovatore”, “Maskeli Balo”, “Don Carlos”, “Nabucco”, “Otello”, “Aida” gibi operalarının da yer aldığı 26 sahne yapıtından başka ünlü “Requiem”i de bestelemiştir. 18 Şubat 1957’de, dönemin en büyük orkestra şeflerinden biri olarak kabul edilen Arturo Toscanini’nin Milano Katedrali’nde düzenlenen görkemli cenaze töreninde Verdi’nin “Requiem”i seslendirilirken, soprano partisini dünyaca ünlü sanatçımız Leyla Gencer söylemiştir.
Verdi gibi Puccini (1853-1924) de İtalyan gerçekçiliğinin en büyüklerinden biri sayılır. Puccini her ne kadar bazı bestelerinde halkın hoşuna gitme amacını gütmüşse de sanatın soylu değerlerine de saygı göstermesini bilmiş, “La Boheme”, “Manon Lescaut”, “Tosca”, “Madame Butterfly”, “Il Tabarro”, “Gianni Schicchi” ve “Turandot” gibi dünyaca ünlü operaları bestelemiştir.
“Turandot” bestecinin son operasıdır. Puccini, Verdi sonrası lirik operaya “Turandot”la en önemli örneği kazandırmıştır. Ölümü nedeniyle tamamlamayı başaramadığı bu yapıtın son sahnesini arkadaşı Franco Alfano sonuçlandırmıştır.
Yıllardır Ankara Devlet Operası’nda sahnelenen Verdi ve Puccini operaları müzikseverlerimizin belleklerinde derin izler bıraktı. Başarıdan başarıya koşan operamız dünya çapında sanatçılar yetiştirerek hepimizi gururlandırdı.
Ankara Devlet Operası günümüzde çeşitli olanaksızlıklara karşın başarıdan başarıya koşarak dünya çapında sanatçılar yetiştirmeye devam ediyor. Bu sanatçılar arasında yalnız benim değil, birçok müzikseverin dikkatini çeken bir baritondan söz etmek istiyorum.
Verdi’nin “Rigoletto” operasında Rigoletto, yine Verdi’nin “La Traviata” operasında Giorgio Germont ve Puccini’nin “La Boheme” operasında Marcello rollerinde izlediğim genç sanatçılarımızdan bariton Eralp Kıyıcı her üç rolde de Batı ölçülerini aşan, yüksek düzeyde bir oyun sergiledi. Bariton Kıyıcı, oynanması çok zor olan Rigoletto rolü başta olmak üzere diğer iki rolde de etkileyici sesi, doyurucu yorumu ile büyük bir sanatçı olduğunu kanıtladı. Bariton Eralp Kıyıcı’nın dünyanın en ünlü sahnelerinde de aynı başarıyı göstereceğine yürekten inanıyorum.
Son söz olarak Verdi ve Puccini yapıtlarının yaşamım boyunca beni her dem büyülediğini söylemeliyim.
telgrafhanesanat.org
Yorum Kapalı.