YER ALTININ RUH TACİRİ: DOSTOYEVSKİ
Bedriye KORKANKORKMAZ
Yeraltından Notlar’ın sayfalarını çevirir çevirmez Dostoyevski farkını algıladım. Yıllarca yaptığı en iyi işin okumak olduğunu belirten Dostoyevski, gerçekte hayatı boyunca aşkın, paranın, ünün, şehvetin değil; sadece huzurun peşinden koşmuştur. Kumar borcunu ödemek üzere parasını peşin aldığı kitap siparişlerini yetiştirmek için gecesini gündüzüne katan çalışmalarının amacı da huzura ermektir. Hayatı boyunca sahip olmak istediği tek servetin huzur olduğunu şu satırları ortaya koyuyor: “… Huzur içinde yaşayıp debdebeyle ölmek!” ( 35)
Yazarın kendisine karşı dolaysız yaklaşımı sözcüklerin içine işlemiş sanki… Ele aldığı her konuda bilinçaltı keşfine çıkıyor adeta. İnsan psikolojisini didik dikik ediyor. İnsanları içinde alçaltan ama görünüşte yükselten davranışlara dikkatini çekiyor okurun. Örneğin dişi ağrıyan bir insanın bu ağrıdan aldığı hazzın arkasına sığınarak ailesi ve yakınları üzerinde kurduğu üstünlüğü anlamamıza yardımcı oluyor. Yeraltından Notlar’ı okurken okur farkında olmadan kendi gerçeğiyle yüzleşiyor, kendi ipe sapa gelmez davranışları altında yatan nedenleri belleğinin arşivinden çıkardığını kitabın kapağını kapattığında anlıyor. Yazar, eserin her satırında riyakârlık ile kolaycılığın perdesini, öfkesine gem vurmak istemediği için, çekmekten de öte yırtıyor.
Dostoyevski, YeraltıAdamı’ndaAvrupa ile Rusya’nın gelişmişlik düzeylerini karşılaştırır. Rusya’nın gelişmişlik düzeyi yarışmasında -Avrupa karşısında çıplak ağaçlar gibi üşümesinden dolayı duyumsadığı acıyı, hıncı ve hırsını kusmuştur eserde. Dostoyevski bu eseriyle bir başka anlamıyla Avrupa’dan ve Avrupalılardan intikam almak ister, içinde duyumsadığı aşağılanmanın kendisine verdiği güvenle. Okur, dönemin yarı –aydın Rus, yarı aydın Avrupalı yazarların esiri olduğu ikilem üzerinde de düşünme ve yargılama olanağını buluyor bu sayede. Yani eser o dönemin Rus yazarlarının tarihi kimliklerine de tanıklık ediyor.
Kırk yıl gibi insan ömrünün üçte birine tekabül eden zamanını yeraltında geçiren bir insandan normal bir insan davranışını beklemenin haksızlığına da vurgu yapıyor Yeraltı Adamı. Yeraltı Adam’ı karakteriyle Avrupa’nın ve Avrupalıların kendi yazgısına terk edilmiş olan Rusya’yı görmesini ve Rus halkının yaşadıklarına saygı duymasını, en önemlisi Rusya’yı fark etmesini ister.
Yeraltı Adamı bir gün kötü bir meyhanenin önünden geçerken adamın birini pencereden dışarı attıklarını görür. “ Belki ben de birisiyle kavga ederim, beni de dışarı atarlar” ( 65) düşüncesiyle meyhaneye girer bilardo odasına dalar. Yazık ki dövüşmeye layık olmadığını anladıkları için Yeraltı Adamı’nı oradan uzaklaştırırlar. Bilardo masasının hemen yanında durduğu için yolu kapatan Yeraltı Adamı’nı o sırada yanından geçmek isteyen subay omzundan yakalayarak iter. Yeraltı Adamı, adam yerine konulmamayı bağışlayamaz. Subayı takip eder ve onunla ilgili bilgi toplar. Subayı konu alan öyküsünün basılmamasına sinirlenen Yeraltı Adamı, sonunda subaya gönül okşayıcı bir biçimde özür dilemesi gerektiğini aksi halde kendisini düelloya davet etmek zorunda kalacağını yazar. Hayaller de kurar bu arada. Kendisinden özür dileyen subayla can ciğer iki dost olabileceklerini düşünür.
Yazar, sözleri ve davranışlarıyla bir özellik yaratan bu özellikleriyle de (dürüstlük, içtenlik vs. vs.) toplumda anılan insanların şanslarını algılamalarını ve bu saygınlıklarını bu bilinçle sahiplenmelerini istiyor. Dostoyevski, yeraltında geçen yıllarını, bu yılların içinde açtığı oyukları, sözde aydınlarla, kendisiyle olan kavgalarını ve bu kavgalarının altında yatan gerçek nedenleri tüm çıplaklığıyla okurla paylaşıyor. Yazar, yalnız bu eserinde değil tüm eserlerinde okurla kendisini eşitliyor. Bu bağlamda, okur, yazarın ruh aynasıdır.
