Bir kesim var, 1946’dan bu yana yaşattıkları yetmezmiş gibi, yirmi yıla yakın zamandır Türkiye’nin başına getirmedik bela, getirmedik rezillik bırakmadı; bu geçmişiyle utanmıyor! En ufak bir sarsılması sakınması yok.
Bu kesime sözde karşı (“muhalif”), adını YCHP’ye dönüştürmüş bir parti var, Türkiye, insanlık ailesi içine çıkabildiği hangi değeri, güzelliği, erdemi, gönenci varsa kurucusu CHP’den utanıyor! Halk dalkavukluğu süsü verdiği (çünkü bu acayip tutumun nedenin seçmen-sandık-oy olmadığı da açığa çıkıyor) ve inatla yinelediği anlayışıyla CHP köklerine ihanet ediyor. Evet, yineliyorum, bunun her dilde adı ihanettir.
YCHP yönetimi bilgilendirilmiyor (Arapçası cahil bırakılıyor) ya da bilerek, tasarlayarak bu işleri yapıyor. Öyleyse bilgi sunmamız gerekiyor. Bize görev düşüyor.
Şimdi ayrıntılar: Bilge Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün her devrimi olağanüstü bir başarıdır; üstün insan oluşunun ürünüdür. Dil Devrimi Türk ulusu için çağ kapatıp, çağ başlatış niteliğindedir ve tüm diğer devrimlerle bütünlük içindedir.
Amaç, Türk ulusunun anadilinin, Türkçesinin, yazılı alana da tüm görkemiyle; sesletimine ve eleştirel dünyaya en uygun biçimdeki Latin abecesiyle ulaşmasını sağlayarak, bilginin, eleştirelliğin, anlama ve kavrama yeteneğinin yaygınlaştırılmasıdır.
Anılan amacın en yaşamsal etki alanı dinsel alandır. Bir yandan aşama aşama okuryazar oranı hızla artarken, bir yandan da yurttaşlar, başta Kuran olmak üzere İslamın kaynaklarını anadili Türkçeyle okumak, anlamak olanağına kavuştular. Atatürk, Elmalılı Hamdi Yazır’a Kuran’ı Türkçeye çevirttirdi ve Türkçe yorumunu (tefsir) yaptırdı. En azından başlangıçta Kuvayımilliye’ye pek de sıcak bakmayan Elmalılı Hamdi Yazır’ın çeviri ve yorumunun bugün de aşılamadığı uzmanlarca belirtilir.
1 Kasım 1928’de Latin abecesine geçişin ardından 12 Temmuz 1932’de kurulan Türk Dil Kurumu ulusla tam anlamıyla birlik oluşturdu. Aydınlar, öğretmenler, memurlar, öğrenciler…yurdun dört yanından TDK’ye anadilinden sözcükler ulaştırdılar; ciltler dolusu varsıllık içeren Derleme Sözlüğü ile Tarama Sözlüğü böyle yazıldı.
Yine 26 Eylül 1932’de Gazi Mustafa Kemal’in önderliğinde başlatılan ve Dil Bayramına dönüşen “dil kurultayları”na halk yoğun biçimde katıldı, Türkçesinin bilincini edindi.
Dil Devrimi bütünseldi. Kamunun, yönetimin her aşama ve bölümünde Türkçeye gereken değer verilmeye başlandı.
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda, Arapça ve Farsçanın kaldırılmasına karar verildi (1 Eylül 1929).
Diyanet İşleri Başkanlığı, 18 Temmuz 1932’de, ezan ve kametin (cemaatin namaza kaldırılması) Türkçe okunmasına karar verdi. Karar 7 Şubat 1933’te, İstanbul’da uygulamaya dönüştürüldü. “Fener Rum Kilisesini tanımayan Türk Ortadoks Kilisesi Patriği Papa Eftim, kendisinden böyle bir şey istenmemesine karşın, 3 Nisan 1933’te, dini törenleri Türkçe yapmaya başladı” (Cumhuriyet, 04.04.1933; Ak. Haldun Derin, “Çankaya Özel Kalemini Anımsarken”, Tarih Vakfı Yurt Yay., İst.-1995, sf.75’ten aktaran Metin Aydoğan, http://www.guncelmeydan.com/pano/ataturk-ve-dil-devrimi-metin-aydogan-t38207.html 26 Eylül 2014).
Cumhuriyet, Mustafa Kemal Atatürk, devrim yöneticileri, kurucu parti CHP Hitler-Nazi faşizminden kaçan Yahudi bilimcilerinden, 3 yıl içinde Türkçe ders kitabı yazmaları koşulunu isteyecek kadar özgüvenli ve bilinçliydi. Ulusun yararının da bu yaklaşımlarda bulunduğunu biliyorlardı. Bilmekle de kalmayıp uyguluyorlardı.
Ezan konusuna dönersek, devrim karşıtı Demokrat Parti-Adnan Menderes yönetimi 16 Haziran 1950’de, ilk işlerinden biri olarak ezanın, 18 yıl Türkçe okunmasının ardından, yeniden Arapça okunması kararını aldı. CHP milletvekilleri de bu karar yönünde oy vermediler mi verdiler. Nedeni çok açık devrimler, ulus yararına çalışmalar terk edilmeye başlanmış, yerini oy-sandık, halk dalkavukluğu almıştı. Yurdu işgal etmiş emperyalist güçlerle can ciğer kuzu sarması “dostluk” dönemi (ki günümüze kadar artarak geldi) rastlantı değildir. Tümü birbirine koşuttur.
Yorum Kapalı.