Yazar birçok soylu yeteneği ve kıvrak zekâsı olmasına karşın insanlar karşısında neden ezilip büzüldüğünü, hakkını niçin arayamadığını, bu yüzden aşağılık duygusuna kapılıp kendisini iğrenç bir sinekten farklı görmediğini merak eder.
Bu satırları yazarken Dostoyevski gerçeğini kitaplarda aramanın anlamsızlığını algıladım. Hayatı boyunca kendisini anlamaktan uzak insanların kendisini anlıyormuş gibi zorlamalarından ya da bu tür riyakârlıklardan yakınmamış mıydı yazar. Dostoyevski gibi duygulu ve oldukça duyarlı bir insana yapılacak en büyük ihanet sayılırdı bu. Yazarın masamın üzerinde duran tüm kitaplarını kaldırdım. Bugüne değin içimde kendime kapattığım tüm kapıları açtım önce. İçimin tünellerinden bir bir geçtikten sonra anladım ki Dostoyevski’nin yaşadıklarını bire bir yaşamadan, o kadar alçalmadan, o denli aşağılanma hazzını onun kadar derinden hissetmeden, onun kadar insana dair her acıyı beynimin en ufak hücresine taşımadan, bencilliğimle onun kadar içten yüzleşmeden Dostoyevski’yi anlıyorum demenin en azından bir Dostoyevski okurunun dürüstlüğüyle bağdaşmayacağını anladım.
Tam da bu gerçekten dolayı Yeraltından Notlar’daki YeraltıAdamı’nın Dostoyevski için ne anlam ifade ettiğini düşündüm. Dostoyevski, gerçekte yaşadığı onca acıya, yalnızlığa, sevgisizliğe rağmen ne yeryüzü gerçeklerine boyun eğdi ne de yeryüzü insanları kadim dostu oldu Dostoyevski’nin. O, yerüstü insanlarının acılarını Yeraltı Adamı’na anlattı. Güneş merhametli kucağını kendisi gibi Yeraltı Adamı’na da açmamıştır. Bu iki insan da hayatları boyunca karanlıkta kalmıştır. Işıktan, sıcaktan, sevgiden, saygıdan, saygınlıktan yoksun yaşaması Dostoyevski’yi Yeraltı Adamı’nın birinci dereceden yakını yapmıştır. İnsanları birbirinden yaşanmışlığın ve yaşadıklarının ayırdığına yürekten inanıyorum. Yeraltı Adamı da Dostoyevski gibi kimsenin dikkatini çekmemiştir. İnsanlar tarafından fark edilme arzusunu ancak kendisi gibi Yeraltı Adamı’nın anlayacağını düşünmesi beni şaşırtmıyor. Ayrıca, Yeraltı Adamı’yla kendisini eşitlediği bir başka benzerlik de akılcı dünyaya inanmamalarıdır. Yeraltında yaşayan bir insan için yeryüzü gerçekleri ne denli önemsiz ve geçersizse, içinde yaşadığı toplumun toplumsal kabulünün de hükmü yoktur, olamaz da Dostoyevski üzerinde. Hasta, gösterişsiz, içi hınçla dolu Dostoyevski’nin gerçek dostu yeraltı insanıdır. O’nun yeryüzünün sağlıklı, mutlu, heybetli insanlarının yanında kendisini, mutlu, huzurlu hissetmesini beklemek, Dostoyevski gerçeğini algılamaktan yoksun olmayı gerektiriyor. Hayatı boyunca mutluluğa ve huzura uzaktan bakmanın içini nasıl kanattığını ve aldığı her nefeste öldüğünü tüm bu duygularla içini döktüğü insandır Yeraltı Adamı. Toprak gibi suyu çeken bir özveri anlayışından dolayı Yeraltı Adamı’nın yanında kendisidir Dostoyevski. En önemlisi, Dostoyevski’nin hayatının acı, karanlık olaylarını itiraf ettiği ve karşısında günah çıkarttığı kadim dostudur Yeraltı Adamı.
Bir Dostoyevski okuru olarak tüm içtenliğimle şunu söyleyebilirim: Eğer yaşamım bu denli zor aşamalardan geçmeseydi, sahip olmak için hayatımı adadığım değerlerimi yitirmemek için bu denli bedel ödemeseydim, yokluğun, yoksunluğun, umarsızlığın iliğini kemirmeseydim… Ve Dostoyevski’yi tüm iyi niyetime rağmen anlıyorum deseydim sanırım en büyük ihaneti ben yapmış olurdum yazara.
*Rus roman yazarı Dostoyevski’nin İletişim Yayınları arasından yayımlanan “Yeraltından Notlar” adlı kitabını dilimize Mehmet Özgül çevirmiş.
Yorum Kapalı.